Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '07

 
Kategori
Sinema
 

Deniz Tanrısının öfkesi: "Poseidon'dan Kaçış"

Deniz Tanrısının öfkesi: "Poseidon'dan Kaçış"
 

"Böyle dedi yığdı bulutları üst üste bir anda allak bullak etti denizi, üçlü yabasını tutuyordu elinde..." Homeros Odysseia'da böyle anlatıyor Poseidon'un gazabını. Biz bir de filmdekilere bakalım: Yılbaşı gecesidir ve Kuzey Atlantik denizinde seyir halinde olan lüks yolcu gemisi Poseidon'da eğlenceler başlamıştır.

Türünün en güzel örneklerinden olan Poseidon'un yirmiden fazla katında 800 kamara ve 13 yolcu güvertesi bulunmaktadır.

Bu gece, geminin çok sayıda yolcusu yeni yılı şık bir şekilde karşılamak üzere muhteşem Ana Balo Salonu’nda toplanmıştır. Onlar şampanya kadehlerini kaldırırken, Kaptan Michael Bradford, orkestranın çalmakta olduğu Auld Lang Syne adlı şarkı eşliğinde bir konuşma yapmaktadır.

Bu esnada, köprüde, Birinci Subay bir şeylerin yanlış gitmekte olduğunu sezer. Ufku taradığında, dev dalgayı görür; otuz metreyi aşan bu muazzam su kütlesi inanılmaz bir hızla üstlerine doğru gelmektedir. Darbenin şiddetini azaltmak üzere dümen kırmaya çalışsa da, artık çok geçtir.

Dalga olağanüstü bir güçle iskele tarafına çarparak, gemiyi alabora eder. Yolcular ve mürettebat hızla savrulurken, parçalanan eşyalara hedef olurlar; camları kırarak içeri dolan suya kapılırlar. Kolonlar çöker; patlayan gaz boruları yangınlara neden olur; ışıklar söner ve geminin büyük bir kısmı karanlık ve kaosa teslim olur.

İlk panik atlatıldıktan sonra, su seviyesinin altında kalan Balo Salonu'nda sağ kalmış birkaç yüz kişi bir araya gelir. Kontrolü ele alan kaptan orada kalıp kurtarılmayı beklemeleri gerektiğini söyler. Ama profesyonel bir kumarbaz olan Dylan Johns şansını denemeye karar verir. Emirleri hiçe sayarak, kendini kurtaracak bir yol bulmak üzere Balo Salonu'ndan çıkmaya hazırlanır. Dokuz yaşındaki Conor, Dylan'a kendisini ve annesi Maggie'yi de beraberinde götürmesi için ısrar eder.

Peşlerine kızı Jennifer ile nişanlısı Christian'ı arama çabasındaki Robert Ramsey de takılır. Saatler önce nişanlandıklarını babaya söylemeye cesaret edemeyen genç çifti şimdi çok daha ciddi zorluklar beklemektedir.

İnsanları peşine takmaktan hoşlanmayan Dylan isteksizce de olsa küçük gruba geminin yukarılarına doğru öncülük eder. Aşağıda beklemektense onlara katılmayı yeğleyen üç kişi daha vardır: Çekingen bir kaçak yolcu, yaşama isteğini yeniden keşfeden intihar eğilimli bir adam ve gemiyi çok iyi bilen genç bir garson.

Gemi batmaya devam ederken, yüzeye çıkmak için mücadele etmeye kararlı grubun, labirenti andıran bu yerde yollarını bulmaları gerekmektedir. Çıkmazlarla ve tırmanışlarla dolu bu dikey yolculukta, grup üyelerinin arasında hızla bir bağ oluşur. Ayrıca, anlaşılır ki güven hayati önem taşımaktadır.

Geçen yaz ülkemizde de gösterime giren Wolfgang Petersen'in yönettiği ve senaryosunu Paul Gallico'nun romanından uyarlanan Paul Attanasio, Akiva Goldsman, Mark Protosevich'in birlikte yazdıkları Poseidon, 70'li yılların "felaket filmleri akımını" başlatan 1972 yapımı "Poseidon Adventure"ün yeniden çevrimi. Ancak tam bir yeniden çevrim değil... 2006 filminin merkezinde bulunan karakterler, bambaşka dünyalara ait yepyeni insanlar.

Sonat Ece Kaya güzel yazısında şöyle demiş: "Wolfgang Petersen'in Poseidon Adventure'ü günümüze uyarlamaktaki amacı, "dev dalgayla alabora olan gemi" temasını, 1972'deki filmde teknoloji yetersiz kaldığı için kullanılamayan efektlerin yardımıyla daha gerçekçi ve göze çarpıcı bir şekilde seyirciye sunmaktı. Film bu açıdan başarılı denilebilir. Gemi içi sahnelerde gerçek dışı diyebileceğimiz bir şey görmüyoruz, geminin dönüşü batışı sallanıp yuvarlanışı bize olduğu gibi yansıtılıyor her ne kadar okyanus sahnelerinin bilgisayar işi olduğu birazcık belli olsa da. Film, insanların dikkatini hikayeden, sözle anlatılandan çok gözle görülene çekecek bir biçimde kurgulanmış. Diyaloglar az ama öz, anlatılan uzun bir hikaye yok, karakterler hakkında bildiklerimiz minimuma indirgenmiş. Bunun yerine kaza ortamına, varolan felakete odaklanılmış ve su, ateş, elektrik, savrulan dev eşyalar gibi felaket araçlarının insanoğlunun acizliğini vurgulamak için oluşturdukları armoni ön plana çıkarılmış. Film aslında doğaya karşı insanın mücadelesini işliyor. Prehistoryadan beri var olan o mücadeleye değinirken, zorluklar karşısında pes etmeme ve yılmadan çıkış yolu bulmak için çabalama dersi veriyor. İnsanı zor anlarda kurtaracak şeyin diğer insanlarla yardımlaşma ve dayanışma olduğunu vurguluyor. Bu sırada felaket sırasında zengin fakir genç yaşlı herkesin aynı olduğunu anlatıyor, artık protokolün değil gerçek duyguların, doğallığın var olduğu bir dünyaya götürüyor bizleri.

Petersen "Tüm dünya baş aşağı dönse siz ne yapardınız? Cesur bir lider mi olurdunuz, başkasının peşinden giden mi? Paniğe kapılır mıydınız? Vazgeçer miydiniz, yoksa sonuna kadar gider miydiniz?" diye soruyor ve böylece herkesin felakete gösterdiği farklı tepkilerden yola çıkarak bir kişilik skalasını gözler önüne sermeye çalışıyor. Tabii birçok felaket filminde olduğu gibi burada da dini motiflere değiniliyor ve felaket karşısında erkek kas gücü, bir çeşit Herkül kahramanlığı olmazsa olmaz bir şart gibi izleyiciye sunuluyor." [*]

Dev gemi hızla batarken, içinde kalanların cehennem azabı yaşadıkları bir ortamda, hayatların da ters düz oluşunu en iyi şekilde yansıtmak isteyen yönetmen, oyunculardan mümkün olduğu kadar inandırıcı oynamalarını istemiş: "Tam bir gerçeklik duygusu yaratmak istiyordum. Rol kesmekle veya film starı tavrıyla ilgisi olan her şeyi bir yana bırakmalarını, oldukları gibi davranmalarını istedim."

" ‘Bir felakette, hayatın normal düzen ve kurallarının ortadan kalkmasıyla, insanların gerçek yüzlerini görüyorsunuz’ diyen yönetmen, sözlerini şöyle sürdürüyor: ‘Ölüm-kalım kararları bir saniyede veriliyor. İnsanların aşırı durumlarda nasıl tepki verdiğini ve nasıl davrandığını gördüğünüzde, hangi kumaştan yapıldıklarını anlıyorsunuz’.

Petersen, Poseidon’ın yolcularının belli bir noktaya ulaşmak değil, yolculuğun ve lüks geminin tadını çıkarmak isteyen insanlar olduğunu ifade ediyor: ‘Poseidon yolcuları kutlama için orada bulunuyorlar. Yılbaşı gecesi olduğu için hepsi son derece şıklar ve eğlenmeye hazırlar. Herkesin gelecekle ilgili planları var’. Aslında, saat gece yarısını vurduğunda, gemi mürettebatı bile, konukların yeni yılı karşıladığı Büyük Balo Salonu’nun dışındaki koridorlar ve mutfaklarda bir dakika için de olsa kendi küçük kutlamalarını yapıyorlar.

Yönetmen bir sonraki anı şöyle tanımlıyor: ‘Birden bire dev bir dalga yiyorlar ve her şey baş aşağı dönüyor. Tavandan bir şeyler sarkıyor, düşüyor, duvarlara çarpıyor ve gaz kaçakları, buhar, duman ve alevler etrafı sarıyor. Bir anda bütün hayatınızın değiştiğini ve akıl almaz bir şeyle karşı karşıya olduğunuzu düşünün. Hiçbir şey olması gerektiği yerde değil ve yön duygunuz tamamen kaybolmuş durumda. Ortalık kıyamet yeri gibi’. " [**]

Petersen hem "Kusursuz Fırtına" (Perfect Storm) hem de "Truva" (Troy) filmlerinden felaketlere alışık.

Yaklaşık 140 milyon dolar harcanan, aksiyon sahneleri ve heycanı bir an bile dinmeyen bu film, aksiyon severleri mutlu edecek gibi... Üstelik facianın büyüklüğünü göstermek amacıyla iç mekanların hem düz hem de kaza sonrası baş aşağı halleri gerçek kopyalarına uygun olarak hazırlanıp çekildiği göz önüne alnırsa...

[*] Sonat Ece Kaya, http://www.film.gen.tr/film.cfm?fid=1679
[**] http://www.ntvmsnbc.com/news/375762.asp

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..