Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '09

 
Kategori
Güncel
 

Demokrasi ve özgürlüğe direnmenin bahanesi “irtica” 100 yaşında

Demokrasi ve özgürlüğe direnmenin bahanesi “irtica” 100 yaşında
 

Cumhuriyet tarihi boyunca, demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasında, toplumsal muhalefetin bastırılmasında en çok kullanılan iki bahaneden biri “irtica” diğeri “bölünme” tehlikesidir.

Toplumun yükselen hak ve özgürlük talepleri karşısında milleti adam edip çeki düzen vermek ve devlet gücünü elinde bulundurmaya devam ederek millete devretmemek için askeri müdahale zemini hazırlamak ve bu amaçlarla bir korku tüneli oluşturmak için kullanılan iki önemli bahaneden “irtica” kavramı tam 100 yıl önce, 13.Nisan.1909 tarihinde icat edilmişti aslında.

Sözlük anlamıyla ‘geri dönme, eskiyi isteme’ anlamına gelen ‘irtica’ terimi, siyasi literatürümüzde, dinsel dogmaları, dinsel sembolleri devlet ve toplum yaşamına egemen kılmayı amaçlayan İslamcı hareketler için kullanılır. Böylece sosyolojik bir olgu olan din gericilikle eş anlamlı hale getirilir.

Yüz yıl önce uydurulan bu kavram ile İslam’ı “İrtica”, Müslüman’ı “Mürteci” diye çarpıtmakta ve bu yolla millet din ve inançlarımız baskı altında tutulmaktadır.

Tarihe “31 Mart Olayı” diye geçen olaylar sırasında ilk kez kullanılmaya başlanan “irtica” o tarihten sonra gündemimizden hiç çıkmadığı gibi askeri darbelerin ve millet egemenliğini engellemenin yani demokratikleşmeye direnmenin gerekçesi oldu.

31 Mart Olayı her ne kadar resmi tarihe göre “İrtica Ayaklanması” olduğunu söylense de öncesinde yaşanan ilginç olaylar, sonrasında gerçekleşen iktidar değişimi bu olayların daha sonraları Cumhuriyet tarihimizde tekrar tekrar gördüğümüz askeri darbelerin öncesinde yaşadığımız kargaşalara benzer “iktidara el koyma gerekçesi” olduğunu düşünenler çoğunluğu oluşturmaktadır.

Ergenekon Terör Örgütü ismiyle son günlerde ortaya çıkarılan örgütlenmenin eylemleri, çalışma sistemi ve hedefleri göz önüne alındığında tarihte yaşadığımız olayların yorumunun daha sağlıklı yapmanın mümkün olduğunu görebiliriz.

Bu tip siyasi olaylarda olayları başlatan figürlere ve sloganlarına bakarak doğru sonuca varamayız. Doğruyu bulabilmenin yolunun bu olaylar sonunda kimin ve kimlerin etkinlik ve güç kazandığı, kimin kaybettiğine bakmamız gerekir.

31 Mart Olaylarının sonunda kazanan İttihatçılardır ve bu olay sonunda karşısında oldukları Padişah II. Abdülhamit’i tahttan indirirler ve Hükümeti tamamen ele geçirirler.

Derviş Vahdeti, İrtica söylemleri aslında 28 Şubat.1997 öncesinin Aczimendileri, Kalkancıları, Müslüm Gündüzleri, zikir görüntüleri gibi birer “tahrik figürleri”ne benzer aslında.

“13.Nisan.1909(31.Mart.1325) günü patlak veren olaylar aslında, Osmanlı tarihinde sıkça görülen, ‘Patrona Halil’, ‘Kabakçı Mustafa’ benzeri Yeniçeri ayaklanmaları geleneği içinde yer alan ve ‘alaylı’ askerlerin ‘mektepli’ askerlere yönelik bir gövde gösterisidir ve dönemin belgelerinde ‘31 Mart İhtilal-i Askeriyesi’ diye adlandırılır. Ayaklanmayı planlayanların o günlerde kitleleri en kolay harekete geçiren unsur olan dinsel söylemleri kullanmaları, bugün resmi tarihçilerinin ‘irtica tehlikesi’ söylemine uygun malzeme sunmuştur.

Meşrutiyet’in ilan edildiği sırada asker içinde, çoğunluğunu İttihatçıların oluşturduğu “mektepliler” ile eski sisteme göre yetişmiş “alaylılar” arasında büyük bir çatışma yaşanıyordu. Alaylılar o sırada ordunun neredeyse üçte ikisini oluşturuyordu. Modern bir ordu yaratmak isteyen İttihatçılar harp okullarında yetişmiş uzman kadrolardan oluşmuş bir ordu yaratmak istiyorlardı. Bu durum özellikle onbaşı, çavuş gibi eski sisteme göre yükselmeye alışmış kesimde İttihatçılara düşmanlığa sebep olmuştu. Ordudaki disiplinsizliğin en önemli sebebini ibadet bahanesiyle talimden kaçmak olarak gören İttihatçıların ibadete karşı politikaları ise askeri din propagandasına açık hale getirmişti.

Askeri tahrik için eskiden “Din elden gidiyor” diye tahrik edilirken sonraları bu tahrik “Cumhuriyet elden gidiyor” söylemine dönüşecekti.

Ancak ilginçtir 12.Nisan’ı 13 Nisan’a bağlayan gece ayaklanan ilk birlikler, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin “Meşrutiyet’i korumak üzere” Selanik’ten getirdiği 2. ve 3. Avcı Taburlarıydı. İsyancıların başındaki Hamdi Çavuş, Resneli Niyazi ile birlikte Makedonya’da dağa çıkanlardan biriydi.İşte size ilginç bir not…

13.Nisan(31 Mart) günü başka ilginç bir olay daha yaşanmıştı. Taşkışla’ya subaylar eşliğinde gelen bir paşanın askerlere “Şevketli Padişahımız Efendimizin Fermanı Hümayunlarını okuyacağım. Bunu can kulağı ile dinleyin” dedikten sonra Padişahın, askerlerin artık eski şapkalar yerine, Avrupa’dan getirtilen şapkaları giymesini istediğini söylemiş, örnek olarak da kendisi başına bir şapka takmıştı. Görgü tanıklarına göre, fermanı okuyan paşa ve maiyetindeki zabitlerin kılık değiştirmiş İttihatçılar olup, aralarında Bahaeddin Sakir, Midhat Şükrü ve Ömer Naci vardı. Muhafazakar eğilimli askerle o günlerde “Şapka giy” demenin barut fıçısına kibrit atmak olduğu ortada idi. Ömer Naci’nin yüksek bir yere çıkıp “Hey… Asker kardeşler geliniz toplanınız sizlere diyeceklerim var, sizler Müslüman değil misiniz? Bizleri anamız babamız dinî uğruna askerlik yapmak için göndermedi mi? Şapka giymek ne demek? Dinî mübin-i İslam’ın evlatlarını düpedüz gâvur yapacaklar, ne duruyorsunuz? Müslümanlık elden gidiyor, dönüp avcı askerlerine size söylüyorum, gâvur olmak için mi hürriyet yaptınız” demesi, olaylarda İttihatçı parmağının varlığını düşündürür.

Kışladan kışlaya çekilen telgraflarla isyan büyümeye başlamış, isyancılar padişah ve şeriat yanlısı sloganlar atarak Meclis-i Mebusan’a doğru yürüyüşe geçmişlerdi.

Meclis’te o gün kaç mebusun olduğu bilinmemektedir. Çünkü İttihat ve Terakki olaylardan sonra soruşturma gerekçesiyle tutanakları almış ve geri vermemiştir. Ancak sözlü kaynaklar 30-40 kişinin mevcut olduğunda birleşir.

Makedonya dağlarında çetecilik tahsil etmiş İttihatçıların olaylar başlayınca ortalıktan kaybolması ilginçtir. Ama daha ilginci, 11 gün süren olaylar sırasında İttihatçıların pek çok üyesinin o sıralar ittifak içinde oldukları Ermeni Taşnaksutyun’un Sakızağacı’ndaki bürosuna saklanması, Dr. Nazım’ın Taşnak militanı Azarig’in evine, Merkez Komitesi üyesi Halil (Menteşe), İstanbul Mebusu Kirkor Zohrab’ın evine sığınmasıdır.

Kastamonu Mebusu Yusuf Kemal Bey o günü şöyle anlatır: “Askerin neden ayaklanmış olduğunu, ne istediklerini birbirimize soruyorduk. Kayseri Mebusu Hoca Kasım Efendiyi (askerlerin) ne istediklerini öğrenmek için aşağıya askerlere gönderdik. “Ne istediklerini onlarda bilmiyorlar” haberini getirdi... Bir ara askerlerden birkaç kişi geldi ve “Şeriat istiyoruz” dediler. O sırada kanunu esasi değiştirme layihası basılmıştı.”(Ayşe Hür-31 Mart İhtilal-i Askeriyesi)

Bir ilginçlik daha o sırada “Anayasa değişikliği” söz konusuymuş.Temmuz 2007 seçimlerinde %47 oy alınca yeni Anayasa taslağı hazırlayan AKP’nin o tarihten sonra başına gelenleri düşünün bu arada.

İlginçtir, isyancılar, yollarda rastladıkları Hıristiyanlara korkmamaları için güvence vermişler, yabancı elçiliklerin önüne nöbetçi dikmişlerdi. Günlerce süren olaylar sırasında birkaç kişi dışında Hıristiyanların kılına zarar gelmemişti.

Olayların planlı olduğunu iddia edenlerin en büyük dayanağı, aynı günlerde Selanik, Erzincan, Erzurum, Konya, Kayseri, Mersin ve Adana’da da benzer nitelikli olayların yaşanmasıdır. Bunlardan en önemlisi tarihe ‘Adana İğtişaşı’ adıyla geçen olaylardır. Özellikle Adana kan gölüne dönmüştü.

İttihatçı jandarma subayı İsmail Canbolat’ın “Meşrutiyet mahvoldu” diye çektiği telgrafla, olay Selanik’te duyulduğunda yola çıkan Hüseyin Hüsnü Paşa komutasındaki “Hareket Ordusu”nda ileride tarihe adlarını yazdıracak pek çok figür vardı. Bunlar arasında Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, İsmet (İnönü), Ali Fethi (Okyar), Rauf (Orbay) ilk akla gelenler. Hareket Ordusunda Arnavut, Bulgar, Rum, Sırp, Ermeni, Yahudi gönüllüler ile birlikte Hınçak ve Taşnaksutyum Ermeni çetecileri Bulgar Sandanski ve Paçina, Rum Kavarablo ve Krayka, liderliğinde çeteciler de vardı.

Ramsay’a göre bu ordunun masrafları Almanya ve Avusturya tarafından karşılanıyordu.(Zekeriya Türkmen-Osmanlı Meşrutiyetinde Ordu Siyaset Çatışması.syf:43)

Feroz Ahmed’e göre ise İngilizler ayaklanmanın hem kışkırtıcılığını hem de finansörlüğünü yapmıştı.

Hal fetvasını padişaha okumak için Draç mebusu jandarma mirlivası Esat Toptani Paşa, Selanik Mebusu Emanuel Karasu, Ermeni Katolik Cemaati temsilcisi Aram Efendi ve Ayan Meclisi’nden Gürcü Arif Hikmet Paşa görevlendirilmişti.

Abdülhamit’in heyeti gördüğünde “Bir Türk padişahına, bir İslam halifesine hal kararını bildirmek için bir Arnavut, bir Yahudi, bir Ermeni’den ve bir nankörden başkasını bulamamışlar mı?” dediğini rivayet olunur. Heyete ise “Milletin arzu ve amalinden zerre kadar inhiraf etmem” diyecektir.

Sonuç olarak, 31 Mart ayaklanmasının en net resmini Rıza Tevfik'in ölüm döşeğindeki son itirafından belgeleyelim:"31 Mart'ı tertipleyen İttihatçılar ve bu işe memur edilenler arasında bizzat ben varım. 31 Mart'ı kışkırtma ve körükleme işini Selim Sırrı ile Rıza Tevfik idare etti. Hasta yatağımdan söylediğim bu sözlere tarih kulak kabartsın."

İşte yüz yıldır lazım oldukça vurulmak üzere ense kökümüze sallanmaya devam eden “irtica” yaygarasının icat edildiği olayının özeti budur.

Acaba bu gün de “Selim Sırrı” ile “Rıza Tevfik” rolünü kimler nasıl oynuyor?

Bu ülkeyi üzerinde yaşayan herkes için “Bölünürüz ha!”, “İrtica hortlar ha!”, “Türkün Türk’ten başka dostu yok ha!” diyerek bir korku cehennemine çeviren, milleti bir birine düşüren, ülkeyi kendiyle ve “yedi düvel”le savaşa sokan , Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” emrini hiçe sayan “ittihatçı zihniyet” hala canlılığını ve belirleyiciliğini koruyor mu?

“Temel insan hak ve özgürlükleri” ve “Demokrasi” yolundaki yürüyüşümüz yüz yıldır aynı senaryolarla kesintiye uğrasa da milletin feraseti ve kararlılığı sayesinde adımlarımız sıklaşarak/çoğalarak devam edecek.

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..