Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '12

 
Kategori
Güncel
 

Deniz Gezmiş'le ilgili anınızı paylaşırken, o gazoz olayına keşke hiç girmeseydiniz Bülent Hanım

Deniz Gezmiş'le ilgili anınızı paylaşırken, o gazoz olayına keşke hiç girmeseydiniz Bülent Hanım
 

Bülent Ersoy'un Deniz Gezmiş'le ilgili anıları çok tartışma yarattı


Sayın Bülent Ersoy, muhterem divam, bu satırlar, şahsınız için yazılmış bir açık mektubun girizgâhıdır.

Sosyal medyanın bu denli yaygın kullanımda olduğu, ‘her iki kişimizden birisi’nin internete girdiği, aklımıza estikçe ‘dur bir Hz. Google yapayım da, bu yakınlarda benden bahseden olmuş mu, öğrenivereyim’ pratiğinin ilköğretim çağındaki bebelere kadar indiği (ya da sirayet ettiği) günümüz Türkiye’sinde, şahsınıza müteveccih bu satırların, er ya da geç size ulaşacağından doğrusu oldukça ümitvarım.

Esasen açık mektup formatında metin yazmak çok da tarzım değildir. Lâkin, İzzet Çapa’ya verdiğiniz mülâkatta, merhum Deniz Gezmiş’e nispetle serdettiğiniz bazı provakatif iddialar, teslim etmek mecburiyetindeyim ki, mezkûr yazı formatına müracaat etmeye beni adeta icbar etmiştir*.

Değerli musikişinas, sayın Ersoy,

Deniz Gezmiş, bu memlekette doğan, Türkiye toplumsal formasyonunun parçası olan sol tandanslı çok kişi için olduğu gibi, benim için de yüksek sembolik değere haiz bir politik ve sosyolojik figürdür. Bu satırların yazarı, henüz ilkokul 5. sınıfa gittiği 1968 yılında tanıyıp sorgulamaya başlamıştır bu parkalı, uzun boylu, hüzünlü edalı, Anadolu bakışlı delikanlıyı ve yapıp ettiklerini.

Sadece benim kuşağım için değil, bizi takip eden 2 jenerasyonla birlikte toplam 3 kuşak için Deniz Gezmiş’in ifade ettiği anlam dairesi; haksızlığa, zulme, adaletsizliğe, sömürüye, emperyalizme karşı belkemikli, kişilikli, haysiyetli ve vicdanlı bir duruş sergilemekle mütekabildir.

Bu bakımdan da muhterem Ersoy, Deniz Gezmiş denildiğinde, ona muhabbetle bakanların tahayyül ve tasavvurlarında, yukarıda tarif ve tavsif etmeye çalıştığım mahiyetle mutabık olan fevkalâde güçlü bir sembol husule gelir. Lâfımın tam da burasında, benim, Deniz Gezmiş’e bakışımla, ona hayırhah yaklaşan diğer birçok kişinin yaklaşımı arasında ciddi farklılık olduğunu ve bunu da yazımın ilerleyen bölümlerinde paylaşacağımı belirtip devam ediyorum sözüme. Nerede kalmıştım, haa, evet…diğer bir deyişle, Deniz Gezmiş, (benim parçası olamadığım ve ama anlamaya ve anlamlandırmaya itina ettiğim bir duyarlılık prizmasından onu algılayanların gözünde), sadece dünyevi problematiğe çözümler üretmeye çalışmış bir sosyal devrimci değil, aynı zamanda da, 20. asrın en enteresan beşeri bilim disiplinlerinden olan ‘politik teoloji (siyasi ilâhiyat)’ye konu teşkil eden ve insana, aynı zamanda psikolojik selâmet imkânlarını tevdi eden lâ-dünyevi bir figürdür de. Ezcümle; dilendirmeye çalıştığım hususlar, hiç şüphe yok ki, Gezmiş’in, sevenlerinin (en azından, bu satırların yazarının parçası olmadığı oldukça önemlice bir bölümünün) nokta-ı nazarından, adeta ruhani bir sima olduğu manasını da ihtiva etmektedir.

Bülent Hanım, hal böyle olunca, sevenlerinin hiç de azımsanamayacak bir kısmının, Deniz Gezmiş için sarf edilen sözlere ve alınan pozisyonlara aşırı duyarlı olduklarını kabul etmek de neredeyse bir çeşit zaruret kesbetmektedir denilebilir.

Bülent Hanım, değerli sanatkâriçem,

Ramp ışıklarının altına ve efkâr-ı umumiyenin nazarına göndererek paylaştığım yukarıdaki görüşler, siz Deniz Gezmiş’ten bahsettiğinizde, sevenlerinin hiç de azımsanamayacak bir bölümünün adeta bütünüyle açıkta olan sinir uçlarının niçin hemen alarme olduğuna ve mezkûr mevzu hakkında ne gibi düşünceler ve pozisyonlar üretebileceklerine dair yeterli perspektif veriyordur diye düşünmekteyim.

Sizin, Deniz Gezmiş için serdettiğiniz olumlu nitelemeleri, işte bütün bu parametrelerin ışığında ve sempatiyle okuduğumu da teslim etmek durumundayım. Onunla arkadaş olmanıza, muhabbetinize, onun size gazoz ısmarlarken, sizin de ona şarkılar terennüm ettiğinize dair olan beyanlarınızı, bütün bu ayrıntıları, beşeri davranış repertuarının hoş bileşenleri olduğu şuuruyla, idrak ve temellük ettim.

Lâkin Bülent Hanım, o malûm gazoz meselesine girmek suretiyle, bilerek ya da bilmeyerek, ciddi bir hataya imza attığınız kanaatindeyim. Bu beyanınızın, en azından ondan sonra aldığınız tepkileri değerlendirdiğiniz şu aşamada, ‘gazoz’ simgesinin toplumsal belleğimize davet ettiği cinsel içerikli imâ yüzünden, Türkiye kamuoyunun kahir ekseriyeti tarafından ‘Vay canına! Demek ki Deniz Gezmiş, kendisinden 5 yaş küçük bir yeniyetmeyle, üstelik de partneri daha 18 yaşını doldurmamışken, duygusal ve cinsel bir yakınlaşma içine girmiş. Biz de onu dürüstlük ve namus abidesi sanırdık!’ biçiminde algılanabilme ihtimalinin çok yüksek olduğunu sanırım siz de artık idrak etmiş durumdasınızdır.

Sevgili Ersoy, değerli Bülent Hanım,

Ben homofobik olmayan,  insanların cinsel tercihlerine saygı gösteren demokrat ve özgürlükçü (liberter) bir solcuyum. Öte yandan, Deniz Gezmiş’le olan şahsi dolayımımın, ona uhrevi, lâ-dünyevi ve uluhiyet halesiyle taçlandırılmış bir mahiyet nisbet etmeyen bir duruş tarafından şekillendirildiğini yukarıda izaha gayret etmiştim. Bu bakımdan, şayet siz, Deniz Gezmiş’le, kendi özgür iradeniz çerçevesinde, yukarıda bahsettiğim türden bir yakınlaşma içine girmiş olsanız bile, doğrusu bunu da, ona muhabbet ve hürmet besleyen diğer birçok kişinin aksine, lânetleyip tekfir edecek değilim.

Lâkin, bu olayın üzerinden neredeyse 40 sene geçtikten sonra, onu, bu şekilde, mantıksal bütünlükten yoksun ve bütün detaylarından ve tamamlayıcı malûmatından azade bir halde kamusallaştırdığınızda, işte tam da bu noktada, ciddi bir problem alanı inşa ettiğinizi de görmenizi isterim. O alanın bahse konu problemleri, bu mahiyetteki bir itirafın, sizin bunları gerçekten yaşamış olabileceğiniz konusunda, birçok kişi gibi, bende de ciddi tereddütler hasıl olmasına neden olmasından beslenmektedir.

Benim, İzzet Çapa’ya verdiğiniz mülâkatın unsurları içinde, en kuvvetli itiraz ettiğim husus, işte bu belirsizlik ikliminden beslenen magazinel popülarite devşirme ihtimalinizdir. Ortaya çıkan manzara, ne yazık ki, şöhret merdivenin basamaklarından inişe geçmiş eski bir divanın, mazisinin alkış dolu enstantanelerine duyduğu özlemi, yapay bir gündem ve hilaf-ı hakiki bir olay üzerinden tatmin etmeye çalışması biçiminde tezahür etmiştir.

Anılarınızın gazozla ilgili kısmının, Türkiye toplumsal formasyonunun sosyal şuur altındaki hangi mekanizmaları ateşleyeceğini, hangi dürtüleri ayaklandıracağını ve ortalama insanımızda ne gibi hissi karşılıklar bulabileceğini benden daha isabetli kestirebilecek bir hayat tecrübeniz olduğundan zerrece kuşku duymamaktayım.  Hal böyle olunca, mezkûr röportajla yapmış olduğunuz gafın, kırmış oldunuz potun ve tarumar etmiş olduğunuz gönül mabedinin ne denli kayda değer olduğu da kendiliğinden çıkmaktadır ortaya.

Sayın Bülent Ersoy,

An itibarıyla toplumumuzun ortalama algısı; sizin bu lâfları, artık azalmaya yüz tutmuş, inişe geçmiş olan popülaritenizi beslemek uğruna söylediğinize inanmakla; merhum Deniz Gezmiş’in, sizi, îmâ ettiğiniz üzere, siz daha çocuk yaştayken taciz ettiğine prim vererek inanmak arasında adeta bir sarkaç misali gidip gelen komplike bir sosyolojik fenomen mahiyetindedir. Hiç kuşku yok ki, bu algının ilk ayağı sizi, ikinci bileşeni ise Deniz Gezmiş’i yaralayan mahiyettedir.

Sürecin, yaşadığımız bu aktüel uğrağında, atmanız gereken 2 adım, izlemeniz gereken 2 makûl devam yolu var gibi geliyor bana. Bunlardan ilki, merhum Gezmiş’le olan arkadaşlık ve yakınlığınızı, artık bu konuda ok yaydan çıktığına göre, olabildiğinde ayrıntılı, samimi ve açık kalplilikle paylaşmaktan geçmektedir. İzlemenizde faide gördüğüm 2. yol haritası ise; söz konusu röportajda zikrettiğiniz ‘gazoz’ merkezli ifadelerinizin, maksadını aşan ve hafızanızın sizi yanıltması sonucu sarf edilmiş olan gerçekliği şüpheli beyanlar olarak inkâr edilmesi keyfiyetini içermektedir.

Tabii, temelde birbirinin zıttı olan ve her biri yekdiğerini zem edip geçersiz kılan bu iki alternatif devam yolunun da bir asgari müştereği olmak icap eder. O asgari müşterek, her vesileyle çok sevdiğinizi ve saydığınız beyan ettiğiniz Deniz Gezmiş’in hatırasını muazzeb ve şahsiyetini mutazarrır ettiğinizden dolayı, ona borçlu olduğunuza kuvvetle inandığım güçlü bir özrü kamuoyuyla paylaşmanız olacaktır. Esasen, sizin gibi insani duyarlılığı sanatçı hassasiyetiyle pekişerek zenginleşmiş birisine yakışan tavır da bundan başka türlü olamazdı, öyle değil mi sevgili divam?

Ah Bülent Hanım, merhum Deniz Gezmiş’le olan anılarınızın gazoza dair olan kısmını keşke hiç paylaşmasaydınız da, ben de bu satırları yazarak sizi bu şekilde hesaba çekmeseydim! İnanın bana, bu durum çok daha güzel, çok daha şık ve çok daha manalı olurdu, öyle değil mi?

*Yazımın dilinin bir nebze ağır, üslûbumun da bir miktar Osmanlıca kıvamında olduğunu düşünenleriniz varsa şayet, onlar yanılmıyorlar efendim. Öte yandan, bu satırların 1. dereceden muhatabı olan Bülent Ersoy’un, konuşurken kullandığı Türkçe hatırlandığında, söz konusu tercihimin esbab-ı mucibesi de rahatlıkla anlaşılacaktır.

 
Toplam blog
: 297
: 1623
Kayıt tarihi
: 29.08.11
 
 

1958 Fatih / İstanbul doğumlu. Etiler Lisesi ve İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü me..