Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '08

 
Kategori
Siyaset
 

Demokratik batı modeline karşı mı olalım?

Demokratik batı modeline karşı mı olalım?
 

Türkiye’deki batılılaşma hareketi için III. Selim’e kadar gitmek mümkündür. Osmanlı’nın duraklama devrinin sona ermesiyle başlayan çöküş ve dağılma süreci Osmanlı’nın kendisinden çok daha güçlü olan batıyı örnek alma güdüsünü ortaya çıkarmıştır. Güdü diyebiliyoruz çünkü tamamen “doğal bir refleks” gibidir, içeriği ve bilinci yok denecek kadar azdır.

Hareket zaman içinde bilinçli hale gelecek ancak kaynağındaki nedensellikleri anlamakta fazlasıyla zorlanacaktır.

Batılılaşma bu ve komşu topraklarda uygulamada hep farklılıklar göstermiştir. Batılılaşma batıcılığa, batı hayranlığına dönüşmüş bu da doğal olarak karşıtlığını ortaya çıkarmıştır. Tam iki yüz yıllık bir tarihten söz ediyoruz.

III. Selim’in karşısındaki ilk karşıt eylem Kabakçı Mustafa isyanı olmuş; padişah tahtını kaybetmiştir. Alemdar Mustafa ise bu sefer bir diğer batılılaşma yanlısı hükümdarı tahta çıkaracak, şimdilerde darbe olarak algılanabilecek bir hareketle İstanbul’u basmıştır. II. Mahmut eskinin sembolü durumundaki Yeniçerileri kaldırmıştır. Tanzimat ve devamındaki Islahat Fermanı ise tarihimizdeki en önemli köşe taşlarından ikisidir. Süreci I. Meşrutiyet izleyecek; ancak batılı anlamda Osmanlı içindeki ilk ciddi eylemin II. Meşrutiyeti ilan eden 1908 Devrimi (Yüzyıl sonra "1908 Devrimi" üzerine düşünmek) olduğunu söyleyebiliyoruz. O devrimi yapan kadronun devamı niteliğindeki bir grup 15 yıl sonra cumhuriyetin kurulmasına da öncülük edecektir.

Batılılaşmak ve batı karşıtlığı bu süreç içinde hep gündemde olmuştur. Geri kalmışlığımız ya da gelişmemişliğimiz üzerimizde baskı yaratmaya devam ettiği süre boyunca da gündemdeki önemini kaybetmeyecektir.

“Peki, batı dediğimiz yerin cazibesi nereden geliyor?”

Yazılarımı yakından takip edenler benim batı karşısında duruş sergileyen biri gibi olduğum yanılgısına kapılabilirler. Aslına bakılırsa batıya karşı olmak çok anlamlı da değil. Tarih kendi girizgâhlarından ilerleyerek bugüne kadar gelmiştir. Bu noktadan sonra onu geri döndürmek ne kadar mümkünse batıya karşı olma fikri de o derece gerçekçidir.

Batı geldiği modern ve demokratik toplum düzeni ile zaten alternatifi olmayan bir model gibi önümüzde durmaktadır. İnsanların iradelerini özgürce kullanabildikleri ve sınırsız tüketim araçlarına ulaşabildiği bu model yoksul, gelişmemiş, refah sıkıntısı çeken halklar için çok ciddi bir çekim gücü yaratıyor.

Elbette burada birleşik kaplar yasası geçerli.

Çünkü batı da gelişmemiş toplumları kendisi gibi olmaya çağırıyor. Örneğin batıdaki gibi bir seçim sistemi oluşturamamış Zimbabve’deki son başkanlık seçimine hile karıştı diye o ülkeye ambargo uyguluyorlar.

Irak’ta yıllarca destekledikleri Saddam rejiminin ucu biraz kendilerini rahatsız ettiğinde o ülkeye on yıl boyuca çok ciddi yaptırımlar uygulayıp, çocukları aç, hastaları ilaçsız bırakıp, sonunda da iki milyona yakın insanın ölüme yol açan kontrolsüz gücün kullanıldığı bir işgal başlatmaktan geri kalmıyor. Şimdi pekâlâ ortaya çıkıp “fena mı oldu, çok daha modern bir ülke haline geldi Irak” demek de mümkün. Bugün batı kamuoyunda Irak savaşı bu şekilde savunulabiliyor. Türkiye’de de. Modern olmanın bedeli iki milyon insanın ölümü ise o zaman tarihte yaşanmış bütün katliamların bir bedel olduğunu ve o bedeli ödedikten sonra çok daha yaşanılabilir bir düzen sağlandığını iddia etmek de mümkün.

Uzatmayalım…

Burada iki kap var. Birinin çapı çok küçük, diğerinin ki fazlasıyla büyük ve onun aşağı inişi aralarındaki orana bağlı olarak diğerini fazlasıyla yukarı çıkarıyor.

Batının geldiği modern toplum yapısının örneğini Yunan site devletlerinde ve Roma’da görmek de mümkün. Kuşkusuz köleci toplum düzeni vardır; özgür yurttaşların refahı bu düzenin devamına bağlıdır. O düzende özgür ve köleler arasında çok ciddi ve aşılması imkânsız ayrımlar vardı.

Bugünün ondan çok farklı olduğunu söylemek kolay mı?

Hangi Avrupa ülkesine vizesiz girmek mümkündür? Hangisinde ırk ayrımcılığının olmadığını söyleyebiliriz? Fransa, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkarken neyi savunuyor?

“Türkler Avrupalı değildir!” demiyor mu?

Bugün Hollanda’da, Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da göçmenler aşağı sınıf olarak görülmüyor mu? Bu ülkelerde zaman zaman isyan çıkaran gettolarda yaşayan insanlar kimdir? kimler Fransız ulusal marşını ıslıklıyor?

Demokrasi ama ne pahasına ve neyin karşılığı diye sormamızın zamanı gelmedi mi?

Batılılaşma ama hangi batı diye düşünmemiz gerekiyor.

Çünkü bu üzerinde yaşadığımız dünyanın nimetlerinden hepimizin faydalanması gerekiyor. Kuzey buz denizi batının yarattığı ekolojik sorunlar yüzünden eriyor ve burada ortaya çıkan alanın paylaşımını yine batı kimseye sormadan yapıyor. Yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin paylaşımında hep batının kendisi var.

Bugün Türkiye’de yine iki farklı düşünce var ve sürekli çatışıyor. Soru şu:

“O zaman bu modern ve demokratik batı modeline karşı mı olalım?”

Elbette model format olarak yanlış değil. Ama tek başına bir anlam ifade etmiyor. İsveç dört milyon nüfusu olan bir ülke ve ulusal geliri her yıl katlanarak büyüyor. Neden? İhraç ettiği ürünleri kendi ülkesinin dört katı büyüklüğündeki bir şehirde (<ı>bu şehrin ismini biliyor musunuz?) pazarlıyor.

“Sen de geliş, onun gibi yap.”

Model buna izin vermiyor. Çünkü zaten yoksul ya da gelişmekte olan ülkelerin bir gelişme, teknoloji sorunu var. Dahası hayatta kalabilme yaşam mücadelesi veriyorlar. Üstelik bunu da batılaşma yolunda örnek aldıkları batıya rağmen yapmaya çalışıyorlar. Hal böyle olunca da batılaşmak içi boşaltılmış bir hayale dönüşüyor.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..