Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '11

 
Kategori
Siyaset
 

Demokratik cumhuriyet

Bir 29 Ekim daha, bir dolu tartışmalar, polemikler arasında kutlanamadan geçti. Kimi yerlerde eline bayrakları alanlar caddelere çıkıp onuncu yıl marşını söyleseler de bu durum kimseyi tatmin etmedi.

Hükümet kutlamaları niye iptal etti, cumhuriyet elitlerinin iddia ettiği gibi, depremi fırsat bilip, cumhuriyeti unutturmak mı istiyorlardı?

Bu tür sorularla yeni bir polemik başlatmaktansa aslında işin özüne dönüp tartışmakta yarar var diye düşünüyorum.

Cumhuriyeti devletle bir tutup, onu da tıpkı devlet gibi kutsayanlar, cumhuriyeti devleti yönetmenin bir biçimi olarak görmek yerine, kırmızı çizgilerle koruma altına almayı yeğlediler.

Şu an uygulanan sistem, gerçek anlamda bir cumhuriyet midir diye sorgulama gereği duymadılar. Tıpkı Diyanet İşleri Başkanlığının bulunduğu bir ülkede ve yalnızca bir mezhebin hak ve çıkarlarını korumaya yönelik oluşturulan böyle bir kurumun olduğu yerde, nasıl bir laiklik olduğunu sorgulamadıkları gibi.

Geçmişte diktatörlerin, padişahların, kral ve imparatorların olduğu toplumlarda monarşik bir düzene geçilmesi nasıl o toplum için önemliyse, cumhuriyet de eğer halk egemenliğine dayalı bir yönetim tarzını içeriyorsa elbette önemli bir kazanımdır. Daha doğrusu cumhuriyet yönetiminin sağlayacağı parlamenter sistem, seçimler, insan hak ve özgürlükleri gibi cumhuriyetin kazanımlarıdır önemli olan.

Yoksa tek başına bir devletin isminde cumhuriyet olması hiçbir şey ifade etmez. Tıpkı Libya da, İran da, Suriye de olduğu gibi.

Öte yandan monarşik kurumların bulunduğu kimi ülkelerin cumhuriyetle yönetilmiyor olması, o ülkelerde rejimin kötü olmadığı anlamına gelmez.

Üstelik bu gün hak ve özgürlükler konusunda dünyanın en gelişmiş ülkelerinden olan İngiltere, İsveç, Hollanda gibi ülkelerin hala simgesel olsa bile krallıkla yönetildiğini unutmamak gerekir.

O zaman şu soruyu sormak gerekmez mi?

İran bir İslam cumhuriyeti, Çin sosyalist cumhuriyet, ABD federal bir cumhuriyet; peki Türkiye, nasıl bir cumhuriyet?

Ne yazık cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sorgusuz sualsiz Kemalist ideolojiyi, kitleleri daha çok etkilemek ve hatta toplumsal, sosyolojik bir baskı altına almak için Atatürkçülük ambalajıyla topluma dayatmak isteyenler; bırakın cumhuriyeti sorgulamayı, bunu seslendirenleri neredeyse vatan haini ilan edecekler!

Araçla amacı karıştıranlar, çoğu zaman arabayı atın önüne koyanlar gibi, cumhuriyeti demokrasinin önüne koyuyor, demokrasi olmadan da cumhuriyetin var olabileceğini iddia ediyorlar.

Oysa demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmediği bir ülkede cumhuriyet, yalnızca devletin adı olarak kalır. Halkın doğrudan ya da seçtiği temsilciler aracılığıyla egemenliği elinde tuttuğu bir yönetim biçimi olmaktan çıkar.

Atanmışların seçilmişlerden üstün olduğu, cumhuriyeti koruyup kollamak adına askerin canı istediği zaman darbe ya da darbe planları yaptığı, vatan-millet deyip, belli mekanlara halkın sokulmadığı; köylerin yakıldığı, insanların toplu kıyımlarla öldürüldüğü, faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bir ülkede demokrasiden söz etmek mümkün müdür?

Gerçek anlamda özgürlükçü bir demokrasinin uygulanmadığı ülkede cumhuriyeti korumak nasıl mümkün olacak?

Bir yanda terör hedef gözetmeden hala can alıyor, terörü bahane ederek savaşlarda bile yapılmayan vahşilikle, insanların cesetlerine işkence uygulanıyorsa, sözde emperyalizme karşıtlık adına orta doğudaki diktatörlere ve onların zulmüne arka çıkılıyorsa eğer; nasıl bir cumhuriyeti sorgulamak gerekiyor!

Cumhuriyeti sistemle, demokrasiyle ilişkisi açısından değerlendirmek yerine, salt kutlama ve törensel yanını öne çıkarmak aslında cumhuriyeti anlamamak demektir.

Halk egemenliğinin olmadığı yerde demokrasi, demokrasinin olmadığı yerde cumhuriyet olmaz. Aksi halde cumhuriyetin monarşiden ne farkı kalır.

Eşit yurttaşlık temelinde insanı esas alan, devlete karşı insan hak ve özgürlüklerini güvenceye alan, yani devleti bireye karşı koruma kompleksinden arınmış bir demokrasinin uygulandığı cumhuriyet, ancak gerçek anlamda coşkuyla ve amacına uygun kutlanabilir.

Bir zamanlar yapılan mitinglerde öne çıkan “tehlikenin farkında mısınız” türünden korku senaryolarıyla cumhuriyet korunmuyor. Kaldı ki, farkında olmak tehlikeyi önlemiyor. Bunlar mezarlığın yanından geçerken ıslık çalmak gibi kendimizi rahatlatmaktan başka işe yaramaz.

Korkularımızın esiri olmaktan kurtulur, kişi ve toplum olarak demokrasiyi içselleştirebilir, haksızlıklara karşı direnebilecek örgütlü bireyler haline gelirsek, gerçek demokrasiyi yerleştirebiliriz.

İşte o zaman bayram coşkusuyla cumhuriyeti kutlayabilir, cumhuriyetin gerçek sahibi halkı bu coşkuya katabiliriz.

Tüm toplumsal katmanların artık üzerinde anlaştığı yeni bir anayasa yapımı sürecinde cumhuriyete yakışmayan, demokrasiyle bağdaşmayan yasaların temizleyerek; gerçek anlamda, sivil, demokratik, çağdaş bir anayasanın uygulamaya konulmasıyla, hepimizin özlediği DEMOKRATİK CUMHURİYET ‘i yerleştirmek zorundayız.

ayhanongun@gmail.com


 

 

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..