Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '10

 
Kategori
Güncel
 

Deniz'siz alan..

Deniz'siz alan..
 

Dün, geçen yılki 1 Mayis olaylarında yaşanan biber gazlı kutlamalarda olduğu iki 1 Mayis kutlanılabilir düşüncesiyle eve kapanmayı düşünüyordum..

Televizyondan Şişli-Halasgargazi caddesi yürüyüş kortejin ilk dakikalarında, baktım Cem Özer canlı yayın ekibinin birine roportaj vererek rol kesiyor, kararımı değiştirdim. "Ben de Özer kadar rol keserim icabındaa" diyerek çıktım Harbiye yoluna..

Pat! önüme Süleyman Çelebi ile Sarımtırakgül pardon Sarıgül çıktı..

Aman efendim ne rol kesiyorlardı, ne rol kesiyorlardı.

Hele Mustafa Sarıgül'ün yüz mimikleri tam rolünde bir politikacıyı yansıtıyordu.. Zoraki gülümsemesi tüm düşüncelerini yansıtıyordu..

Öyle ya bugün işçinin, emekçinin bayramıdır, oysa Sarıgül başka vizyonlarda.!

Geçelim Sarıgül'ü..

Geçen yıla kadar tanımlanan "iki 1 Mayıs" tanımı gibi 32 yıl aradan sonra Taksim alanında kutlanan kutlamayı da 1977 öncesi 1 Mayis'ı ve bugün'ün 1 Mayis'ı şeklinde "iki 1 Mayis" şeklinde adlandırılabilirdi dünkü Taksim fotografında..

Yoğun kalabalıktı..

Karnaval gibiydi adeta..

Alan yetersizliği nedeniyle park alanına doğru kaymıştı katılımlar. Davullu-zurnalı, horonlu, misketli, zeybekli tam bir Türkiye mozayiğini yansıtıyordu..

Resmi uniformalı gözetimsiz, sivil Polis gözetimli, istenilen tabloydu dünkü 1 Mayis kutlamaları..

BDP Milletvekilleri Hasip Kaplan ve Emine Ayna da kürsüde boy gösterenler arasındalardı. Onlar da ayrı rol kesiyorlardı..

Sadece rol kesmeyen birini görmüştüm kocaman alanda..

Hemen yanıbaşımdaydı..

Mağrur, gururlu, dik, cellad'ın son arzusu teklifinde sigara isteyen ve filtreli sigara uzatıldığında "Haklarını savunduğum işçi sınıfı ucuz olduğu için filtresiz sigara kullanırken ben bu sigarayı içemem" deyip duygusunu bastırarak içmeyen, inandığı davasında idam edilirken bile son sözü ideali üzerine sloganını söyleyerek kendi idam sehpasını kendi çekip darağacında son nefesini veren, 40x70 ebadında siyah-beyaz fotografılı Deniz Gezmiş posterini havaya kaldıran 40 yaşlarında biri ile tesadüf yanyana duruyorduk..

Altı sendikadan oluşan kutlama pangaltların en anlamlısı Deniz'in posteriydi bana göre..

Bir an kendimi tutamadım, posteri taşıyan arkadaştan rica ettim posteri ben aldım..

Yirmili yaşlarında genç bir çocuk yanıma yaklaşarak "abi Deniz Gezmiş akraban mıydı, çok benziyor sana?" sorusuna tebessüm ettim, gururlandım biraz da.."yoo hayır" dedim, gülüştük..

Keşke olabilseydim akrabası, ülkesi için yapmak istedilerini darağacında bile haykırabilen kahraman'ın genlerini taşımak isterdim..

Yukarıda da değindim, o dönemlerde farklı bir Türkiye vardı, bugün farklı bir Türkiye var. Bir elmanın farklı yarısı gibi adeta..

Dönemin Devrimci gençlerini aradı gözlerim Taksim alanında..

Yoklardı..

Belki şimdi bir inşaat sektörünün başında, belki borsa oyunlarında, belki gıda, belki de tekstil sektörlerinin patronlukarını yapıyorlardır..

Devrimci olunmaz, doğulur..

Doğru olmak, başkasının kazanımlarına göz dikmemek, emesiz kazançlara karşı çıkmak, insanları sevmek devrimci ruhun gereklilikleridir. Doğuştandır, sonradan edinim değildir..

O dönemin devrimcilerin çoğu devrimciydiler, devrimci olarak doğmamışlardı..

Biraz megolamanca olacak ama devrimci ben'im..!

 
Toplam blog
: 2327
: 450
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

25.05.1960 doğumlu. Üniversite terk. Müzik, seyahat ve tiyatro sever. Antalya Devlet Tiyatrosu'nd..