Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '13

 
Kategori
Deneme
 

Deniz Doğan'la “Üç noktalı Zamanlara” Şiirsel bir yolculuk

Deniz Doğan'la “Üç noktalı Zamanlara”  Şiirsel bir yolculuk
 

“Noktalama işaretlerinin ağır işçisidir üç nokta…"

Noktalama imlerini yerinde, doğru biçimde kullanabilmek kolay değildir. Şiir de, öykü de, deneme de, roman da; tüm yazın ürünlerinde ne denli önemli olduğunu bilmemek, kavramamak olanaksız. Okul yıllarından da anımsadığımız o ünlü fıkrayı bilirsiniz. Noktalama deyince hep o ünlü fıkradan şu sözler aklıma gelir.

oku, baban gibi eşek olma
oku baban gibi, eşek olma

Noktası, virgülü, noktalı virgülü, ünlemi, soru imi, üç noktası ile anlamı, vurguyu ne çok değiştirir noktalamalar değil  mi?

Bir diyeceği olmasa Deniz Doğan da kitabına “Üç Noktalı Zamanlar” adını  koyar mıydı hiç.  Kim mi Deniz Doğan? Bildik, tanıdık, ünlü bir yazar olmadığı için bu soruyu sormakta haklısınız. Ola ki kitaba bir biçimde  ulaşır, okumaya başlarsanız, Deniz Doğan’ın hiç de yabana atılacak bir yazar olmadığını anlarsınız hemen. Zaten Can Dündar da bu kitaba giren yazıları önceden görüp okumuş, daha sonra yayınevine önerisini yapmış. İyi de olmuş. Belki Deniz Doğan, saklı kalmış bir yazar olarak, belki de salt kendisi için yazacak ve bunları kimseyle paylaşmayacaktı.

Deniz Doğan’ın kitabıyla ilgili yazmaya başladım; ama önce onu okurla tanıştırayım. Kitapta özgeçmişiyle ilgili bilgiler yok. Ben de tutup ona sordum, eksik olmasın bilgisunardan geçti. Noktasına virgülüne dokunmadan onun ağzından öğrenesiniz istedim bu bilgileri: “1975 doğumlu. Aylardan Eylül. Severim doğduğum ayı. Evet, netamelidir -Ahmed Arif Aralık der ama ne gam-  Yıl olarak değil ama ay olarak darbeye iki kala doğmuşum.

Okuma serüvenim nasıl başladı? Resimli bilgi ansiklopedilerini hatırlıyorum çocukluğumda ilk. Sırtı yeşil, yedi ciltlik o ansiklopedilere bakardım. Fotoğrafları imrendiren o büyücek resimlere... Okyanusların şovalyesi kılıç balığını dün gibi hatırlıyorum. Ne haşmetli resimdi o... Avustralya'nın vahşi köpekleri sonra, adı da Dingo'ydu sanırım. Daha dün gibi aklımda bir çoğu. Babam eve hep gazete getirirdi. Hangileri olduğunu hatırlamıyorum ilkokulda ama ortaokulda ekseri Milliyet, Cumhuriyet falan alırdı. Bunlar okumanın tohumlarını serpmiş içime demek.

Şimdi yazınca biraz daha oturuyor herşey yerli yerine. Bilirsiniz, gazetelerin kuponla dağıttığı kitap furyası dönemleri vardı hani. Sabah gazetesinde Nobel edebiyat serisini biriktirmiş ve iki düzine Nobel yazarının kitabını edinmiştik. Hatırlıyorum ince hacimli olmasından mıydı ne, Soljenitsin'in İvan Denisoviçin Bir Günü, Hemingway'in de Silahlara Veda ve Çanlar Kimin İçin Çalıyor'unu okuduğumu anımsıyorum.Düzenli bir edebiyat okumaları olmazdı bende ama günlük gazete, dergilere yazılmışlığım var.

Yazı derseniz? Çok uzun süre kalemi kağıda sürtüp meramımı anlatmışlığım yoktur. Başımda kavak yelleri estiğinde veremediğim çok mektup oldu. Yazar yazar yırtardım. Burada da gel de Hasan Hüseyin’in Akarsuya Bırakılan Mektup şiirini anımsama.

Sonra işte emekleyerek küçük deneyişlere başladım. Sonra şiire tutuldum. Bitmedi hiç tutukluluğum. Şiir okumalarım olur. Hâlâ ve ısrarla”

Kitabın önsöz yazısını  Can Dündar yazmış ve   “Noktalama işaretlerinin ağır işçisidir üç nokta…” diye başlamış.Deniz duygudaşım benim… İlk yazısını okuduğumdan beri bundan eminim. Kelimeleri tutkuyla birbirine teğelleyebilen, kalemiyle sevda tamlamaları yapabilen, eksik iyelik eklerine dertlenebilen, kendisi yepyeni olduğu halde dünün “tertemiz aşklar zamanı”na ağıt yakabilen bir genç yazar…”

Kuşkusuz güzel ülkemizin güzel insanları arasında, her coğrafyada, adı bilinmeyen, ortaya çıkmayan, çıkamayan nice şair, yazar, romancı, öykücü vardır. Bir çoğu çekindiğinden, ürktüğünden, yönlendireni ve yüreklendireni olmadığından yayınevlerinin kapısını çalamaz. Kimisinin olanakları yoktur, kitabını bastırıp okura sunamaz.  İyi ki Can Dündar’la yazdıklarını paylaşmış Deniz Doğan. Bu okunamsı gereken kitabı hayat geçmiş.

Neden Üç Noktalı Zamanlar? diye sorduğunuzu duyumsuyorum. Deniz Doğan da bunun ayrımına varmış zaten, yanıtını veriyor başta:“Her noktanın bir sus payı olduğunu düşündüğümden belki. Cümlede verilen “es”tir üç nokta. Her biri bir yalnızlığa düşülür, bir mutsuzluğa, bir kar paresi sevince, ağız dolusu öfkeye, türküye… Hayatta bazı zamanların hakkını en iyi yazmak mı verir, yoksa yaşamak mı? Bilemedim hâlâ. Ama derme çatma kurduğum cümleler hayatın çok yerini mimlediğinden, kitabın ismi de yazımın bir başlığı olsun istedim.”

Dediğini de yapmış, ilk yazısının başlığını kitabına ad olarak koymuş. Böylece üç noktalı zamanları daha geniş, daha ayrıntılı biçimde anlatmış.  Böylece “acı kahveler eşliğinde tatlı sohbetlere, yarını umut etmeye, dünlere gülümseyebilmeye, yeni yılın ilk doğan bebelerine , bugün de yaşıyoruz çok şükür” demek için üç noktalı zamanları yeğlemiş.  Yazar kitabını şu ana başlıklar altında bölümlendirmiş: içine sızdığım cümleler, sevda yanıkları, yakada çiçek kadınlar, ölüm de var, naftalin yıllar, yer yol hikâyeleri, kelimelere kurulan hükümranlık, benim sinemalarım, portreler, hayat aynı nakarat, hayatın zencileri…

Şiire tutkusu, saygısı olan bir yazar Doğan. Yazdıklarına şiirsel yazılar, düzyazı şiir deyip  okumak da olanaklı. Sanki tümceleri “bir filmin içinden, şarkının titrek ezgilerinden, bir çiçeğin yanından geçerken oraya buraya dağılmasın, araya gitmesin diye sayıklayıp” sakladıklarını açığa vuru gibi. Küçük mutlukları büyütmeyi seviyor. “Fırtınalı bir denizken yaşanan günler, Kalbim, Alabildiğine şişir bütün yelkenleri… Gereğinden çok yasını tutmamalı olanın, bitenin, ölenin… ‘acının kattığı değeri’ yanına almalı o kadar. Abartmamalı, küçük fırtınaları kasırgaya döndürmemeli. Dindirmeli, usul usul yatağını bulan su misali.”Mutluluk Maviş Bir Çocuk (s.16)

Deniz Doğan mavi renge özenle, sevgiyle, umutla yaklaşıyor. Fırsat buldukça mavinin kıyılarında dolaşmayı yeğliyor. Göğün, denizin mavilerine umut adıyor, güven duyuyor, özlem ekiyor.“Bir mavilik çalkalanırdı içimde… Gülerdik, kahkahayla… Bilmiş gibi değil, yaşamış gibi değil; biz başka gülerdik. Anlamsız gelirdi her şey. Sade yaşamaktı aslolan. “Lekesiz yaşamak…” (…) Şimdi ne zaman fırtınalı günlerde deniz kenarından geçsem, limana çekilmiş o yorgun gemileri görsem, içimden kendimi dışıma çıkarıp şöyle bir güzel kalafata çekmek gelir. Düşünür dururum. Balıkçı adamım kim bilir nerededir, hayat mecmuasının kaçıncı sayfasında? Gülümsemekte midir? Yoksa! Gözü açık mı gitti yoksa?”Hayat Mecmuası (s.21)

Deniz Doğan izledikleri, gözlemledikleri, gördükleri, portreleri, yaşadıklarıyla güzel sözler ediyor bize.  Arada Edip Cansever’den, Ahmed Arif’ten, Murathan Mungan’dan, Sezen Aksu’dan, Didem Madak’tan, Ahmet Kaya’dan dizeler, ezgiler, seslerle de buluşturuyor bizi. Barışın dilini kullanmayı da önerirken, çok sahici, içten, dürüst: “Herkes karşı tarafın diliyle ‘seni seviyorum kardeşim’ diyebilmeli. Kurulacaksa öyle kurulmalı bu barışın dili.” (S.201)

Üç Noktalı Zamanlar Deniz Doğan’ın ilk kitabı. Eksiği, fazlası, artısı, eksisiyle bir ilk kitap… Ancak  çıkınında, heybesinde daha ne çok yazı var diye duyumsatmaktan geri kalmıyor. Belki de biz bu izlenimi ediniyoruz. Bu tadımlık der gibi. Sanırım daha başka yazılar, öyküler, kitaplar da gelecektir arkasından. Onu barışın, sevginin, umudun, şiirin, ezginin tadıyla okumalı, tanımalı.

 

 

(*) Üç Noktalı Zamanlar, Deniz Doğan, Önce Kitap 2011,İstanbul, 221 sayfa.

 

 
Toplam blog
: 178
: 1483
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

1946 yılında Gaziantep’in Oğuzeli ilçesinde doğdum. İlkokulu aynı ilçede, ortaokulu Ceyhan’da, li..