Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '07

 
Kategori
Güncel
 

Demokrasi ve biz

Sayın okurlar yazamadığım süre içerisinde anormal yoğun bir gündem yaşandı. Bu süre içerisinde bende anormal bir biçimde dolaştım ve dolaşıyorum ve yazamadığım için çıldırıyorum. Lütfen bana köşe yazarlarımız kızmasınlar ama Türkiye' de köşe yazarı olmak kadar zevkli bir şey yoktur. Düşünsenize ne yapacağım -yazacağım- sıkıntınız yok. Fazlası önünüzde hazır. Size sadece yazmak kalıyor. Zamanınız sadece yazmak için sizin. Bu kıskançlığımı her fırsatta dile getiriyorum. Sadece yazar olmak-olabilmek- bence çok zevkli. Neyse ana konuya gelelim. Konuyu önce teorik ve olası ölçüde sistematik ve kısa yazmaya çalışacağım sonra Türkiye koşullarına uyarlamaya. Eğer bu yazdıklarıma itirazınız varsa burada tartışmayı çok isterim.

Sayın okurlar teorik olarak demokrasi bence kesin olarak tüm dünya uluslarının sahip olması gerekli siyasi yönetim tarzıdır. Teorik olarak demokrasi ekonomik anlamda çağdaş bir serbest piyasa ekonomisini gerektirir. Daha açık bir anlatımla çağdaş sosyal/hukuksal yönü gündem dışı bırakılmamış bir kapitalizmi.

Demokrasi tanımıda halkın kendi kendini yönetmesi demektir çok kısaca. Yani halk çağdaş bir kapitalist düzeni var edebilmeli, yönetebilmelidir. Bir başka deyişle halk teorik olarak böylesi bir birikimde olmalıdır.

Bu birikim, birlikte çağdaş bir toplumsal yaşam kültürünü, her konuda analitik düşünceyi, kendisi ile aynı fikirde olmayanlarla sadece fikirsel anlamda tartışabilmeyi, katılmadıklarına saygı duyabilmeyi, onların haklarını da savunabilmeyi içermelidir.

Demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi olduğuna göre ve herkesin aynı anda yönetimde olması söz konusu olamayacağına göre, bireyler kendi değer yargılarına göre bir takım oluşumlar (siyasal partiler) kurarlar. Bu partiler bu tabana dayanarak seçime girer ve ülkenin nüfus yapısına göre belirli sayı ve / veya işlevdeki meclis/leri (millet meclisi / senato veya sadece meclis) oluştururlar. Bu meclis/ler kendi içinden bir kabine ve yönetim tarzına göre de bir başbakan ve/veya cumhurbaşkanı/başkan çıkarır. Genelde meclis çoğunluğunu oluşturan parti ve/veya partiler de teknokrat ve bürokratları doğal bir biçimde kendilerine uyumlu insanlardan seçerler.

Sonuçta demokrasi tabanını tamamen halktan alan bir piramittir. Bu piramitin en tepesindeki yürütmenin de, ortasındaki teknokrat / bürokatlarında temel olarak birbirinden farkı yoktur. Çünkü çok doğal olaral geldikleri kaynak ile aynı temel özellikleri paylaşırlar.

Şimdi elinizi vicdanınıza koyun hiç bir ülke adını koymadan çok özetle yaptığım demokrasi tanımında bir hata var mıdır ? Eğer yok ise Allahaşkına söyleyin -şimdi ülke adını da koyalım- Türkiye' de seçim çözüm olur mu? Ve hemen bir noktayı belirteyim. Ben Türkiye' de seçim çözüm olmaz diyorum ve zaten oy da vermiyorum. Ama bu dediklerim demokrasiden vazgeçelim anlamında değildir. Kesin olarak demokratik sistemde kalmalıyız ama kendi gerçeklerimizi de açıkça konuşmalıyız.

Bana Açık Radyo' da konuşma sonra Açık Site de yazma olanağı verildiğinden beri hep yazdım, söyledim (Milliyet Blogdaki yazılarımda da var aynı içerik) Türkiye' nin tüm insanları detayda ayrılırlar. Temel yargılarda aynı şekilde düşünürüz. (Laik olanı da olmayanı da, sağcısı da solcusu da) (zaten asıl sorun da budur). Bu nedenle geçmişten bu yanaki sağ partilerimiz de doğal olarak birbirlerinden bazı detaylarda ayrılırlar. Bana göre solumuzsa zaten olmamıştır. Son zamanlarda bazı köşe yazarlarımızda neredeyse aynı cümlelerle bunu tekrarladılar. (Allah' tan Milliyet ve Açık site yazıları tarihli saklıyor. Bu nedenle içim rahat.) Şimdi yeniden soruyorum Türkiye' de özellikle dünden beri seçim sandığını halkın önüne koyun, hakem halktır vb söylemlerin ne önemi var. Yineliyorum ben demokrasiden vazgeçelim demiyorum, seçime gitmeyelim demiyorum. Yapalım ama ne önemi var? Bu seçimlere şu andaki konumlarından, görüşlerinden ne kadar farklı siyasi partilerin girebileceğini ve girerlerse oy alabileceklerini düşünüyoruz. Türkiye şu anda hepimizin ortak katkısı ile laik / anti laik kamplaşmasına gelmiştir. (Kuşkusuz ki laik olmayan bir demokrasi tekeri olmayan bir araba gibidir ve çok önemli bir kavramdır.) Ama acı olan, gündemden laiklik kavramını kaldırdığınızda ve iki tarafın konulara yaklaşımına baktığınızda aslında ne kadar korkutucu bir uzlaşmanın var olduğunu görecek olmanızdır. Konu ile uzaktan yakından ilgisi yokmuş gibi görünen bir örnek yazayım. Oturduğum semtin yakınında bir dörtyol var. Burada ışıklar ve bir yöne yeşil yandığında sola dönülmez işareti var. Bu sola dönüş çok tehlikeli. (Zaten sık sık sadece bu yasağa uyulmadığı için kaza oluyor ve kaza olmasa da ters dönüş yüzünden akacak olan trafik duruyor.) Neden sayın okurlar? Laiklerde, anti laiklerde, türbanlıda, mini etekli de, ciplide, minibüs şöförüde, entel saçı uzun tokalı erkekde, çember sakallısıda aynı şeyi yapıyor. Çünkü eğer o sola dönülmezde dönmezlerse, gidecekleri yön için 45 saniye kaybediyorlar. İşte bizim ortak özelliğimiz bu. Bizim için önemli olan her konuda bizizdir. Bizim ortak paydamız budur ve asıl bu korkunç uzlaşmadan korkalım.

Lütfen kendimize karşı dürüst olalım. Biz teorik demokrasi tanımına uyan bir yönetimi gerçekleştirebilirmiyiz ? Bu sorunun cevabını dürüstçe -sanmıyorum ama- verelim ve ondan sonra özellikle iki gündür yaşanan tartışmaların bir değeri var mı bir daha düşünelim.

 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..