Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '10

 
Kategori
Güncel
 

Demokrasi nasıl çalışır? Benzinle mi, mazotla mı?

Demokrasi nasıl çalışır? Benzinle mi, mazotla mı?
 

Orijinali ingilizceydi. Ben böyle anladım. Umarım doğrudur


Son günlerde iyicene merak etmeye başladım.

Acaba, "demokrasi nedir" diye, iyiden iyiye düşünür hale geldim.

Öyle ya yıllardır işçilerin, memurların, KCK'lıların, STK'ların ve öğrencilerin mitinglerini, protesto eylemlerini izliyoruz. Bunlardan bazıları davullarla başlıyor, sloganlar eşliğinde söylenen şarkı, türkü ve nutuklarla sona eriyor.

Bazıları ise, aynı şekilde başlıyor ama sonunda iş değişiyor miting, zıvanadan çıkıyor.

Güzel, güzel giden toplantı birden karışıyor; polisler coplarını çekiyor, eylemciler kaldırım taşlarını söküyor, molotof kokteylleri havada uçuşuyor, camlar, çerçeveler indiriliyor, arabalar yakılıyor, işyerleri harap ediliyor. Kargaşa bittiğinde meydan, savaş sonrasına benzer bir manzara arzediyor.

Eylemi yorumlayan bir çok yazar ve düşünür olayın detayını hiç dikkate almıyor. Kimse, "Yazık bu milli servete, böyle miting olmaz, hak böyle aranmaz!" demiyor. Aksine polise yükleniyor, eylemcileri coplamanın insan haklarına aykırı olduğunu söylüyor ve iktidarı, güç kullanarak örgütlü grupları sindirmeye çalışmakla suçluyor. Fakat eylemcilerin yaptığı ziyana hiç değinmiyor.

Biz de buradan, "demokrasilerde her örgütün, ortalığı berbat etmek gibi masum bir hakkı" olduğunu öğrenmiş oluyoruz.

Ayrıca dükkan veya araba sahibinin, "Malıma zarar veremezsiniz! Bunu yapmaktan sizi men ederim!" deme hakkı olmadığını öğreniyoruz! Aynı zamanda, herhangi bir kişinin böyle bir şeyi denemeye kalkması halinde, dükkanı veya arabasıyla aynı akibeti paylaşacağından şüphe edenin, behemehal iman tazelemesi gerektiğini de anlamış oluyoruz. Daha açıkçası oradaki esnafın, binlerce liralık zarara uğramasına rağmen, eylemcilere karşı kullanabileceği demokratik bir hakkı bulunmuyor. Hayret verici mi? Bence de!

Siyasetçisiniz veya bilim adamısınız bir konferansa (vs.) davetlisiniz. En güzel elbiselerinizi giyip, gittiniz. Bir de baktınız ki, dinleyici sandığınız insanların içinden bir grup, yumurta fırlatarak sizi protesto ediyor ve bu yolla demokratik hakkını kullanıyor! (1)

Bir anda üstünüz, başınız saydam/sarı karışımı bir renge bulanıyor ve burnunuza berbat bir yumurta kokusu doluyor. Olay yerinden uzklaşsanız bile, hiç te hoş olmayan görüntü ve koku, sizi ve yanınızdakileri takip ederek rahatsızlık vermeyi sürdürüyor. Oturduğunuz ve dokunduğunuz her yer yumurtalanıyor. En kısa zamanda elbiselerinizin tümünü çıkarıp yıkanmanız gerekiyor.

Olayların ardından bir çok ehil ve elit, öğrencileri savunduğuna göre biz de buradan, "büyüklerin başında yumurta kırmanın insan haklarına ve demokrasiye aykırı" olmadığı sonucuna varıyoruz. Çünkü, batıda da bazı insanlara pasta ve yumurta atılıyor. Batı, bizdeki her kesim için, şaşmaz ve yanılmaz bir örnektir!

Bu yüzden, "Öğrencilerin veya eylemcilerin protesto hakkı var da, tepki gösterilenin emniyet hakkı yok mu?" diye soramıyoruz. Çünkü batıda, bunun bir karşılığı bulunmuyor!

"Demokrasiler fertlere, karşıt düşüncedeki insanlara zarar verme, onları incitme, kıyafetlerini berbat etme yetkisi veriyor da taarruz edilen kişiye "vucut dokunulmazlığı hakkı" vermiyor mu? Yoksa siyasetçiler ve bilim adamları, "demokrasinin şamaroğlanları mı?" Böyle adalet özürlü, abuk subuk bir anlayışa demokrasi denir mi? Kim icat etmiş bunu kardeşim?

Ben sana hakaret edeceğim, yumurta ve pasta atacağım sen, "Yarabbi şükür!" diyeceksin. Böylece gül gibi geçinip gideceğiz! Ne güzel. Doğrusu bu durumu benim kafam almıyor." diyemiyoruz. Çünkü böyle söylemek ve düşünmek alışılagelmiş demokratik geleneklerle uyuşmuyor. Biraz gericilik ve batı dışılık kokuyor.

Ankara'da, Emniyet Çocuk Şube Müdürlüğü polisleri içkili mekanlara baskın yapmış. 18 yaşından küçüklere yasak olan yere çocuklarını getiren ebeveynler hakkında tutanak tutmuş.

Bunlardan birinde Ankara Baro Başkanı Metin Feyzioğlu da varmış. İfadesine göre, resimlerini çekti diye polisler, Feyzioğlunu tutuklamaya kalkmış. O da telefona sarılıp: "Derhal bütün avukat meslektaşlarımı, barolar odası başkanını gözaltına almaya cüret eden uygulamaya karşı buraya çağırıyorum" demiş. Olayı haber alan amir gelmiş ve tutuklamayı önlemiş! Yani Metin Bey, kendini tanıtarak yasal olmayan bir muafiyet hakkı kazanmış. Çünkü kendisi, avukat ve baro başkanıdır. Ya sıradan bir vatandaş olsaydı?!

Bu arada polisin, dolayısı ile iktidarın niyetini yorumlamayı da ihmal etmemiş! Bunun, "Buraya gelmeyin, burada içki içmeyin. Sizin hayat tarzınız artık bu ülkede bizim tarafımızdan yasaklanmıştır, demek" olduğunu söylemiş.

İsterseniz şimdi, kontrol yapan polisin dayandığı kanun maddesinin ilgili kısmını okuyunuz. Sonra da Baro Başkanı Feyzioğlu'nun sözleriyle karşılaştırınız. Bakalım ne çıkacak?

"2259 Sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu Madde 12 - ... Polis bar, pavyon, gazino, meyhane gibi içkili yerler ile kıraathane ve oyun oynatılan benzeri yerlere yanlarında veli ve vasileri olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış küçüklerin girmesini men eder."

Görüldüğü üzere emniyet güçlerinin eylemi hukuka aykırı değil. Fakat bu ülkedeki kökleşmiş zihniyet, polisin yasal uygulamalarına bile karşı çıkmakta ve onları kanun dışıymış gibi sunmakta bir beis görmüyor. Bu memlekette yargının neden hak, hukuk, adalet, insan hakları ve demokrasi paralelinde işlemekte zorlandığını, bu anlayıştan yola çıkarak değerlendirebilirsiniz.

Diyorum ki, demokrasi niçin hep aykırı tiplerden, kurulu düzene baş kaldıranlardan, sürekli canı sıkılanlardan, çevreye zarar verenlerden, bir de derin zihniyetten yana olmak zorundadır? Meselâ, arazisi işgal edilen, arsasına mafya tarafından el konulan, haksızlığa uğrayan, parası, malı birileri tarafından gaspedilen, rüşvet vermek zorunda bırakılan vatandaşların hakkını neden savunmamaktadır.

Ben şimdiye hiç bir eylemci grubun mafyayı, hırsızları, dolandırıcıları ve işgalcileri korkutup sindirmekten geçtik, hani şöyle göstermelik te olsa, "Kahrolsun, dolandırıcılar, mafyacılar, işgalciler! Türkiye sizlere mezar olacak!" sloganlarını attığı demokratik bir mitinge şahit olmadım. Demek ki, demokrasi bu işlere pek karışmıyor.

Resim:http://desertpeace.wordpress.com/2010/07/18/failed-attempts-to-democratise-the-only-democracy-in-the-middle-east/

(1)-(Haşiye: Bir rivayete göre, Ankara Üniversitesi SBF deki yumurta eylemini yapanlar, İstanbul'da arkadaşlarını coplayan polislerden intikam almışlar. Bir çok haber kanalı ve yorumcu böyle söylüyor. "Eğer polis, Taksim'de öğrencilere sert davranmasaymış, Prof. Burhan Kuzu'ya bu kadar yumurta atılmayacakmış!" Tabi eylemciler de aynı ifadeleri kullanıyor.

"Şecaat arzederken merd-i kipti sirkatin söyler" diye bir söz var. Allah, bazan insanları işte böyle şaşırtıyor da içlerindekini ortalığa saçtırıyor. Acaba demokrasilerde öç alma, intikam gibi şeyler var mıdır? Bana yok gibi geliyor ama olmadığını düşündüğüm bir çok şey bulunduğuna göre demek ki, var!

"Öğrenci Kolektifleri" üyesi Ö. Çağdaş Ersoy adlı genç, kürsüden hükümeti tehdit ediyor: "Bizden özür diler ve harçları kaldırsa, eylemden vazgeçeriz" diyor. Yani kendini devleti yöneten erkle eş görüyor. Bence, bu bir komplekstir; büyüklük duygusudur; ukalâlığın, kendine tapıcılığın yani narsizmin zirvesidir.

İşin garibi aynı fikir grubunun mensubu olduğunu düşündüğüm eski İstanbul Barosu Başkanı, "eşitlik, eşitler arasında olur" diyordu. Bu görüşe göre, "öğrenci derneği" eşittir hükümet olmuyor. Peki o zaman öğrenci bey nasıl oluyor da devletle kendini aynı görüyor?)

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..