Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '09

 
Kategori
Öykü
 

Deniz kızıyla adam

Deniz kızıyla adam
 

Genç adam için sıradan bir sabah gibiymiş. Siyah kazağını geçirmiş sırtına, oltasını almış yine yanına, küçük kayığıyla sakin dere boyunca ilerlemeye başlamış. Rüzgarsız, serin bir sabahmış, derenin suyu çarşaf gibiymiş.

Oltasını atmış sessiz sakin beklerken suyun üzerinde bir kıpırtı görmüş. Kayığıyla yanına yaklaşmış, ne olduğunu hemen anlayamamış. Önce uzun saçlarını görmüş, sonra çıplak vücudunu. Ama ayakları yokmuş. Tam olarak insan değilmiş, bir deniz kızıymış suyun üzerinde salınan.

Şaşırmış, çok korkmuş, öldüğünü düşünmüş kızın. Ya ölmemişse demiş sonra. Kayığına almaya karar vermiş. Suya atlamış, güç bela kızı kayığın içine çıkarmış. Yüzünü kapatan saçlarını eliyle toplamış, bir de ne görsün? Kızın yüzü o kadar güzelmiş ki. Sarı saçlarını güneşten, masmavi gözlerini gökyüzünden almış adeta.

Adam ne yapacağını şaşırmış, eliyle kalbini dinlemeye çalışmış, kalbi atıyormuş, kız yaşıyormuş, henüz ölmemiş. Neyi olduğunu, başına ne geldiğini anlayamamış, üzerinde bir yara falan yokmuş.

Saçlarını okşamaya başlamış. Altın sarısı, upuzun saçları varmış kızın. Sırılsıklam saçlarını okşarken, kız yavaşça gözlerini açmış, gülümsemiş, gülümseyince daha bir güzel olmuş. Daha önce hiç bir deniz kızıyla konuşmamış olan adam, bu güzel deniz kızına ne diyeceğini bilememiş.
“İyi misiniz” diye sormuş, “Baygındınız, sizi kayığa çıkardım...”
Kız cevap vermemiş, gülümsemeye devam etmiş. Islak eliyle adamın yanağına dokunmuş. Adam, “siz…” demiş, “çok güzel…” derken kız onu kendine çekmiş, öpüşmüşler.

Adam her sabah, kayığıyla, kızla buluştuğu yere gitmiş. Güzel deniz kızı da her sabah onu karşılıyormuş. Kayıklarında konuşuyorlarmış, adam kızın saçlarını okşuyormuş, yaşadıklarını anlatıyormuş. Karısından bahsediyormuş, bir de çok sevdiği küçük çocuğundan. Dün beraber sinemaya gitmişler mesela, önceki gün beraber yemek yemişler…

Deniz kızı onu heyecanla dinliyormuş. Adamın yaşadıkları ona yabancıymış, ilk defa duyduğu şeylermiş. Zor olsa da hayal etmeye çalışıyormuş sinemayı, filmdeki küçük kızın şarkı söyleyişini, yemek yedikleri çatalı, bıçağı...

Bir gün adam gelmemiş. Deniz kızı onu saatlerce beklemiş. Çok ağlamış.

Ertesi gün adam yine gelmemiş. Deniz kızı için çok zor olmuş onu iki gün üst üste görememek. Hayal kırıklığına uğramış ve ilk defa yaşadığı bu duygu onu yemiş bitirmiş.

Ertesi gün adam gelmiş. “Özledim seni” demiş kıza, öpmüş onu. “Olsun” demiş deniz kızı, “bugün geldin ya…”

Çocuğu hastalanmış, doktora götürmüşler, o yüzden gelememiş adam. Ama iyileşmiş şimdi, adam da “balığa” diyerek çıkmış evden. O gün de sohbet etmişler. Akşam olmuş. Adam kızın sırtını kavramış, tam yavaşça suya bırakacakken kız onun ellerini tutmuş, suya çekmeye çalışmış. Onun da kendisiyle gelmesini istiyormuş. Ama adam “olmaz, ne yapıyorsun, boğulurum.” demiş, gülümsemiş. Kız zamanla ona o kadar aşık olmuş ki, bir başkasının olmasına dayanamıyormuş. Anlattıklarını, içine giremeyeceği o hayatı o kadar kıskanıyormuş ki. Sevdiği adamın yaşadıklarına ortak olamamak onu o kadar üzüyormuş ki…

Adamı çekmeye devam etmiş, adam kayıktan suya düşmüş, Kız iki eliyle birden adamı ellerinden tutarken, bir yandan da derenin dibine doğru yol alıyormuş. Adam yukarı çıkmaya çabalasa da başaramamış, dipte, deniz kızının kucağında can vermiş.

Deniz kızı çok üzülmüş, çok ağlamış. Bu sefer adamın saçlarını o okşamış…

Ama böylesi daha iyiymiş, her şeyden çok sevdiği adam sonsuza kadar onun olmuş…

 
Toplam blog
: 53
: 1499
Kayıt tarihi
: 17.10.08
 
 

*Liberal muhafazakar, oldukça postmodernist ve meritokrat bir gezgin  *Kuleli - Galatasaray - Boğ..