Demokrasi tramvayı...

“Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz” ve “Demokrasi amaç değil araçtır” demişti çok büyük (?) bir devlet büyüğümüz…

Demokrasinin önündeki en büyük engeli; darbelerin önünü kesmek olarak algılayıp “içselleştirerek” tramvaya benzetmesi çok normaldir…

***

Dün “muhalefete” verilen bir cevapta olduğu gibi, yıllardır klişeleşmiş şu lafı kullanmaları beni çıldırtıyor;

Sokaktaki ”iki insandan birinin oy verdiği parti ve adam…”

Bir kere sokaktaki iki insandan biri oy kullanacak yaşta değil ki; nüfusun tamamı oy kullanmıyor sadece %46 sı kullanıyor ve yapılan araştırmalara göre oy kullanan on kişiden altısı malum “iş adamları” imiş…

Yani tıpkı tarih kitaplarında yazılana göre; demokrasinin doğumuna neden olan sınıfların kendi çıkarlarını koruyacak kendilerinin suyundan gidecekleri seçtiği gibi…

Bakın ne kadar enteresan değil mi?

Demokrasinin Yunanistan’da doğduğu söylenir ama hiç kimsenin aklına o dönemlerde Yunanistan da neden “kölelik” vardı diye sormak gelmez…

Bu dönemlerde zenginler burjuvalar vardı; yanlarında köleler çalışır üretirler onlar kazanırdı.

Ve tam da bu sıralarda “demokrasi” ortaya çıkmış; kısaca zengin burjuvazi bir babadan “köle tutsak” işçi emekçi sınıfı bir anadan doğmuş… 

Şu anda dünyaya ve ülkemize lütfen dikkatle bakarsanız; babaların keyfinin yerinde anaların ise başlarının beladan kurtulmadığını görürsünüz. Savaşta da barışta da ezilenler hep aynı…

O halde bunları “seçenler” amaç olmaksızın “demokrasi tramvayına” binenleri destekleyenler kimler?

***

“Demokrasi” oradan veya buradan doğdu, hiç önemli değil ama oldum olası “demokrasinin” doğumuna itiraz eden onu yok sayan bir kesim var; dışarıda kiliseye bağlı “Papalar, papazlar ve haham başları” içeri de ise “İmamlar” ve sözüm ona “din adamları…”

Fakat zamanla çok şey değişti, örneğin Papazlar haham başları yanlış yaptıklarının farkına vardılar, bu çok büyük pastadan yemek varken karşı çıkmaktan vazgeçtiler ve olabildiğince emek sarf ederek büyüttüler ve güçlendirdiler…

Peki, bizim “imamlar” ne yaptılar; baktılar ki “Kutsal kitabımızda” açıkça “demokrasi” yazmıyor ne yapacaklarını şaşırdılar ve “amaç değil” araç gibi gördüler.

İşin ucu gele gele “devlet büyüğümüzün” veciz cümlesinde olduğu gibi istedikleri zaman inip binebilecekleri “Demokrasi tramvayına” takıldı kaldı…

Demek ki hala ne yapacaklarını ne yapmaları nasıl büyütüp nasıl geliştireceklerini bilmiyorlar…

***

Demokrasi heykellerini gördünüz mü? Kocaman memeleri var, üzerinde açık saçık tülümsü bir giysi var, memelerinin ucu fırlamış, dolgun omuzlu, çıplak ve başı açık…

Bir kere “kafadan” kaybediyor “demokrasi” tesettürlü değil; sevmezler istemezler tabi…

Adamların aklında fikrinde en iyi demokrasi anlayışı var; her erkeğe dört kadının düştüğü, isteyene resmi nikahı basıp geri kalanına imam nikahının yapıldığı “demokrasi”

Ve bazı “muhafazakâr” gazetelerde gördük bir kısmı kadına peşe giydirmiş bir kısmı ise tesettürlü giydirip kafasına da “türbanı” geçirivermiş…

“Helal sosyal medya da”  aralarında en fazla paylaşılan resim bu olmuş…

*** 

Ve “demokrasi tramvayına” binenleri destekleyenlerin kim olduğunu böylece özetledim sizlere, şimdi hangi akıllı sokaktaki iki adamdan biri oy vermiş, diyebilir acaba?

Bu durumda da; demokrasiye gönül vermişlerin, insanların özgürlüğüne insan haklarına önem verdiklerini ve hiçbir zaman hiçbir zemin ve koşulda “Irk, dil, din ve mezhep” gözetmediklerini nasıl anlatabilirsiniz ki?

Çağdaş ve medeni ülkelerin yaşayanları demokrasiyi boşu boşuna “kadın” olarak çizmiyorlar, çünkü biliyorlar ki özgürlüğü dürüstlüğü güzelliği insan sevgisini, birlik ve beraberliği insan haklarını en iyi en doğru “kadınlar” temsil ediyor…

Bizde de kadın “demokrasiyi” temsil ediyor ama bu kez demokrasi; tesettürlü…

Badem bıyıklılar, yobazlar köy ve toprak ağaları istedi diye;

Ne memelerini ne omuzlarını ne ellerini ne ayaklarını hatta çoğu kez “gözlerini” bile göremezsiniz,

Çünkü “mahrem…”

İyi pazarlar… 

Erdoğan ÖZGENÇ