Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Deliliğin malum sınırları içinde yüzebilmek

Deliliğin malum sınırları içinde yüzebilmek
 

content="OpenOffice.org 3.0 (Win32)" name=GENERATOR>

Geçenler aklıma düştü, deliliğin malum sınırları içinde boğulmadan yüzebiliyor muyum, yoksa bata çıka o malum sınırlarda boğuluyor muyum diye... Deliliğin cevapsız sorular sorduğu aşikar olan şu dünyada bir tane akıllı da çıkmadi ki bana “Kızım, sen ne diyorsun. Ne boğulması. Batmışsın deliliğin bataklığına çırpınıp duruyorsun.” desin. Hepsi kafa sallayıp “Bravo, aferin . Bak ne güzel kotarıyorsun” diye şakşakcılık yaptılar. Halbuki benim ihtiyacım pohpohlanmak değil, deliliğimin sınırlarını akıl ölçüsü içinde çizebilmekti. Olmadı malesef. Başaramadım. Tıpkı akıllı olmayı ya da akıllı görünmeyi başaramadığım gibi. Sonra gene geri döndüm deliliğin engin sularına. Kah hayallerle, kah gerçekliğin çarpık yansımasıyla avunmaya , olanları kendi gerçekliğime dönüştürmeye devam ettim. Nefessiz kaldığımdaysa anlamıştım ki, deliliğin bataklığının bir dibi varmış ve ben o dibe ulaşmışım. Son bir gayretle zıplamayı ve ciğerlerimi dolduracak kadar aklı içime çekebilmeyi başardım.

Eskiden deliliği bir okyanus olarak görür bu sanrıda mutlu ve mutsuz yaşardım. Ama meğer benim okyanus sandığım engin, uca bucağı olmayan su, sadece bir avuç balçıktan ibaretmiş. Zaten bu yüzden sorgulamaya başladım deliliğin sınırlarını. Öyle ya, bir okyanusun sınırlarını sorgulamak oldukça zordur, oysa bir avuç balçık, sadece bir avuç balçıktır. Ne daha fazla ne da daha az.

Sonunda bu beni bir sonuca getirdi. Delilik , benim ayak bileklerime kadar gelebilen bir çamurdu. Ayakkabılarım kirlenmiş, paçalarım çamurlanmıştı. Deliliğim bundan ibaretti. Yüzdüğümü sandığım yerler havaydı, topraktı, dünyaydı. Ve elbette ki gerçeklikti. Sonunda bunu da başarmıştım. Deliliği de elime yüzüme bulaştırmıştım. Hayır öyle mecazi anlamda değil. Gerçekten. Yüzümde, burnumda güneşten kurumuş çamur parçalarıyla dolandıkça yanımdaki insanlar “AA deli bu ayol, nasıl geziyor şu” nidalarıyla beni deli olarak ilan ettiler. Halbuki ben deliliğin çamurundan çıkmış gayet aklı başında bir şekilde, gerçek hayatın, gerçek yollarında yürüyor, gerçek olaylara kızıyor ve üzülüyordum. Ama elim yüzüm kirliydi. Bu da beni (insanların gözünde) deli etti.

Gece olduğunda elimi yüzümü temizleyip aynanın karşısına geçtim. Arkamda gene engin bir deniz duruyordu. Deliliğin mi yoksa gerçekliğin mi denizi emin değildim. Sonunda kıyıya ulaşan dalgaların soğukluğundan ve ayağıma batan sahildeki taşların acısından gerçeklik olduğuna karar verdim. Yavaşça suya girdiğimde aklımdaki soru gerçekliğin malum sınırları içinde ne kadar yüzebileceğimdi. Hava soğuktu. Dolayısıyla su da çok soğuktu.

Uzunca bir yüzüşten sonra, kollarım yorulduklarını bana ima ettiklerinde, dönüp arkama baktım. Bu yeni girdiğim gerçeklik denizinde nereye kadar gelebildiğimi görebilmek için. Ama nedendir bilmem kendimi kıyıda çakıl taşlarının arasında debelenirken buldum. Aklım mıydı yoksa deliliğim mi beni bu soğuk sulara girmekten alıkoyan bilemedim ve pılımı pırtımı toplayıp geri döndüm deliliğimin malum sınırlı bataklığına. Tekrar elimi yüzümü balçıkla sıvayıp çıktım. Herkes “İşte. Dayanamadı döndü gene deliliğin o malum sınırlı ufacık bataklığına” dedi kendi bir avuç delilik balçıklarında yüzmeye çalışırken.

Güldüm. Deliliğimin sınırlarını zorlayana kadar güldüm onlara.

 
Toplam blog
: 8
: 699
Kayıt tarihi
: 20.03.07
 
 

1977 yılında Ankara'da doğdum. Hep birşeylere merak sardım, ama en çok yazmayı sevdim. Üniversitede ..