Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '18

 
Kategori
Siyaset
 

Demokrasi Üzerine

Yazacağınız yazının konusu demokrasi olunca şunu da mı yazsam acaba demekten yazının sonunu bir türlü getiremeyebilirsiniz. Çünkü konu hakkında söylenecek ve yazılacak o kadar çok şey varki . Günümüz çağında bir çok ülkelerin ihtiyacı ve ivedilikle halledilmesi gereken en önemli konusu demokrasi ve demokratik rejimlere kavuşma isteği.

Her ne kadar Dünyadaki tüm eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve bugün yakın coğrafyamız da yaşadığımız bütün yıkımların sorumluluğu demokratik olmayan yönetimlere yüklense de Ortadoğu’ya yapılan tüm haksız ve yok edici paylaşımsal müdahalelerin demokrasiyi getirmek adına yapılması ciddi bir paradoksal durum içerir. Demokrasi bilimsel köken olarak halk ve egemenlik kavramlarının bileşkesinden oluşmaktadır. Kabaca ve daraltılmış tanımı Halkın devleti oluşturmadaki ve yönetmedeki siyasal iktidarı belirlemede ki seçiminin bağımsızlığı ve bu konudaki egemenliğin başkasına devredilmeyip sadece kendisinin kullanmasıdır. Yani “Halkın kendini yönetmesi”. Bu tanım doğru olmakla beraber demokrasinin yeteri kadar gelişmediği toplumlarda demokratik ilkelerin oluşması, bağımsızlaştırılması ve korunması açısından bazı temel sorunlara kapı açabilmektedir.

Demokratik rejim tanımını sadece seçimle sınırlandırdığınızda, demokrasiyi içine sindiremeyen yönetimdeki amaçları şahsi çıkarlarını daha da genişletmek isteyen yöneticiler için sistem demokrasiden zamanla “Oligarşi” ye doğru evrilecektir. Demokrasi böylelikle sadece seçimden seçime ihtiyaç duyulan ve müşterilerini kandırmada kullanılan eşsiz bir malzeme, halk da sadece seçimlerde hatırlanacak ve yoklanacak değersiz bir metaya dönüşecektir. Demokrasinin sadece seçimlere indirgenmeyeceği açıktır. Fakat gelişmiş bir demokraside seçimler kadar, bağımsız ve güvenilir seçim ortamlarını sağlamak da bir o kadar önemlidir.

DEMOKRATİK ANLAYIŞ VE SEÇİMLERİN DEMOKRATLIĞI
Demokrasi her ne kadar siyasal bir yönetim biçimi olarak algılansa da, aynı zamanda demokratik bir ortam, hayatın her alanında demokrasiyi özümsemeyi ve koşulsuz kabulü gerektirir. Her türlü heterojen gurupların kendini eşit ve özgürce ifade edebileceği  sınıf ayrıcalıklarının buharlaştığı ve bütün yurttaşların inanç özgürlüğünün güvenliğinin sağlanması sağlıklı bir demokrasinin en önemli göstergelerindendir.

Aynı zamanda halkın siyasal erki belirlemedeki tercih hakkı olan seçme ve seçilme özgürlüğü demokratik yönetimlerin olmassa olmazıdır. Fakat bu demokratik bir rejim için her şey demek değildir. Bağımsızlığını ve tarafsızlığını muhafaza eden kitle iletişim araçları, medya, STK lar ve aynı zamanda hiçbir şekilde şiddet içermeyen demokratik protesto ve gösteri hakkı da, en az seçimler kadar önemli olan diğer demokrasi uzuvlarıdır. Bu uzuvlardan herhangi birinin eksikliği sistemin kendisinin de topal ördek şeklini almasına neden olur.

Sağlıklı seçimlerin yapılması da yine bu mekanizmaların etkin ve özgür bir şekilde çalışmasına bağlıdır. Bu etkenler aynı zamanda seçimlerin yörüngesi üzerinde de kısmen de olsa belirleyicilik teşkil eder.

Özellikle Farklı seçmenler içindeki ve kamusal yaşamdaki sınırları belirlenebilir sayıca geniş gurupların (daha çok dar gelirliler ve yoksullar) siyasetle ilgilenmekten kopmaları onları siyasete aslında hiç de katkıları olmayan edilgen bir gurup yapar. Bunun nedeni ise bu ilgisizliğin küçük bir elitist gurup tarafından kullanılması ve siyaset şeklinin manüpüle edilmesi ve sonucunda topluluğun siyaseten tamamen pasifize edilmesidir. Bu durum günümüzde bir çok ülkenin sorunu olup , ilkeli ve dürüst siyaset açısından ciddi sorunlar ortaya çıkarmaktadır. İşte demokratik olmayan toplumların en belirgin özelliği olan sınıf farklılıklarıda kendini burada ortaya çıkarır.

Sınıf ayrıcalıklarının hızla artması ve bunun gururla kibirle arsız bir şekilde sergilenmesi ve ayrıcalıklı sınıf tarafından alt sınıfların sorunlarının kader gibi gösterilip, bunun bir rıza kabulüne dayandırılması rejimin demokrasiden ne kadar uzak olduğunun ciddi bir göstergesidir. Halkın kendi yönetimini oluşturmadaki oy hakkının kutsiyeti elbette tartışılmaz bir gerçekliktir. Fakat günümüzde oyların yönünü belirlemedeki bazı eşitsiz güçler seçimlerin doğruluğuna maalesef şüphe katmaktadır.

Seçimlerde kitleyi etkilemede kullanılan bazı araçların eşitsizliğinden dolayı özellikle görsel basın ve medyayı elinde bulunduran ve varlıkları ve devamı sadece iktidarla olan çıkar ilişkilerine dayanan belli başlı lobiler ve büyük medya şirketleri ellerindeki güçlü araçları dar gelirli geniş kitleleri manüple etmede kullanırlar. Bunun sonucunda ise kitleler üzerinde yeni bir ikna endüstrisi meydana gelecek ve seçimlerin ne kadar adil olduğuna büyük bir gölge düşecektir. Tüm bunları engellemede bilinçli bir halk kitlesi oluşturmada ve uyuyan kitleleri uyandırmada muhalefete büyük görevler düşmektedir.

NASIL BİR MUHALEFET
Öncelikle şunu belirtmek lazım, demokratik rejimlerde her siyasal parti iktidara bir seçenektir. Yani seçmenlerin iktidar karşısında “oy verecek parti bulamıyorum” gibi kötünün iyisi yaklaşımı sadece sığ bir bahane değil, aynı zamanda devam etmekte olan olumsuzlukların her birine sağlanmış bireysel katkıyı ve onamayı toplumsal olura çeviren politik bir intihardır. Başka bir deyimle kötünün devam etmesine olur vermek deyim yerindeyse kendi ayağına sıkmaktır.

Bu arada elbette siyasal muhalefetin haricindeki toplumdaki bütün STK lar dernekler ve buna benzer tüm siyasi partiler haricindeki her bağımsız örgütlenmeler demokratik rejime katkıda bulunacak prensipler oluşturma ve projeler sunma hakkına sahiptir. Yalnız daha realist olmak gerekirse siyasal partiler haricindeki bütün legal örgütlenmelerden bağımsız ve demokratik taleplerimizi gerçekleştirmede onları siyasi partilerin bir alternatifi gibi görmek, bizleri boş bir beklentiye götürebilir. Hatta bu yapılanmalar belirli bir cemaatleşme veya farklı bir elitist gurubun çeşitli manüplatif oyunlarıyla şekillendirilmiş bir yozlaştırılmadan ibaretse bunların işlevi bırakın demokratik zindeliğe katkı yapmayı tam tersi yönde bir istikamet oluşturmaya neden olur.

Demek ki siyasal iktidarlar karşısında en büyük beklentilerimiz siyasal muhalefet olmaktadır. Bu gün Dünya ülkelerinin bir çoğunda küresel kapitalizmin meydana getirdiği sorunlara karşı savaş işin açığı sol partilerden beklenmektedir. Fakat burada solu bekleyen en büyük tehlike, aslında anti-reformist sağ partilerin farklı kitleleri, özelliklede solun ilgilenmesi gereken kitleleri arkasından sürükleyecek kadar reformist gözükmeleridir.

Sol bir çok ülkede sağ politikalar ve bir çok ırkçı akımlar tarafından savsaklanma ve reddedilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu da demokratik bir çok taleplerin elde edilmesi konusundaki insiyatifi maalesef aşırı sağın eline vermiştir. Sağ ve ırkçı partiler daha popüler olmak için sürekli kitlelerin eşitsizliklerinden bahsetmeleri ve kendileri sanki siyasetin dışındaymış ve sanki iktidarı başka birileri yönetiyormuş gibi halkın da kendilerinin de bir ezilmişler korosunun içinde olduklarına halkı inandırarak yeni bir kimlik inşasına girmektedirler.

Bu gün Avrupa ve ABD de sağ, bir taraftan küreselleşmenin olumsuzluklarından bahsederken, diğer taraftan ise bunun nedenlerini araştırmak yerine sorunu çaresiz göçmenlerin sırtına yüklemeleri affedilmez bir iki yüzlülüktür. Artık siyasal muhalefet veya soldan beklenen ucu açık olmayan realist demokrasinin ana ilkeleri olan saydamlığa açıklığa ve araştırmaya dayanan yeni politikalar üretmesi ve bunu yayması becerisidir.

Ezilmiş halk kitlelerini anlayacak olan ve onların sorununa çözüm bulacak olan soldur. Sol bunu yaparken işçi hakları, sosyal güvenlik ve gelir eşitsizliği gibi konularda sağcılaşmayıp kendine yakışır politikalar üretmelidir. Bu gün herhangi bir olumsuzluk anında ilgili bakanın veya sorumlunun istifasını talep etmekle sınırlı ve bunun böyle olması ile sorunun telafi edileceği zannedilen sığ bir muhalefet anlayışı muhalefetin etkin gücünün görünmezliğinden başka bir şeye hizmet etmeyecektir.

Günümüz aşırılıklar çağında demokrasiyi sekteye uğratan bir sürü sorunların çözümü ve eşitsizliklerin daha da azalması konusunda siyasal muhalefetten beklenen daha gerçekçi, ciddi ve siyasi ilkeleriyle doğru orantılı politikaları geliştirmek ve bunu yaymaktır. Özellikle kamu mallarının özelleştirmeler adı altında hoyratça peşkeş çekildiği ve bundan dolayı oluşan yolsuzlukların ortaya çıkardığı gelir eşitsizliklerinin yaşandığı bir çok ülkede, sol muhalefete düşen en büyük görev istifa mekanizmasıyla sorumluların kurtulmasını değil, devletin hesap verme mekanizmalarını çalıştıracak acil projeler üretmesi gereğidir.

YOLSUZLUKLAR ZAYIF BİR DEMOKRASİNİN GÖSTERGESİ Mİ?
Eğer bir ülkede yolsuzluk varsa , o ülkede sağlıklı bir demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Yolsuzluk aynı zamanda Devletin en zayıf korunmasız tarafını gösterir. Çünkü yolsuzluk neticesinde ülkeyi yöneten siyasal sınıf aynı zamanda kamu denetiminden kurtulmuş olur. Bu durum belirli bir kesimi zenginleştirerek piyasa düzeninin bozulmasına ve piyasanın oligopol bir hale dönüşmesine neden olur.

Avrupa birliği ülkelerinin Amsterdam Anlaşması ile özelleştirme yükü altına girmeleri ve bunun AB üyesi olmayan bir çok ülkeye de yayılması yolsuzluklar için oldukça uygun bir zemin hazırlamıştır.

Özelleştirmeler ve taşeronlaştırmalar Devletlerin kendilerine olan güvenlerinin yitirmelerine ve Devlet kamu hizmetleri gibi kavramlarında ayrıca yok olmasına neden olması bakımından ayrıca incelemeye muhtaç bir konudur. Bir ülkedeki yolsuzluğun varlığı ve devamı aynı zamanda seçimlerde kullanılan bir çok finans araçlarının da eşitsizliğine neden olarak, seçimlerin meşrutiyeti üzerinde ciddi gölgeler oluşturacaktır.

VE NOKTA!
Demokrasi her ne kadar eski Yunan’dan beli gelebilen bir kavram olmasına rağmen, bir çok Dünya ülkesinde maalesef sadece bir fantezi olmanın ötesine gidememiştir.

Demokrasinin az gelişmişliği veya ileri ve geri demokrasi diye kavramların sık kullanımı bir ülkede ki demokratik anlayışın yokluğunun en büyük işaretidir.

Elbette günümüzde demokrasinin eşitlikçi talepleriyle kaynağını kapitalizmden alan eşitsizlikler hiçbir zaman bitmeyecektir. Fakat bu gerilimin şu veya bu şekilde asgariye indirilerek uzlaşıya varılması kesinlikle mümkündür.

Bu Liberalizm falan da değildir. Liberal bir ortamın güçlü bir demokrasiye ihtiyaç duyacağı açıktır. Fakat demokratik rejimler kaynağını liberal yönetimlerden almazlar. Demokrasi renk, dil, inanç gibi tüm farklılıkların oluşturduğu sesli ve kaotik bir ortam gerektirir. Bu ortamlar demokrasi için ciddi ilham kaynaklarıdır.

Yaşadığımız evrenin daha yaşanabilir olması için, her bireyin kendini eşit bir şekilde ifade edebileceği,sınıf ayrıcalıklarının olmadığı eleştiri yolları açık ve demokrasiye inanmış demokratik toplumların varlığına ihtiyacımız, tartışmasız bir gerçekliktir. Daha eşitlikçi ve daha demokrat bir anlayışın yayıldığı yeni bir Dünya düzenin var olması ümidi ile.

 
Toplam blog
: 6
: 202
Kayıt tarihi
: 09.02.18
 
 

1971 Gaziantep doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi G.Antep'de tamamladım. 1993 Selçuk Ünivers..