Demirel dönemi ve Ordu vesayetimi, sivil vesayetmi?..(2)

Ülkemizin II.Dünya Savaşını takip eden yıllarda Soğuk Savaş çekişmelerinden dolayı ABD’nin kucağına nasıl oturtulduğunu ekonomik, demokratik şartların nasıl ülkemiz aleyhine dönüştüğünü ve bu durumun baş sorumlusunun genelde Menderes Hükümetleri olduğu biliniyor. İlgilenenler 1950-1954-1957 seçimlerinde (seçim yasasının saçmalığından da olsa) büyük çoğunlukla iktidara gelen Menderes’in icraatlarını ve çıkardıkları yasaları araştırabilirler. 

Bu hükümetlerin Türkiye’ye yaptıkları en büyük kötülüklerden birisi de Seferberlik Tetkik Kurulunun oluşturulmasıdır. 6-7 Eylül olayları gibi büyük provakatif eylemlerin de düzenleyicisi olduğu iddia edilen bu kurul daha sonra çok daha kanlı eylemlerle ortaya çıkan Kontrgerilla ve Jitem gibi örgütlenmelerinde fikir babalığı ve tabanını oluşturmuştur. (ABD tarafından tüm Avrupa ülkelerinde yapılandırılan bu örgütlenmeleri İzmirli 97 dostum çok iyi anlatmış.) 

1960 darbesi ile son bulan Menderes Hükümetlerinin yerine yine aynı zihniyette Demirel Hükümetleri gelmiş ve ne yazık ki önceki hükümetlerden farklı davranmamıştır. ABD’ye körü körüne itaat.. 

1960 darbecilerinin ülkemize belki de en büyük iyiliği, gördüğümüz en özgürlükçü demokrasiyi getiren 1961 Anayasa’sı olmuştur. Demokratik kazanımların (1982 Anayasası ile kıyaslandığında) en yoğun yaşandığı dönem 1961 Anayasasının getirdiği özgürlüklerle olmuştur. İşçi hakları, STK’ların güçlenmesi, öğrenci örgütlerinin, sendikaların, üniversitelerin ve tüm demokratik güçlerin ülke sorunları hakkında söz sahibi ve belirleyici olduğu bir dönemdir bu dönem ve doğal olarak ABD’yi rahatsız etmiştir. 

1964 yılında ülkemiz gençliği solcusu, sağcısı bir bütün olarak Amerikan 6.Filosunu boğazlarda taşlayarak kovması bardağı taşıran son damla olmuş ve ABD’nin ülkemizde “karşı halk hareketi” örgütlenmesi yaratmasına bahane olmuştur. SSCB yayılmacılığına karşı ülkemizi çok önemli bir mevzi olarak gören ABD boş duramazdı. 

Demirel hükümetlerinin de göz yummasıyla CKMP’den (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) devşirilen ve başına Alparslan Türkeş’in getirildiği MHP öncülüğünde, ülkenin 26 ilinde Komando kampları kurulmuştur. Görünen amaç, milliyetçi gençlere yakın dövüş tekniklerini öğretmek. Sonradan adam öldürmenin de öğretildiği bu kamplarda yetişenler Kontrgerilla’ya önemli bir alt yapı oluşturacaklar ve Ülkücü Bozkurtlar olarak tanınacaklardı.. Başbuğlarından aldıkları kesin talimat “davadan dönenin kendisi bile olsa vurulmasıydı”. 

Bu hareketin en yoğun cinayetleri işlediği 1970’li yıllarda Demirel: “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” yaklaşımında ve aymazlığındaydı ne yazık ki. 

Demirel Türkiye’si, Menderesin mirası olan ABD’ye göbekten bağlanma siyasetinin sonucunda, 3 sente muhtaç hale geliyor, ülke her gün 15-20 kişinin öldüğü sokak çatışmalarına sahne oluyordu..MHP’li Bozkurtlar ve SSCB güdümlü 5. kol faaliyetleri ülkeyi bir kan gölüne dönüştürmüştü. 

Her seferinde “7 kez gittim, 8 kez geldim” sözleri ile “demokrasiyi öven” Demirel, o karanlık dönemleri “Dün dündür, bu gün bugün dür” diye geçiştirmişti devamlı. 

12 Mart Muhtırası, Deniz’lerin idamları, Bozkurtlar tarafından gerçekleştirilen kahve taramaları, Bahçelievler de 7 TİP’li gencin katledilmesi, Savcı Doğan Öz’ün öldürülmesi, 1 Mayıs katliamı, Maraş, Çorum olayları burada yazmaya çalışsak sayfaların almayacağı bir sürü aydın ve yurtseverin öldürülmeleri ve 1978 yılında karar verdikleri fakat “şartların olgunlaşmasını” bekledikleri için 1980 tarihine bıraktıkları, ağa babaları ABD tarafından “Bizim çocuklar becermişler” sevinç nidaları ile karşılanan 12 Eylül 1980 darbesi.. 

DE.. 

Saygılar.. 

13.08.2011