Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '21

 
Kategori
Bilim
 

Deniz Ölür mü? : Müsilaj

Son günlerde gündemimize tatsız bir konu daha eklendi. Marmara Denizi'ni etkisi altına alan hatta zamanla Karadeniz ve Akdeniz'e kadar yayılan müsilaj yani deniz salyası.

Müsilaj; mikroorganizmalar ve bitkiler tarafından üretilebilen kalın ve yapışkan yapıdaki maddedir. Denizde renk değişikliklerine ve kokuya neden olan müsilaj, başta su kaynakları ve doğal yaşam olmak üzere çevrede çok ciddi tahribata neden olmaktadır. Bu tahribata yani müsilajın denizin görüntüsünde yarattığı değişiklik dışında ne gibi etkileri olduğuna gelin bakalım.

Müsilaj, denizin yüzeyinden başlayarak derinliklere kadar yayılma fırsatı bulur. Hatta denizin dibinde yani göremediğimiz alanlarda gördüğümüzden daha da fazla miktarda bulunuyor aslında. Derindekilerin bir miktarı ise parçalanarak yüzeye çıkıyor ve bugüne kadar gördüğümüz o görüntüler işte böyle oluşuyor. Bu arada bu parçalanma sırasında müsilaj, ortamdaki oksijeni kullandığı için sudaki oksijen miktarı azalıyor. Yarattığı toksik özellik de suyun bir nevi zehirlenmesine yol açıyor. Böylelikle deniz canlılarının yaşam alanı ve standartı gittikçe daralıyor, ya tehlikenin farkına vararak ortamdan kaçmaya çalışıyorlar -ki bu doğal dengeyi bozuyor- ya da kaçamadan ölüyorlar. Tabi bunun dışında müsilaj, balıkçılığı ve turizmi de olumsuz etkilemektedir.

Müsilajın genel olarak 2 temel sebebi vardır. Bunlar denizdeki kirliliğin artması ve deniz sıcaklığının ortalamanın üzerine çıkması. Küresel ısınma ne yazık ki gezegenimize uzun zamandır musallat olmuş durumda. Marmara'nın da bu sıcaklık değişimlerinden etkilendiği çok açık. Marmara Denizi'nin bir iç deniz olması yani Karadeniz ve Akdeniz suyuna da açık olması sıcaklığı ve dalga hareketlerini de etkileyerek müsilaj üzerinde etki gösterir. Kirlilik ise sıcaklıktan daha da kilit rolde. Yüksek miktarda ağır metal bir noktadan sonra denizi zehirlemeye başlıyor. Zamanla çoğalan salgılar birikerek kümelenmeye başlıyor ve denizin yüzeyi sümüksü bir yapıyla kaplanıyor.

Bu olay elbette bir günde olan bir şey değil. Buna bilgisizlik ve ihmalkarlık ile geçen bir sürecin uzun vadede yarattığı etkiler diyebiliriz. Mesela 2018'de TÜBİTAK tarafından hazırlanan bir raporda Marmara Denizi'nin çeşitli noktalarında yüksek seviyede civa, çinko gibi maddelere rastlanıldığına ve denizin derinliklerinde ciddi miktarda çöp atıklarının bulunduğuna değinilmiş. 

Ne yazık ki bu olayın çözümü de uzun vade gerektiriyor. 2007-2008 yıllarında Marmara Denizi'nde ilk kez müsilaj tespit edilmişti ve 2 yıl civarı bir sürede durum normale dönmüştü. Tabi şu an Marmara'nın müsilaj durumunun daha ciddi olduğunu söylemek gerek. 

Bu arada malum yaz geldi. İnsanlar müsilajlı denize girip girmemek konusunda kararsız. Müsilajın bulunduğu ortam doğal olarak biyolojik açıdan kirli bir ortam. Yani buralarda mikroorganizma faaliyetleri, yoğun miktarda endüstriyel/evsel atık ve hidrojen sülfür (zehirleyici gaz) bulunmakta. Bu nedenle müsilajlı denize girmek ishal, alerji vb sağlık sorunlarına yol açabilmektedir.

Son olarak müsilaj ve koronavirüs salgının birbiriyle bir noktada ilgisi olduğunu da söyleyebiliriz. Belki buna şaşıracaksınız ama gerçek. Ne ilgisi var derseniz hemen ondan da bahsedelim. Öncelikle hepimiz uzun bir zaman evlerimizde kaldık, yapılan son incelemeler denizlerdeki evsel atık miktarının artış gösterdiğini ve bu atıkların denizdeki bazı tek hücreli canlıları strese sokarak müsilaja neden olduğunu gösterdi. Ayrıca yine aynı araştırma, salgın sürecinde sık sık kullandığımız deterjan ve benzeri birçok kimyasal maddenin içerdikleri yoğun fosfor sebebiyle denize karıştığında müsilaj oluşumunda etkili olduğunu gösterdi.

Denizdeki müsilajın temizlenmesinin yanı sıra denizleri kirleten her türlü atığın önüne geçilmesi şart. Bununla fabrika ve inşaat atıklarının, evlerden çıkan çöplerin hatta bireysel olarak insanların elinde tuttukları ve çöp kutusu yerine denize atmayı tercih ettikleri en ufak bir çöpün bile su kaynaklarına ulaşmasına engel olarak mücadele edebiliriz. Eğer bu mücadeleyi belirli bir bilinçle sürdüremezsek ilerleyen süreçte milyonlarca deniz canlısına, afiyetle tükettiğimiz balıklara, yüzmeye hatta değil yüzmek deniz manzarasının keyfini çıkarmaya ve belki de en tehlikesi içilebilir/içilemez su kaynaklarımıza veda etmemiz gerek. 

 
Toplam blog
: 7
: 661
Kayıt tarihi
: 09.08.17
 
 

Moleküler Biyoloji ve Genetik mezunu. Okumayı, yazmayı, gezmeyi, düşünmeyi seven bir insan.  ..