Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '07

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Demirkazık tırmanışı

Demirkazık tırmanışı
 

Gün geldi ve artık bir süredir yaptığım doğa yürüyüşlerinin dışında bir şeyler yapmaya, dağlara tırmanmaya karar verdim. Doğaya siz ne kadar açılırsanız; o, o kadar çağırıyor çünkü.

İlk dağ tırmanışım 3070 metre yükseklikteki kızlarsivrisi oldu. Çam kuyusu mevkiinden dağa yaklışırken baktığınızda görüntüsü tıpkı bir kadın göğsü gibi diri diri sizi çağırıyor adeta. Zirveye yürürken ayağınızın altındaki toprak yok olup yerini çarşağa bıraktığında, dağ önünüzde silkelenip ayağa kalkıyor sanki. Önce ağaçlar yok oluyor toprakla birlikte, sonra yeşillikler ve çiçekler. Zirveye adım attığınızda ise soluk soluğa dağın dört bir yanını seyrediyorsunuz gözünüzün eriştiği yerlere kadar. Ve dağ sizi büyülüyor sanki. Ayrılmak istemiyorsunuz.

İşte böyle başladı benim dağ tutkum. Bir başlayınca kopamayacağınızı anlıyorsunuz ve her fırsatta her tatil gününde bir çağrıya kulak verircesine uçuyorsunuz yeni zirvelere doğru.

Dağcılığı sevmeye başladıkça kendinizi eğitiyorsunuz adım adım. Neler yapabileceğinizi ölçünüzü belirliyorsunuz.

İlk dağ çıkışımdan sonra ben artık dağların daha bir sevdalısı oldum. Ama bilinçli yapmak gereğine inanarak içinde yer aldığım kulübün eğitimlerini düzenli ve aksatmadan takip ettim. Gün oldu Ballıkayalar tırmanış bahçesinde bir duvar gibi yükselen kayaların üzerinde kollarıma ve bacaklarıma inat, aşağıdaki vadinin güzelliklerini seyrettim tırmanırken. Ve yine gün oldu ayaklarımda krampon elimde kazma buzların üzerinde yükseldim beni çağıran zirvelere doğru.

Aladağlara yaptığım ilk yolculukta bir mabede gider gibi heyecan doldum. Ve Demirkazık zirvesinin çağırışına “bir gün sana da sıra gelecek” diye gülümseyerek yanıt verdim.

Demirkazık zirvesine yaptığım yolculuk beni bugüne kadar yaptığım tırmanışların en heyecanlandıranı. Ve aldığım kaya eğitimini gerçekten uygulayarak çıktığım dağlardan birisi. En heybetlisi.

Ağustos ayının sonlarıydı. Çadırlarımızı Sokullupınar’a kurmuştuk. Demirkazık yanı başımızda yükseliyordu ve eteklerinde olmak bile insanın nefesini kesiyordu. O uzun zamandır hep uzağından seyrettiğim dağın zirvesini benimde ele geçirmemin zamanı gelmişti artık. Akşam yemeğimizin hazırlarken göz ucu ile uzaklarda batmaya çalışan güneşi izledim. Günün sıcaklığı dağdan bize yansıyordu. Sonra yenen yemekler, kararan gökyüzünde milyonlarca yıldızın çekici güzelliği...

Küçücük çadırın içerisi yavaş yavaş serinlemeye başlayınca bir taraftan tırmanış esnasında kullanacağımız emniyet kolonu, karabina, atc ve yardımcı ipleri sırt çantama yerleştirirken, bir yandan da yolda yiyeceğim atıştırmalıklar sabah kahvaltısı ve zirvede yenecek öğlen yemeğimi hazırladım. 1.5 litrelik bir pet şişe ile 0.5’lik bir küçük suyu çantaya yerleştirdim. Kamp ocağımda ısıttığım suyu termosuma doldurarak sıcak çayımı zirvede yudumlayacak olmanın tadında kayboldum. Sonra uyku tulumunun fermuarını çekerek gecenin sessizliğine nefesimi bıraktım.

Gece 02.00 de çalan telefon sesi ile uyandım. Çadır arkadaşım tırmanış yoldaşım Mahmut’un telefonuydu çalan ve artık yola çıkılma vaktinin geldiğini bildiriyordu. Ekip 11 kişiden oluşuyordu. Ve Demirkazığın o görünmeyen kapısından içeri girip Narpuz Vadisine doğru ilerleyecek ekip tek sıra olmuş son kontrollerini yapıyordu. Ekip ve tırmanış liderimiz Yücel defalarca ve değişik rotalardan Demirkazığa çıkmış bir arkadaşımızdı. Onun “gidiyoruz arkadaşlar” sözü ile ilk adımlar atıldı, batonların temposu ayarlandı. Sonra kapıdan girdik ve vadide su sesinin sesinde kaybolduk...

Dağdan gelen suyun sesi gecenin sessizliğinde kafa fenerlerimizin ışığında aydınlanıyordu. İlk andaki yürüyüş yerini küçük küçük kaya tırmanışlarına bıraktı yerini. Adım adım ama dikkatlice yükseldik. Sonra eriyen karların oluşturduğu sellerin çekilmiş ve izi kalmış yatağında yürüdük. Gün ağarmaya başladığında kızıl çarşağın dibindeydik. Ve bu meşhur çarşak bu tırmanışın önemli aşamalarından birisiydi. Attığınız üç adımın iki adımını geri kayıyorsunuz. Bir çakıl deresi gibi akıyor aşağıya doğru. Yer yer geri kayarak, yer yer yandaki kayaları destek alarak yükselmemize devam ettik. Ve nihayet kızıl çarşak bittiğinde yükselmeye başlayan güneşin ne zaman aydınlatacağı belli olmayan bir kuytulukta molamızı verdik.

Demirkazığın zirvesini oluşturan ve bir metrelerce yükseklikteki blok kayadan oluşan külaha yaklaştığımızda, sırtımız Emler zirvesine dönüktü. Aşağısı ise yine metrelerce derinlikteydi ve ürkütücü bir görüntü vardı. Biraz daha yükseldikten sonra ağırlıklarımızı bırakıp çantalarımızı hafiflettik. Biraz su, emniyet malzemelerimiz ve yiyecekler sırtımızdaki çantalarla dört ayak olup tırmanışına başladık külahın. Ayakta yürüyemeyecek kadar dik bir açı ile ile zirveye kadar yükseldik. Aşağıya, geriye bakmak ise her defasında oldukça ürkütücüydü...

Ve işte zirve... Uzaklarda görünen Erciyes, Hasan dağının belli belirsiz silueti. Hemen aşağımızda keskin rotaları ile Küçük Demirkazık duruyor. Arkamızda Emlerin zirvesi daha net. Uzaklarda Kaldı ve Alaca zirveleri. Dört dönüyor gözlerimiz çevrede. Dans ediyoruz adeta el sallayan zirvelerle... Zirve defterini yazıyoruz. Geldik ve 11 zirveci ile zorlu bir tırmanışı bitirdik gidiyoruz diyoruz.

Yemekler yenip, son bakışlar atıldıktan sonra geri dönüş hazırlıklarına başlıyoruz. Emniyet kolonlarımızı takıyoruz. Karabinalar ve Atc’ler ipe girmeye hazır, ağır ağır inmeye başlıyoruz. Yer yer oturup, dörtayağı bu kez sırtüstü yatar gibi yaparak iniyoruz. Ve inilemeyecek kadar dik iki noktada iplerimizi kullanarak kayıyoruz aşağıya doğru. İşte malzemelerimizi bıraktığımız yer. Alıyor, devam ediyoruz. Kızıl çarşaktan bir rüzgar gibi iniyoruz. Biz mi iniyoruz yoksa onun akışına bıraktık omu indiriyor anlayamıyorum? Sularımız bitti. Dudaklarımız kuruyor.

Sonra vadiden ve o belirsiz kapıdan çıkıyoruz. Dağ arkamızda artık. Cadırlarımız ileride görebiliyoruz. Kampta sabırsızca bizi bekleyen arkadaşlarımızla sarmaş dolaş oluyoruz. Çatlayan dudaklarımız acıyor gülümserken ve yaptık zirveyi diyoruz sevinçle...

Yüzümüz hep dağlara dönük ve günümüzde zirvenin güzelliği olsun.

Cem Ergün

 
Toplam blog
: 47
: 1425
Kayıt tarihi
: 20.09.06
 
 

İstanbul'da yaşıyorum. Kiraz ayının üçüncü günü doğmuşum. Dağlara dost, dağlara sevdalı ve sevdas..