Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '11

 
Kategori
Siyaset
 

Delikanlı mısın, değil misin?

Delikanlı mısın, değil misin?
 

Başbakan, ağzını açtığında “İleri demokrasi”den söz ederken, Allaha şükür mangalda kül bırakmıyor. Oysa “Aklı” olanlar, Türkiye’de yaşananların hangi “İleri demokrasi” anlamına geldiğini kestiremiyor.

“İleri demokrasilerde” önce başbakanın, yani “İktidar” partisinin bunu içine sindirmesi gerektiğini bilmesi gerekmez mi? Önce “İktidar” ve dolayısıyla “Başbakan” bunu içine sindirecek, öyle davranacak, söylemleri de öyle olacak ki, biz de inanacağız.

Hala İstanbul belediye başkanlığı kurtulamayan, dolayısıyla da “başbakan” gibi davranmayı becermeyen bir başbakanımız var ne yazık ki…

Öyle bir demokrasi anlayışı var ki, Mersin’de tepki gösteren vatandaşa “Ananı da al git” diyebiliyor. Eleştiriye karşı tepki koyuyor, direniyor.

Anayasa referandumunda iş dünyasına sesleniyor, “Taraf olmayan, bertaraf olur” diyebiliyor. İnsanların düşüncelerini açıkça belli etmesini istiyor. Bu isteği “demokrasi” kapsamında olsa, eyvallah…

İş dünyasını “Benden, benden değil” diye “Fişlemek” amacıyla istiyor. İktidara karşı duranların hallerinin ne olduğunu görüyoruz.

Yetmiyor, kendine özgü demokrasi anlayışı içinde yekten tehdit ediyor…

En son örneği, işadamı İnan Kıraç…

kendi ifadesine göre, arkadaşları ile sohbet ederken "Güvenilir kaynaklardan bilgi aldım. CHP birinci parti olacak. Sizinle bu konuda bahse bile girerim" der…

Bu sözlerin bir şekilde basına aksetmesi üzerine, seçimlere 10 gün kala seçmeni etkileyebilecek bir gelişme yaşanacağını düşünebilen başbakan, İnan KIRAÇ’a tepki gösterir…

Başbakanın, “Demokratik düşüncesidir fikrini söylemiş” diyerek hoşgörü gösterme, olgun bir siyasetçi görüntüleme yeteneğine sahip olmadığı için, kendi tarzında cevap veriri.

Cevabı, yine kendi “İleri demokrasi” düşüncesine uygundur.

"Ben doğrusu İnan Kıraç'ı bu işlerin içinde görmek istemem. Bu işlere bulaştığını duymak da istemem. Beni rahatsız eder. Yakıştıramam da. Hakikaten bu yazılanlar doğruysa, geleceğe yönelik kendisi de bazı riskleri üstlenmiş demektir. Bir işadamının böyle bir şeyin içine girmesi kendisi açısından da ciddi bir risktir. Hiçbir işadamı böyle bir işe girmez. Girenleri de tebrik ederim. ' Dobra dobra fikrini açıklıyor.' derim. Fakat onu teyit eden bir şey yaptı mı, bakmak lazım."

Başbakanın, her zaman olduğu gibi, ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Kendisine “Risk'ten” neyi kastettiği sorulunca da "Her türlü mahcubiyet olur" diyerek, aklının arkasındakini saklama gayretine giriyor.

Hopa’da ölen emekli öğretmen için söylediği söz ise, içler acıtan cinsten…

“Orada bir adam ölmüş…”

Yetmiyor…

Ankara’da AKP İl Başkanlığı önünde yapılan gösteride, birisi panzerin üstüne çıkıyor. Yakalanıyor, dövülüyor ve kalçası kırılıyor. Bu kişi şimdi hastanede ve 6 ay iş göremez raporu var.

Başbakan bu kişiden söz ederken kullandığı ifade şu: “Ankara’da polis panzerine tırmanan, kadın mıdır kız mıdır, bilmem…”

O kişinin “Kadın” veya “Kız” olması neyi değiştirir? Anlayan varsa beri gelsin… Kadın olursa panzere tırmanamaz, kız olursa tırmanır mı? Ya da tersi...

Derdi, o kişiyi “…kadın mıdır, kız mıdır…” diyerek aşağılamak…

“The Ekonomist” dergisinin eleştirilerine de hiddetli cevap veriyor, “Hadlerini” aştıklarını belirtiyor. Yani, kendisini eleştiren herkese verilecek bir cevabı oluyor. Oluyor da verdiği cevapların hiç biri “Demokrasinin” gereği içinde olmuyor ne yazık ki…

Gazetesi yazarı Nuray MERT’in soyadından yola çıkıp, “mert-namert” tanımlaması yapıyor…

Bakın, DP Genel Başkanı Namık Kemal ZEYBEK ve CHP Genel başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU, kendisini teke-tek istediği televizyon kanalında, istediği kadrosuyla tartışmaya davet ediyor…

Şimdi ben de Başbakan’ın “…kadın mıdır, kız mıdır…” diye merak ettiği gibi merakımdan soruyorum.

Sayın Başbakan… Delikanlı mısınız değil misiniz? Bırakın lig tartışmasını, sizin dediğiniz gibi olsun hadi, bunlar bir veya birkaç alt ligden. Gelin bunlarla “Gösteri” maçına çıkın hiç olmazsa…

Ama çıkamıyorsunuz, düşünüyorsunuz “Acaba bir Pendik faciası da ben yaşar mıyım” diye…

Son olarak Sayın Namık Kemal ZEYBEK gibi, ben de “Angut Kuşu” konusunda bir uyarı yapayım…

Sayın ZEYBEK’in dediği gibi, bu kuş ses’e doğru uçtuğu için, avcının silah sesine uçar. Bir başka özelliği ise, yere inerken hep rüzgârı arkasına aldığından, ayağı yere değdiğinde hep ağzının üstüne yuvarlanır…

Demem o ki, aldığın oyların rüzgârını arkanda hissediyorsun, ona göre uçuyorsun ya, ayağın yere değerken dikkat et…

06 Haziran 2011

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..