Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Den Haag (Lahey)- Kuzey Denizi'ne dokunuş

Den Haag (Lahey)- Kuzey Denizi'ne dokunuş
 

Amsterdam Schiphol Havalimanına iner inmez turizm danışmaya doğru yönelip, Den Haag’a ulaşım için İngilizce bir şeyler gevelemeye çalışırken “keşke Türkçe bilseydin be abii!” cümlesi ağzımdan kaçıverdi. ”Eyvah” demeden , ”buyur abla” cevabını aldım. Gülme krizi sonrası, olmazsa olmaz olan “memleket nere?” sorusuna sıra geldi. “AFYON” deyince sormayın keyfimi… Hemşerim, trenin bir alt kattan hareket ettiğini söyledi ve bilet almam için üç numaralı bilet gişesine yönlendirdi beni. Gişedeki görevli de Emirdağ’dandı. ”Vay be, insan kendini yalnız hissetmiyor, memlekette gibiyim, ne güzel” derken, etrafımda gördüklerime de potansiyel Afyonlu gözüyle bakmaya başladım..

Tren çok güzeldi. Keşke bizim trenlerimizde olduğu gibi kahve-çay servisi de olsaydı keyfim tam olacaktı. 20 dakika süren yolculukta gözünüz yeşilin her tonuna dokunuyor. Gerçi biz bu yeşilin her tonuna Karadeniz’imizden aşinayız. Ortak noktaları olan yağmur, sanırım bu “her ton” mevzusunun baş karakteri…

Diğer şehirlerde yaptığımız gibi, Den Haag’ı da kişileştirmeye çalışırsak; ciddi görünümlü ama bir o kadar da matrak olan 40 yaş üstü insanları andırıyor. Onu ciddi yapan, Hollanda’nın devlet yönetiminin merkezi olması, parlamentonun ve bakanlıkların burada olması. Haa bir de binaların hemen hemen aynı renk ve ruhta olması da bu ciddi görünüme fon oluşturuyor.

Gelelim bu kırklık adamı matrak yapan tarafa. Şehri boydan boya saran bir sahil şeridine sahip. Bu da onu oldukça renklendiriyor. Upuzun ve geniş bir kumsalı var. Kijkduin, bu kumsallardan daha mütevazı olan kısmın adı. Manzarasını denize yöneltmiş “cafe” ve lokantalar hizmet veriyor. Bu işletmelerden bazıları Türklere ait. Hani “canım lahmacun, çekti “ falan derseniz imdat çekici vazifesindeler. Ayrıca buralarda çalan Türk müzikleri eşliğinde kahvenizi yudumlayıp, melankolik gözlerle denizin sonsuzluğuna bakma zevkinden sizi kim alıkoyabilir…

Diğer tarafın adı ise Scheveningen… Telaffuzu çok zor bir kelime. Öyle ki II.Dünya Savaşında Almanları ayırt etmek için bu kelimeyi söylettikleri rivayet edilir. Halen oradaki yabancıların kelimeyi telaffuz edemedikleri görülüyor. Neredeyse sadece Hollandalılar’ın söyleyebildiği bir kelime. Söylenişteki zorluğu bir kenara atıp manzarasına hayran kalınacak, çok renkli bir yer. Alış-veriş yapabileceğiniz, balık yiyebileceğiniz, denizin içine doğru uzanan manzara seyredebileceğiniz mekanlar, mayıs ayından itibaren görebileceğiniz akvaryum, yürüyüş yapabileceğiniz uzuuuun bir kumsal… sizi bekliyor.

Güneş, kendini göstermede cimri davrandığı bu güzelim ülkede, insanları kendine hasret bırakmış. Azıcık yüzünü gösterecek olsa her iki sahil de dolup taşıyor.

“ Görmeden gelmeyin” diyebileceğimiz bir yer Maduradam açık hava müzesidir. Bu müzede Hollanda’nın önemli eserleri ve binaları küçük maketler halinde sergilenir. (Benzeri bir çalışma İstanbul’da Minyatürk adıyla yapılmıştır.)

Zuiderpark gezilirken aynı zamanda dinlenilebilecek sessizlikte huzurlu bir ortam sunuyor. Sporunuzu yapıp hemen yakınındaki Leyweg alış-veriş merkezine de uğrayabilirsiniz. Ayrıca parkın içinde hizmet veren Çin Lokantasında deniz ürünlerinin çeşitliliğini illaki görün.

Şehir trafiğinde tramvay, bisiklet ve arabalar aynı paralellikte seyrediyor. Metronun kolaylığını burada tramvaylar üstlenmiş.

O kadar sakin bir şehir ki sürekli içimden “bir şey eksik burada” sorusunu tekrarlayıp durdum. Nihayet dönüşte sorumun yanıtını buldum; “curcuna eksik burada, curcuna”……………

 
Toplam blog
: 19
: 3619
Kayıt tarihi
: 16.01.09
 
 

..