Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '09

 
Kategori
Güncel
 

Demokrasi ve entellektüeller(2)

Demokrasi ve entellektüeller(2)
 

Şimdi de gelelim, ülkelerin nasıl "demokratik"leştirildiğine...

2.Dünya Savaşı sonrası yıllar, “doğrudan sömürgeciliğin” tasfiye edildiği yıllar oldu. Aslında söz konusu olan, sömürgeciliğin tasfiyesinden çok, doğrudan sömürgecilikten yeni sömürgeciliğe geçişti. Neden derseniz? Yeni sömürgeciliğin en önemli özelliği şuydu; eskiden batılıların zorla yaptırmak istedikleri şeyler, yeni durumda “gönüllü” olarak yapılmak isteniyordu. Çünkü bunlar, “demokrasi Ambalajı’na sarılarak sunuluyordu. 2.Dünya Savaşı sonrasında batılı devletler, doğrudan sömürgeciliği sürdürüp sürdürmemeyi bir fayda/maliyet sorunu olarak gördüklerinde, doğrudan sömürgeciliği tasfiye etmeyi gerektiren birçok sebep vardı… Bir kere; her şeyleriyle kendilerine bağlı, batı kavramlarıyla düşünen, sorunlara batılıların gözüyle bakan, ayakları kendi ülkelerine bassa da beyinleri sömürgeciler tarafından esir alınmış, kendi gerçekliklerine bütünüyle yabancılaşmış bir “aydın”, “sanatçı”, “yazar”, “iş adamı” grubu yaratılmıştı. Bu “seçkinler sınıfı” için sadece bir ideolojik yanılma söz konusu değildi. Doğrudan maddi çıkar ilişkileri de söz konusuydu. Dolayısıyla batılı devletler, sömürgelerden çekilseler bile, “kendi adamları” nöbeti devralacak. Böylece, hantal ve masraflı bir sömürge bürokrasisi olamadan, yabancı düşmanlığını da üzerine çekmeden, üstelik daha verimli, daha etkin ve daha az sorunlu bir “dolaylı sömürüyü” sürdürmek daha kolay olacaktı. Ne de olsa, “üçüncü dünya”nın batıcı “seçkin”lerinin çıkarlarıyla, batının talepleri çakışıyordu.

2.Dünya Savaşı sonrası yıllarda Özellikle 1950 li yıllarda Türkiye, Batının (ABD ve AB) hâkimiyeti altına giriyordu… “Amerika’dan yürürlüğe konulan ‘demokrasi projesi’ operasyonunun altında yatan gerçek düşünce şudur: ‘Başka ülkelerin iç işlerine, siyasal ortamına ABD’nin resmi organlarınca, örneğin CIA ile doğrudan karışılması sakıncalıdır… Bu gibi politik amaçlı operasyonlarda CIA bağlantısı, işleri zorlaştırmakta ve Amerikan karşıtlığı yaratmakda… O yüzden, tüm dünyada yürütülecek operasyonun finansmanı için, ‘özel’ kuruluşların devreye sokulması planlandı… Artık ortalıkta görünenler, CIA elemanları ya da devletin memurları değil; Ford Vakfı, Carnegie Vakfı, Rockefeller ve Saroz Vakfı gibi, çok uluslu şirket(ÇUŞ) örgütleriydi…’İnsan hakları’ ve ‘din hürriyeti’ bekçiliğine çevrilen bu operasyon ile ABD’nin uygun göreceği türden ‘demokrasiler’ kurulmalıydı.” Proje yaratıcısı sömürgeci ülkeler , dış alım ve dış satımını en katı kurallarla yönetip, kendi ekonomisini koruyucu önlemleri çekincesiz uygularken; projenin uygulanacağı ülkelerin, merkezi denetim ve yönlendirme kurumları teker teker yok ederek etnik kışkırtmaya elverişli bölgeleri de, ‘projecilerin ve onları yönlendiren yatırımcıların, para piyasası oyuncularının iktisadi egemenliğine açarak.”Ulusal egemenliği ortadan kaldırmak. Çeşitli ülkelerde istihbarat toplama, yönlendirme, propaganda, dezenformasyon gibi faaliyetlerin birbirine bağlı sözde “sivil” toplum kuruluşları eliyle yürütmek ve ABD, AB gibi emperyalistlerin ve küresel kraliyetçi büyük sermaye sahiplerinin çıkarlarına hizmet eden, dünyayı saran bir ağ oluşturmaktır. Asıl proje bu.

Gördüğünüz gibi “Demokrasi” ambalajının içinde neler varmış meğerse… Şimdi de biraz şu “aydın” yaftalı “demokrasi” misyonerlerine, yani “entellere değinelim…

“Batının küstah liberal emperyalizminin, ülkeleri kontrol altına almadan önce, bu ülkeler içinde sömürgeleştirilmiş beyinler yarattığı görülüyor”. Çünkü günümüzdeki küresel emperyalist sistemin yakıtı, “kendi milletine ve değerlerine yabancılaşmış insan”dır. Yabancılar için fikir ya da proje üretmek, sipariş üzerine düşünmek, Batıdan “aferin” almak için davranmak, yabancılaşmış bir “kişiliksiz kişi”nin ya da kurumun tipik davranışlarıdır. Ve emin olun ki; basındaki, medyadaki, üniversitelerdeki, “sivil” toplum örgütlerindeki ve sanat dünyasındaki bu enteller, dağlardaki teröristlerden çok daha tehlikelidirler.

Türkiye’de ermeni “soykırım”ından, azınlık haklarından veya dinsel özgürlüklerden söz edenler, bunu gerçeğin savunucusu olduklarından değil, küresel efendileri öyle konuşmalarını istedikleri içindir. Ya da Türkiye Cumhuriyeti’ne kişisel düşman oldukları için yapmaktadırlar. “Demokrasi cenneti” ABD ve AB ülkeleri bile, kamu güvenliği gerekçesiyle, işbirlikçi hainlere ve bölücülere bu kadar sınırsız özgürlük tanımazlar. Dolaysıyla sevgili dostlarım bu gün ülkemizde yaratılan ekonomik ve siyasal dalgalanmaların gerçek nedenleri hakkında inşallah bir fikir sahibi olmuşsunuzdur. Bizler bu ülkeyi kuran insanlar Türkü, Kürdü, Tatarı, Çerkezi, Lazı hep beraber birlik beraberlik içinde bir duruş sergileyerek küresel sermayeye karşı durmak ülkemize sahip çıkmak zorundayız. Bir Çin atasözü derki; “Tarihini ve Düşmanını bilmeyen bir millet kolayca düşer yok olur”

http://www.itp.tv.tr/

SON

 
Toplam blog
: 65
: 1528
Kayıt tarihi
: 08.02.08
 
 

Ben Ankara'nın Polatlı ilçesinde 1962 yılında doğdum. Tahsil hayatımı Ankara'da tamamladıktan ve ..