Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '09

 
Kategori
Güncel
 

Demokratik açılımın demosunu dinleyin!

Demokratik açılımın demosunu dinleyin!
 

Cins açılımı


İçişleri Bakanı Beşir Atalay dün düzenlediği basın toplantısında, "demokratik açılım" konusunda şimdiye kadarki yapılanları anlattı.

Bir çok sivil toplum kuruluşuyla ve şehit aileleriyle görüştüğünü, kendisine sunulan önerileri dikkatle değerlendirip başbakana, sonra da meclise ve kamuoyuna sunacağını söyledi.

Ardından bir kısım siyasiler, gazeteciler ve bilim adamları görüşlerini açıkladılar. Anlatılanları tarafsız bir biçimde yorumlayanlar, yani ters köşeye yatmayanlar doğru ve müsbet değerlendirmelerde bulundular.

Diğerleri ise, işin başlangıcında yaptıkları gibi davrandılar. "Dağ fare doğurdu. Çok şey söylendi ama hiç bir şey anlatılmadı. Hükümet, madem kürt açılımı yapacaktı da yedi yıldır neredeydi?" dediler. Çok şaşırtıcı ama malesef bunları söylediler.

Hele bir gazetecinin, "Şimdiye kadarki iktidarların hiç aklı yok muydu da bu meseleye el atmadılar? Bunlar kendilerini ne sanıyorlar?" şeklinde özetlenebilecek bir yorumu vardı ki, evlere şenlikti. Anlaşılıyor ki, bu yazar mevcut gidişatı içselleştirmişti. Bu yüzden, çözüm aramayı ham hayal ve aptallık sayıyordu.

Hükümet baştan beri, "Biz, kimseye bir öneri götürmüyoruz. Herkesten görüş ve değerlendirme alıyoruz. Sonra da bunları, meclise ve kamuoyuna sunarak tartışmaya açmak istiyoruz, " diye defalarca tekrarlamasına rağmen, karşı taraf bunları inatla duymazdan geliyor. Çünkü, duyarsa açığa düşeceğini ve güç aldığı en büyük dayanağı kaybedeceğini biliyor. Böylece, kendi sağırlığının ardına gizlenerek iktidardan ısrarla, "somut öneriler" bekliyor.

Bu kesimdekilerde garip bir zihin işleyişi görüyorum. Hem hükümetin konuyla ilgili hiç bir çalışmasının bulunmadığından şikâyet ediyorlar, hem de "olmayan öneriye" cephe alıyorlar! Hatta bununla da kalmıyorlar. Niceliğini henüz bilmedikleri açılımdan üniter yapının bozulacağı, anayasanın değişeceği, Öcalan ve şürekası (PKK) nın affedileceği, kürtçenin eğitim dili olacağı sonucunu da çıkarıyorlar.

Bu, normal aklın kavrayamayacağı garip ve istisnai bir vak'adır. Ve ancak, uzun ve derin araştırmalar sonucu anlaşılabilecek klinik bir hadisedir.

MHP, kapılarını açılıma kapatmış, katı ve kararlı biçimde direnişini sürdürüyor. CHP ise, biraz ürkek ve mütereddit, iki ileri bir geri pozisyonundaki tavrına devam ediyor. Yani açılıma, "evet!" dediğinde karşısına iyi saatte olsunların, "hayır!" dediğinde ise gerçek sosyal demokratların dikileceğinden korkuyor.

Eh, bu durumda meydan da DTP'ye kalıyor. O da sanki başpehlivan gibi ortalıkta peşrev çekiyor. Ak Parti, yüzüne aldığı yumruklara karşılık vermeyince de şımardıkça şımarıyor. Mikrofonu kapan her partili maşallah, ortamı germek ve dönmeye başlayan tekere çomak sokmak için elinden geleni yapıyor.

Nedense içlerinden makul biri çıkıp, "Yahu kardeşim, bu kadar şapşallık yeter! Siz bu tavrınızla çözüm değil çözümsüzlük istiyorsunuz! Daha işin başında suyu bulandırıyorsunuz. Önce verilenleri bir görün, taleplerinizi sonra ortaya koyarsınız" demiyor.

Sivil ortamda bu tartışmalar yaşanırken, askerlerimiz de boş durmuyor. Dağları taşları topa tutup PKK'ya haddini bildiriyor. Fakat, her açılım teşebbüsünde olduğu gibi bu defa da garip bir şey oluyor. Üzerlerine yağan mermilere aldırmayan teröristler, gene dört askerimizi şehit ediyor.

Bu bana, PKK mayınıyla parçalanan zırhlı aracın içinde şehit olan altı askeri, Aktütün ve Dağlıca baskınlarını hatırlatıyor. Çünkü bu hain saldırılar halâ gizemini koruyor.

Ayrıca, medyaya düşen ve üst düzey askerlere ait olduğu iddia edilen bir ses kaydında, 27 mayıs 2009 tarihinde Hakari'nin Çukurca ilçesi'nde 7 askerin şehadetine sebebep olan mayınların rütbeli bir subay tarafından döşettirildiği anlatılıyor. İnsan, dört erin kaza ile değil de, bir subayın nöbetçiye pimi çekilmiş el bombası vermesi sebebiyle hayatını kaybettiğini öğrenince, sözkonusu kayıtlara ilgisiz kalamıyor.

Uzun yıllar askerin, PKK'ya karşı çok başarılı operasyonlar gerçekleştirdiğini dinledik. Fakat seneler geçtiği halde hiç bir şey değişmeyince bazılarımız, "madem bu kadar başarılıyız da bu terör örgütünü niye bitiremiyoruz?" diye sormaya başladılar. Bunun üzerine, terör uzmanlarımız derhal devreye girdiler ve kamuoyunu aydınlattılar.

Böylece bizler de, aradan yirmi seneyi aşkın bir zaman geçtikten sonra, düzenli ordunun gerilla ile savaşamıyacağını öğrenmiş olduk. Ne hikmetse, hiç bir düşünür ve fikir adamı bu uzmanlara, "İyi de bunu neden daha önce söylemediniz?" diye sormayı akıl edemedi. Dahası TSK, yukarıdaki uzman görüşüne rağmen hali hazırda PKK ile savaşmayı sürdürmektedir.

Ne hikmetse bizler, olaylar arasında pek bağıntı kurmuyoruz. Her olayı ayrı ayrı değerlendiriyoruz. Mesela, Öcalan'ın Amerika'nın izniyle yakalandığını bildiğimiz halde, onu yıllardır kollayıp kullanan iç ve dış bazı mihrakların PKK'yı da koruyabileceği ihtimalini nazara almıyoruz. Demek istiyorum ki, zinde güçler halâ PKK'yı kullanıyor. Hatta bununla da kalmıyor, (kanaatimce) barış ve kardeşlik sürecini akamete uğratmak için Öcalan'la DTP'yi de yönlendiriyor.

Bazı Ergenekon zanlıları sağlık sorunları nedeniyle tahliye olurken, bir tanesi de 135 gündür Haseki Kardiyoloji'de yatıyor. Savcılığın, "Servislerinizde bu kadar uzun süre kalan başka hastanız var mı?" sorusuna, "kişisel sır" bahanesiyle cevap verilmiyor.

Son günlerde, başta eski Özel Harekât Dairesi Başkanı İbrahim Şahin olmak üzere, Ergenekon tutuklusu paşalar, bürokratlar, avukatlar deli raporu almaya çalışıyorlarmış. Madem akıllarından bu kadar şüpheleri vardı, keşke bu işi devlet görevlisiyken yapsalardı. O zaman büyük ihtimalle şimdi zanlı durumuna düşmezlerdi. Bunları duyunca insanın, "demek ki, bu memleketi yıllardır deliler yönetiyormuş ta haberimiz yokmuş diyesi" geliyor.

Görüldüğü üzere gelişen tüm olaylar, Ak Parti'yi çepeçevre kuşatmaya çalışan bir olgunun varlığına işaret ediyor. Erdoğan, ipin ucunu sıkı tutmalı ve elinden asla kaçırmamalıdır. Eğer bir kaçırırsa rakipleri kendisine, "kırk satır veya kırk katır" dan başka bir seçenek sunmayacaklardır. Çünkü muarızları, "Allah affeder ben affetmem" modundaki tiplerden oluşmaktadır.

Yazdıklarım paranoyakça mı? Olabilir! İtiraf ediyorum ki, eğer paranoyak değilseniz bu ülkede olanları doğru okuyamazsınız.

Resim: bilgiperisi.wordpress.com/2009/07/11/

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..