Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '13

 
Kategori
Siyaset
 

Demokratikleşme paketi

Demokratikleşme paketi
 

Güya şaşıracaktık!


Başbakan, “Demokratikleşme Paketi”ni açtı. Tam 45 dakika boyunca genel geçer bir konuşma yaptı; deyim yerindeyse “top çevirdi”. Konuşmanın bir yerinde “paketi görenler, ‘dağ fare doğurdu’ diyecekler” diyerek ön savunma yapan Başbakan Erdoğan, “bu paket son değildir” demeyi de ihmal etmedi. Seçim barajı konusunda üçlü öneri getiren “Demokratikleşme Paketi”, Alevilere ilişkin hiçbir şey söylememesi dikkat çekti. Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu adıyla kurulacak kurulun çağrıştırdığı isimle müsemma olmasının nasıl sağlanacağına ilişkin bilgi vermekten kaçınan Başbakanın, siyasi partilerde eş genel başkanlık sağlanacağını söylemesiyse demokratikleşme açısından 333. sırada kabul edilebilecek bir talepti.

“Bu paket bir ilk değil, bir son da değildir” diyerek, topu geleceğe atan Başbakan’ın yaklaşık bir saat süren konuşmasının son onbeş dakikasını ayırdığı pakette, somut olan tek şey, siyasi partilere yapılan devlet yardımının yüzde 3’e çekileceğine ve ilköğretim okullarındaki andımızın kaldırılacağına ilişkin vaatlerdi. Başbakanın, demokratikleşme adını verdiği paketi açıklarken bile uzun uzun muhalefeti eleştirmesi, anayasadaki engellerin 27 Mayıs’tan kaynaklandığını vurgulaması ve konuşmasına başlarken yarım yamalak bir Mustafa Kemal girişinden sonra bilinçli bir biçimde Adnan Menderes, Turgut Özal ve Necmettin Erbakan’a rahmet okuması, aslında pakette neler olacağının da ipuçlarını vermişti.

SÖZ, YETKİ KARAR, BÖYLE Mİ VERİLİR?

Girizgahı uzun tutulan konuşmanın bilinçli bir tercih üzerine kurulduğu açıktı. 1950’de geçilen demokrasiye değinmiş ama İsmet İnönü’ye değinmemişti; 27 Mayıs’ı eleştirmiş ama 12 Mart ve 12 Eylül’e hiç dokunmamıştı. Konuşması boyunca en dikkat çekici ifadeyi, “halka rağmen özgürlükçü rejim tesis edilemez” diyerek kullandı. Ama eklemeyi de ihmal etmedi; “artık, söz, yetki, karar milletindir”!

Daha çok solcuların, sosyalistlerin bir prensip olarak benimsediği bu cümlenin, bir önceki cümlenin yaratacağı hayal kırıklığını gidermek amacıyla kullanıldığı her halinden belliydi. Muhalefete yönelik sert ifadelerse hem seçim barajını korumaya hem de Alevilerin inanç özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıracağına ilişkin beklentilere ilişkin dikkatleri dağıtmak amacı taşıyordu.

Başbakan ne derse desin, hangi paketi açıklarsa açıklasın; Türkiye’nin iki önemli temel meselesi bulunuyor. Bunlardan ilkini, “çözüm süreci” adı altında uzun süredir gündemimizde bulunan Kürt sorunu oluştururken, diğerini inanç özgürlüğü çerçevesinde Alevilerin talepleri oluşturuyor. Paket, her iki sorunun da uzağından geçti. Bu iki soruna da temel çözümler üretmeyen, önermeyen hiçbir paket, demokratik olma payesini kazanamayacağı gibi, halktan da bir memnuniyet yaratması beklenemez.  

Mesela Aleviler açısından bakalım. Alevi sözcüğünü ağzına bile almadı; çubuğu Başbakandan yana fazla bükmek isteyenler ısrarla üzerinde duracaklar ama  Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaş Veli olmasının Alevilerin yaşadıkları gündelik problemleri ortadan kaldıramayacağı açıktır.

Başbakanın zihin sistemi, bunun Aleviler için bir reform olduğunu öngörüyor olabilir ama Aleviler açısından başta Cemevlerinin legalleştirilmesi olmak üzere, çok daha önemli problemler olduğunu bütün toplum biliyor. Başbakanın Aleviliğe dair çözüm paketi hazırlayacağını iddia edenler, artık, işleyişi ve içeriği pek de bilinmeyen, nasıl çalışacağı da muallakta olan Ayrımcılığa Karşı ve Eşitlik Kurulu üzerinden bu iddialarını sürdürmek zorunda kalacaklar. Ta ki kurul oluşuncaya dek. Bugüne kadar atılan adımlardan çıkarsama yaparak diyebiliri ki kurul oluşunca Aleviler açısından tam bir fiyasko olacağı daha rahat görülecektir.

Paket, kamu görevlilerinin siyasi partilere üye olmasının önündeki engelleri de kaldırmıyor.  Zira kamu görevlilerine ilişkin kısıtlama, Başbakanın konuşmasında vurguladığı Siyasi Partiler Yasası’nın 11. Maddesinin B bendindeki 6 maddede değil, A Bendi kapsamına giriyor. Siyasi Partilere yapılacak yardım alma oranının düşürülmesinden ve zaten mevcut olan eş genel başkanlık dışında pakette “sözü, yetkiyi, kararı” millete veren hiçbir somut önerme bulunmuyor.

KORKAKLAR ZAFER ANITI DİKEMEZLER!

Başbakan Erdoğan, toplumun bütün beklentisine rağmen, kendi seçmen kitlesinin beklentilerini paket olarak açıklamış oldu. Seçim barajına ilişkin güya demokratik bir ortamda yapılacağını iddia ettiği tartışmaların ardından yüzde 10 barajla bir seçim daha geçireceğimiz anlaşılıyor. Dar bölge sistemi ya da beş milletvekilini kapsayan bölgeler oluşturarak yüzde 5’e çekme önerisi, nispi temsil sistemi gibi bütün dünyaca kabul edilmiş demokratik seçim sistemine geçmemek için gösterilen bu “direncin” nedeni, Kürt illerindeki BDP oyları olduğu açıktır. “Biz getirmedik bu barajı, biz de 2002’de bu baraja tabi olarak seçime girdik” gibi tutarsız bir gerekçeyle açıklanan paket de bu kadar oluyormuş demek ki!

Zira, eğer sizden önce getirilen anti demokratik hükümlere itiraz etmeyecekseniz, zaten demokratikleşmeyi sağlayamazsınız. Amasız, fakatsız kaldırılması gereken seçim barajının çoklu seçenek adı altında bir çıkmaza sokulması, Başbakanın ifadesiyle “dağın fare doğurduğu”nun kanıtıdır. Denilebilir ki, Kürtçe eğitim veren özel okullar açılması, başörtüsünün devlet dairelerinde serbestleştirilmesi, eş genel başkanlık, kılık kıyafet serbestliği “klavyelere özgürlük” olarak tanımladığı q, w ve x harflerinin önündeki engellerin kaldırılması, birer demokratik talep olmaktan fiilen çıkmış durumların, yani fiiliyatın legalleştirilmesinden başka bir şey değildir.

Konuşmasında “korkaklar zafer anıtı dikemezler” dedi. Niye böyle bir itirafta bulundu ki?

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..