Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '10

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Deniz Baykal'ın sakındığı misyon.

Deniz Baykal'ın sakındığı misyon.
 

İşte;Demokrasi Budur!


“12 Eylül 1980 Darbesi’nin” Türkiye’ye verdiği zararların en büyük ve kalıcı olanı, Siyasi Partilerin kapatılmasıdır. Bu karar sonucu, siyasi partilerin tüm mal varlıklarına el konulmuş, yöneticilerine siyaset yasağı getirilmiştir. Farklı toplum kesimlerince, farklı açılardan bakılarak, yaşam koşulları ve geleneksel özlemleri gidermek üzere oluşturulmuş, yerel ya da evrensel eksenlerdeki siyasi çizgilerin, bileşkesi olan “Cumhuriyet’in, Demokratik Siyasal Kültür Birikimi” bir günde sıfırlanmıştır.

Bu yazıda, diğer doğrultularda var olup da, 12 Eylül Darbe yönetimince kapatılarak, yasak kapsamına alınan “Cumhuriyet’in, Demokratik Siyasal Kültür Birikimi”’nin diğer temsilcileri; “Süleyman Demirel Liderliğindeki AP”, “Alpaslan Türkeş Liderliğindeki MHP” ve “Necmettin Erbakan Liderliğindeki MSP” yi konumuz dışında bırakarak, “Bülent Ecevit Liderliğindeki CHP” nin fertlerinden oluşan toplumsal kitlenin, Demokrasi mücadelesini ele alacağım.

Milli Güvenlik Konseyinin (MGK), Demokratik yaşama geçiş kapsamında aldığı, siyaset yasağını kaldıran kararı doğrultusunda, yeni partilerin kurulmasına izin verilmiş ve 1983 de Prof. Erdal İnönü başkanlığında SODEP (Sosyal Demokrasi Partisi) kurulmuştu. Kapatılan "CHP’ nin, Geleneksel Siyasi Kültür Değerlerini Taşıyan Tabanındaki” yönetici kadrolardan yaklaşık % 80’i bu oluşum içersinde olmayı tercih etti. Bu kadrodan arta kalan yaklaşık % 20’lik bir kitle ise, Ecevit'lerin; Dönemsel kısıtlamaların etkin siyasi çalışmalara olanak vermeyeceği, partileşmenin askıya alınması gerektiği, siyasi çalışmaların bunu takip eden süreçte daha sağlıklı yapılabileceği, bu nedenle siyasi yasaklar ortadan kalkana dek beklenmesi gerektiği (SODEP’ e katılınmaması) talimatı üzerine, DSP’nin kurulması sürecini bekledi.

Beklendiği gibi Gn. Bşk. Erdal İnönü, partisi SODEP ile birlikte Parlamento dışında bırakıldı ve HP. Siyasi Yelpazenin, sol kanadında verilen rolü üstlenerek, meclis sıralarında yerini aldı. (Milli Güvenlik Konseyi, kurucuları sürekli veto ederek, 8 Eylül 1983'te kurucularını tamamlayabilen, SODEP’in 6 Kasım seçimlerine katılmasına olanak tanımayınca, doğan boşluğu doldurma fikri, "CHP’ nin, Geleneksel Siyasi Kültür Değerlerini Taşıyan Tabanı" dışında kalan diğer sol kesimleri harekete geçirmiş ve bu kadroların büyük çoğunluğu kitlesel bir refleksle, siyasi yaşamlarını sürdürme tercihlerini, Necdet Calp liderliğinde kurulan HP.’de (Halkçı Parti) kullanmışlardır. Bu kadrolar 12 Eylül öncesinde var olan hiyerarşik yapılanmalarını da taşıyarak, HP.’nin tüm kademelerinde etkinlik kurmuş ve partiyi bütünü ile ele geçirebilmişlerdir. (6 Kasım 1983 tarihindeki Genel Seçimde alınan % 30, 46 oy oranının, 3, 5 ay gibi kısa bir süre sonra, % 8, 87’ye düşmesi bahane edilerek, merhum Prof. Aydın Güven Gürkan’ı kolayca Necdet Calp’in yerine, genel başkanlığa taşıyabilmeleri bunun kanıtıdır.)

“CHP’ nin, Geleneksel Siyasi Kültür Değerlerini Taşıyan Tabanı” böylece (% 80 SODEP + % 20 ECEVİTLER = % 100) Demokratik sistem dışında kalmış ve Cumhuriyet Tarihi boyunca nakış gibi işlenerek oluşturulan “Sosyal Demokrat Birikim” kadro ve söylem bütünlüğü ile siyasi yelpazenin dışında bırakılmıştır.

Oysa öte yandaki “Cumhuriyet’in, Demokratik Siyasal Kültür Birikimi”’nin diğer temsilcileri AP, MSP ve MHP kadroları, ANAP’ın içersinde önemli ölçüde yer alarak, mevcudiyetlerinin devamına, büyük oranda fırsat bulabilmişlerdir.

3, 5 ay gibi kısa bir süre içerisinde oy oranının % 70’ini kaybeden HP’ nin bitip, bir sonraki seçimde SODEP’ in siyasi yelpazede HP'nin yerini alacağını göremeyenler, Erdal İnönü’nün engin Demokrat kişiliğinden doğan zaafını değerlendirip, onu da yanlarına alarak, Deniz Baykal ve hatayı görebilenlere rağmen, HP + SODEP = SHP evliliğini gerçekleştirdiler. Böylece, Siyasi Arenadan çekilip tarihe karışmak üzere olan HP (“CHP’ nin, Geleneksel Siyasi Kültür Değerlerini Taşıyan Tabanı” dışında kalan sol kitleler), birleşmenin organik yapısının teşkili için, birleşme görüşmelerinde mutabakatla benimsenen; 5/9 HP + 4/9 SODEP = 9 SHP (5/9+4/9=9/9) formülü ile SODEP içindeki, işbirliğine girebildikleri kadrolardan da yararlanarak, SHP de bir kez daha hayat buldu. Yani bu birleşme olmayıp, yukarda verdiğim MGK mağduru yaklaşık % 80 oranındaki CHP örgütünün yerel yöneticisi, SODEP’li olarak bir sonraki seçime katılmış olsaydı, kültürel anlamda tarihi “Sosyal Demokrat Birikimi”, o günlerde geleceğe aktarmış olacaklardı. Oysa birleşme sonrası, formüldeki 4/9 SODEP oranı ile SHP’deki örgütlerde azınlığa düşen bu birikim, Sosyal Demokrat çizgiyi yeterince ilerici bulmamak bahanesi ile açılan “Sol Kanat Hizip Hareketi” ile ilk kongrelerden itibaren, tamamen saf dışı bırakılmaya çalışıldı.

Bu andan itibaren, “Sosyal Demokrat Çizgiyi Koruma Adına” Deniz Baykal liderliğinde başlayan bu reaksiyonel hareketin (Meşru Müdafaa) haklılığı ve siyasi yönü, parti içinden ve dışından muhalif çevrelerce, “Hizipçilik” olarak nitelenmek sureti ile, kamuoyunun dikkatinden kaçırılmaya çalışılmıştır.

SHP içersinde, İnönü karizmasını da yanına alan karşı taraf (kendilerine sol kanat deyip, hizipçi diye nitelediklerini de sağ kanat olarak adlandırmaya çalışanlar), Baykal ve ardındaki kitleyi, olağan ya da olağanüstü kongre ve kurultaylarda mağlup ettikçe, ardındaki kitleye yönelen yıpratıcı antipropagandanın odağındaki Baykal, tüm şimşekleri üzerine çekse de, ekibinin moralini en üst seviyede tutmayı başarabilmişti. Ancak bu çekişmeler; “CHP’ nin, Geleneksel Siyasi Kültür Değerlerini Taşıyan Tabanı”’ndan gelen kadroların büyük bölümünü yılgınlığa düşürerek, siyasi hayattan uzaklaştırdığından, Baykal’ın önderliğindeki hareket, marjinal bir niceliğe sürüklenmiş SHP'deki bu mücadele sona yaklaşmıştı .

Tam bu esnada bir mucize olmuş ve “Sosyal Demokrat Siyasal Birikim”, CHP'nin yeniden açılması sayesinde, Cumhuriyet’imizin gündeminde var olmaya devam edeceği yeni bir alan kazanmıştı. Ama bu kez de yılgınlaşarak uzaklaşan, ülkemizin geleceğini aydınlatacak, CHP okulu mezunu önemli orandaki bir kitleden de mahrum kalmıştı. (Pek çoğu özel hayatlarına çekildiğinde, bireysel başarıya ulaşabilmiş olsada, içinde yer almadıkları ya da alamadıkları Baykal önderliğindeki siyasi hareket bu yoksunlukla, gittikçe küçülerek, dar bir kadro içersine sıkışmış ve CHP'de günümüze dek iktidar fırsatı bulamamıştır.)

Özellikle 1989 yerel seçimlerinden sonra, HP gibi SHP'nin de erimeye başlaması ile kamuoyunda yaratılan solda birleşme talebi ile bu kez CHP ve SHP birleşmesi gerçekleşmiştir. DSP içersinde hapsolanlarla, CHP’de yeniden buluşan Baykal ve ardındakiler, bu kez inisiyatifi ele geçirmiş olduğundan HP. ile bütünleşirken SODEP’te düşülen hataya, SHP ile birleşilirken CHP’de düşmemişlerdir.

1999 Genel Seçimlerinden sonra Baykal’ı istifa ettirecek süreçte, parti dışı muhalefete eşlik ederek, içersinde olmalarına rağmen CHP’nin meclis dışında kalmasını sağlayan, “Sol Kanat” siyaseti (bugün bakanlık yapmakta olan lider de dahil), en son 2004’te Zülfü Livaneli’yi kullanmaya kalkışıp da alet edemeyince, Sarıgül’ü kullanmak sureti ile vuruşarak ayrılıp son bir yıpratma çabası ile CHP çizgisindeki değişiklik yapma mücadelelerine son vermek zorunda kalmıştır. (Aslında "Evrensel Sosyal Demokrat" ilkelerin ayırımında olmayan, dar ve sabit gelirli, emekçi kitlelerin bu çizgi dışına sıcak bakmaması sonucu oluşan bir tasfiye hareketidir bu. CHP'nin temel Program ve Tüzüğü içerisinde teorik olarak Evrensel Sosyal Demokrat ilkeler önemli bir ağırlıkla yer almaktadır, ama söylemde daha yerel bir uslüp kullanma ihtiyacı da sürmektedir.)

İşte böyle zorlu bir mücadele ile çeşitli zamanlarda rakibi olmuş, diğer liderler gibi (sn. Tansu Çiller, sn. Mesut Yılmaz ve sn. Tayyip Erdoğan) tesadüflere bağlı değil de, tabandan tırnakları ile sürünerek gelen, ülkenin zor yetişen liderlerinin önde geleni, hiç yararlanılmadan, yararlanılamazla eş tutulan, “Hizipçi” nitelemesiyle yıllarca iktidardan muaf tutulmuş, tam ülke ondan yararlanma iradesine yöneldiğinde de bir Komplo ile bertaraf edilmiştir.

Sayın Deniz Baykal Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşme sonrası gazetecilere 14.05.2010 Vatan’da yayınlanan şu sözleri söylüyor; “İlk söylediğim sözlerin arkasındayım. Değişim istiyorum ama bu uzlaşma içinde olmalı. Parti içinde birlik ve uzlaşma gerçekleşmeli. Partinin düşüncelerinde sapma olmamalı. Uzlaşma içinde aday gösterilmeli. Ben de bu konuda düşüncelerini almak için arkadaşları çağırdım, onlarla görüştüm. İlk söylediğim noktadayım. Partide bir değişim istiyorum. Ama bu değişim uzlaşma içinde olmalıdır. Partinin ayrışmaması ve bölünmemesi lazım. Bu kadar emek harcanan bir parti. Partinin geleneği, kültürü, tarihsel misyonu var."

İşte Deniz BAYKAL’IN kesintiye uğramasından sakındığı, misyon budur. Yakın mücadele arkadaşlarının her birini eşdeğer tutsa da, bu güne kadar harcanan emeğin bir ayrışma ve bölünmeyle heba edilmesine göz yummayacağını ve bütünlüğü sürdürecek, ayrışmayı önleyecek bir aday olması halinde destekleyeceğini söylemiştir.

Güvendiği mücadele arkadaşlarının büyük çoğunluğu, Sn. Kılıçdaroğlu'nun etrafında birleşip, bu misyonun devamlılığına katkı vermeyi sürdürmektedir.

Mücadelenin bu yönünü kavrayamayanlar, bu safhadan sonra özel yaşantılarında ihmal ettikleri yakınlarına daha fazla zaman ayırabilme mutluluğuna, tekrar kavuşacaklardır. CHP ise umarım bu kez gerçek bir iktidara ulaşarak, 1950'de yarım bıraktığı yerden başlayıp, Türkiye Cumhuriyeti'nin İlelebet payidar kalacağı koşulları oluşturmaya devam edecektir.

Sn. Deniz Baykal'da dilerim Cumhurbaşkanı olur ve hayatını adadığı bu zorlu mücadelesini, bayrağı kendinden sonrakine zirvede bir noktada teslim eder. Ben de kendisine, bu dileğimin ötesine de ulaşacak uzun bir ömür diliyorum.

 
Toplam blog
: 14
: 832
Kayıt tarihi
: 23.07.09
 
 

1957 Konya-Ereğli doğumluyum. 1960 dan bugüne İstanbul'da yaşamaktayım. İnşaat Mühendisiyim. 2 kı..