Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '07

 
Kategori
Alternatif Tatil
 

Deniz, kum, güneş yetmez, bir de kayınvalide olsun!

Deniz, kum, güneş yetmez, bir de kayınvalide olsun!
 

Tatilin olmazsa olmazları arasında gelir deniz, güneş ve kum. Bir de kayınvalideyi ekleyin; bundan acayip alternatif tatil olamaz!

Kayınvalide dememe bakmayın, ona kayınvalide demeye bin şahit. Hatta ona valide bile denemez, altmışını geçmesine rağmen hala ağaca çıkıp koruk toplar. Kısacası daha çok 3 yaşında bir çocuktan hallicedir. O yaşlarda bir velet nasıl laftan sözden anlamaz, istediği bir şey olana kadar tutturur, gözünüzde canlanıyor mu? İşte kayınvalidemi tanımaya başladınız sayılır.

Gelelim kayınvalideli tatilimin sıradan bir gününün öğlene kadarki özetine: Sabah erkenden kalkıp saat en geç sekiz gibi kahvaltıya oturursunuz. Maazallah beş dakika geç kalmaya görün, "Gece uyuyamadınız mı, uyuyakaldınız da mı geç indiniz kahvaltıya?" sorusuyla dikilir karşınıza. Benim gibi "canım erken kalkmak istemedi" derseniz vay halinize. Kayınvalideli tatilde biraz daha uyuma şansınız yoktur, çünkü kendisi biraz hiperaktiftir (biraz demek ağız alışkanlığı, aslında kendisi über hiperaktif :). O kalkıyorsa herkes kalkmalıdır, aksi halde bir sorununuz vardır. İnsanlar tatilde niye uyusun di mi ya? "Adı üstünde 'tatil' olduğundan olabilir mi?" sorusunu acilen savuşturmalıdır beyin nahiyesinden.

Kahvaltıdan sonra plajdasınız. Tam güneş kremini sürmüş, şezlonga uzanıp güneşlenmeye hazırlanırken denizden bir bağırtı kopar: "Meeeelteeeeem! Meeelteeeemmm! Haydi denize!" Ama ben daha güneşlenecektim demeye kalmadan Ayvalık'ın buz gibi sularındasınız. Birisi uzaktan bağırmaya devam eder: "Su çok güzel, çok sıcak di miiiiiii? Buraya gelsene burası oradan daha sıcak!" Sabahın dokuzunda su ne kadar sıcak olabilirse o kadar sıcaktır tabi ve kayınvalidemin sandığının aksine açıldıkça da ısınmamaktadır :) Ama açıklarda yüzmezse yüzmekten zevk almamaktadır kendisi. Size düşen, bir yerine kramp girme olasılığını da düşünmek ama ona çaktırmamaktır, açılırmış gibi yapıp "Anne gel bak burası daha sıcakmış!" diye kandırmaya çalışırsınız boş yere.

Denizden çıktınız diyelim, artık güneşlenebilirsiniz sanıyorsanız yine yanıldınız. Sıra deniz bisikletine gelmiştir. Gelmiştir gelmesine de, sabahın o saatinde deniz bisikleti kiralayanlar henüz plaja gelmemiştir. Onların geliş anını kaçırmayıp deniz bisikletine binen ilk kişiler olmak için (bizim bilmediğimiz bir zevki olsa gerek bunun da) sırayla nöbete durursunuz. Nihayet karşıdan göründüklerinde kendinizi denize atıp yüzmeye başlarsınız, bisikletlerin yanına yüzerek gidersiniz. Denizde yorulduktan sonra pedalları nefes nefese kalarak çevirmek gerekir ki olaya heyecan katılsın. Bir de denizden yaklaşılması yasak olan bir askeri bölge vardır. Yaklaştıkça sahilden düdükle uyarılırsınız. En çok düdük çalınanı bilmem söylememe gerek var mı?

Asıl önemlisini unutuyordum nerdeyse: Deniz bisikletiniz kaydıraklısından olmalıdır. Kaydıraktan kayıp cup diye denize atlayarak ne kadar eğleneceğinizi düşünmeyin hemen. Daha önce güneş kremi sürdüğü için, kayınvalidemin kaydıraktan denize uçtuktan sonra kaygan gövdesiyle tekrar deniz bisikletine çıkabilmesi zor, hatta imkansızdır. O zaman kaydırak ne işe yarıyor diye soranlara işte yanıtı: Gölge yapmaya tabii! Böylece, önde köle İsaura modeli iki kişi var gücüyle pedallara asılıp yorgunluktan geberirken, arkada kaydırağın altındaki gölgelikte oturan Aysel Sultan halinden hoşnut bir şekilde; "Ne güzel di mi? Ben çok seviyorum deniz bisikletine binmeyi!" şeklinde mutluluk nidaları çıkarabiliyor. İçimizden biri mutlu ya, adam olana o da yeter :)

Bu yorucu pardon eğlenceli(!) yolculuktan sonra kendimizi karaya dar atıyoruz. Şezlonglara yayılmamak gerek, daha kanoya binilecek! İşte biz köleler orada pes ediyor ve şezlonglara yığılıveriyoruz. Çok geçmeden denizden yine o bildik ses duyulmasın mı! "Meeelteeeem! Gelsenizeeeeee, kano çok zevkliiiiiii!" Deniz araçlarını kiralayan amcayla kayınvalidemin arasında öncesinde geçen konuşmayı atlarsam olmaz. "Ne kadar?" diye soruyor önce kayınvalide, "Saati 25, yarım saati 12,5 ama biz düz 10 alırız" diyor adamcağız. Ne bilsin başına geleceği. Kayınvalide bu, pazarlık yapmadan duramaz: "Ben kırk beş dakika binerim, 30 milyon veririm en fazla" diyor. Adam eviriyor çeviriyor kafasında, hesaplıyor, işin içinden çıkamıyor bir türlü. Aklı sıra pazarlık edeyim derken, bedelinden daha fazlasını ödemek için inatlaşan biri var karşısında. Birkaç kez anlatmayı deniyor durumu ama sonra pes ediyor: "Senin sportmen bir havan var abla, senden para istemez, istediğin kadar bin!" diyor : )

Dikkatinizi çekerim sadece öğlene kadarki maceralarımızı anlattım. Daha bunun öğleni, öğleden sonrası, akşamı, hatta gecesi var. Ben anlatırken yoruldum, o bunları yaşarken ve bize yaşatırken yorulmadı. Tatilimizi renklendirdiğin için teşekkürler kayınvalide! Kendi tatilini bizim gibi içi geçmişlere ayırdığın için sen çok yaşa emi!
 
Toplam blog
: 8
: 3850
Kayıt tarihi
: 25.04.06
 
 

Okumayı beş yaşında söken blog yazarınız “kendini bildi bileli” okur. Lisede İtalyanca ve İngilizce ..