Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '08

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Deniz

Deniz
 

Hayat bazen sizi tuhaf insanlarla tanıştırır. Beni de tuhaf bir kediyle tanıştırdı…

Onun hikayesi sokakda doğmakla başladı. Belki böyle olmadı ama ne bileyim işte bilmediğim bir geçmişi var onun, ben böyle bir geçmiş düşledim onun için dili olsa anlatırdı elbet. Onun bildiğim zamanı ise onun acısını yaşadığı ilk günle başlıyor ne yazık ki.

Sapsarı şirin bir yavruydu, kardeşlerinin içinde en yaramazı, en meraklısı oydu. Beş kardeşin en ufağı olarak dünyaya geldi o. Annesi sarı siyah yer yer beyazları olan birisiydi, babası ise İstanbul un bu merhametli semti Selamiçeşme’nin en bir kabadayı sarmanıydı. (O nu bazen görüyorum yolda kesin o dur diyorum, aynı bakış var ne garip.) O en ufak olmanın hep arkada kalmasını yaşadı. Annesinin memesine kız kardeşlerinin patilerinden hep geç yetişti. Annesi temizliğe başladığında hep o en son yalandı.
Etrafı ilk o keşfe çıktı, yemeğe geç kalabilirdi nasılsa. Ama etrafta o kadar çok şey vardı ki ilgisini çekecek. O ufacık kutudan ilk o kafasını dışarı uzattı.

Bir gün karşısında bir canavar duruyordu… Annesi hep uyarmıştı onu canavara karşı. Canavar çok acımasız olabilirdi, sever gibi görünüp aniden onu kaldırıp atabilirdi ve çok canı yanabilirdi.
Ama… Bu canavar… Bu ona çok güzel kokan bir şey uzatıyor ve çok güzel sesler çıkartıyordu.
Ama canavardı o işte, annesinin onlara hep anlattığı gibiydi. Kocamandı, ön patileri kısa arka patileri ise daha uzun ve arka patileri üzerinde duruyordu. Tüyleri ise hiçte onların ki gibi göz alıcı değildi.
Ama…
Ama çok güzel kokuyordu canavarın uzattığı şey.
Ama çok güzel sesi vardı canavarın
- Gel pisicik, gel benim miniğim, bak mama al bakayım.
O güzel kokan şeyi yuvalarının hemen önüne bırakıp geri çekildi. O bir şeye, bir canavara baktı.
- Hım, bir koklayıp ve hatta tadına bakıp geri kaçabilirim yeterince uzak. Diye düşündü, usulca şeye doğru yaklaştı bir yandan da canavarın hareketlerini izliyordu. Canavar hiç hareket etmedi. O iyice şeye yaklaştı, bir parça ağzına aldı ve hemen ağzına aldığı ufak parçayla yuvasına kaçtı.
-Hım bu ne kadar lezzetli bir şey… Annemin sütü bile bu kadar güzel değil.
Tekrar dışarı çıkıp bir parça daha hatta hepsini yemek içini kemiriyordu dışarı çıktı, canavar hala oradaydı ama hiç hareket etmemişti. Gene usulca yaklaştı şeye ve büyük bir iştahla yemeğe koyuldu. Kardeşleri yuvanın ağzında kocaman gözlerle onu izliyorlardı. Ondan cesaret alıp onlarda şeye doğru yaklaştılar –nasıl olsa anneleri yoktu onlara kızamazdı- Hepsi şeye büyük bir iştahla yumuldukları sırada canavar ön patilerini uzattı ve bir anda onu yakalayı verdi.
-Sonum geldi diye düşündü; kalbi hızla atıyor avazı çıktığı kadar bağırıyor, ama canavarın patilerinden kurtulamıyordu. O an bir şey oldu, canavar onu iyice yukarıya gözlerinin ta oraya kadar kaldırıp gözlerinin içine baktı. O gözlerde hiç de kötülük yoktu, bilakis o kadar yumuşacık bakıyordu ki ona, ve öbür patisi ile kafasına o kadar güzel dokundu ki, aynı annesi gibiydi dokunuşu.
“Canavar hiç de annesinin anlattığı gibi kötü değildi. Kardeşleri o sırada yuvalarına çoktan kaçmışlardı.”
Zamanla canavarla bir tek o ilişki kurdu, kardeşleri hep kaçtılar ve annesi ise ona tüylerinde canavarın kokusu olduğu için bir daha hiç dokunmadı. Bir gün anneleri onları terk etti kardeşlerin hepsi ise kendi kaderlerini yaşamak için bir takım kokuların peşinden gittiler. O ise orada kaldı, artık iyice büyümüştü. Canavar onu hiç terk etmemiş her gün ona aynı saate gelip o güzel şeyden veriyor o ise onun arka patilerinde dolanıyor, canavar onu annesini hatırlatır gibi başını okşuyordu.
Başka canavarlar da tanıdı bu arada onlarda onu hep sevdiler ve o bu sevgiden hep memnun kaldı ta ki o güne kadar.
Bir gece hiç tanımadığı başka canavarlar daha geldi, ona ilgi gösterdi. O ise yine sevileceğini sanarak onlara yaklaştı. Kendini bu canavarların patilerine bıraktı. Canavarın elinde gecenin karanlığında parlayan bir şey vardı bilemedi. Birden o parlak şeyin soğukluğunu gıdısında hissetti. Çok soğuktu ürperdi, birden canı çok yandı gıdısı çok ama çok açıyordu çırpındı canavarın patisinde. Canı çok açıyordu tırnaklarını canavarın patisine geçirdi. Canavarın da canı acıdı ve patisini gevşetti bunu fırsat bilip patisinden kurtuldu.
Canı çok acıyordu ama çok, ne olmuştu bilmiyordu tüyleri kıp kırmızı olmuştu sıcak bir kırmızılık yaladı, çok canı acıyordu bağırmaya başladı. Hiç sesini böyle duymamıştı sesi karanlıkta yankılanıyordu. Başı o kadar ağırlaşmıştı ki artık harekette edemiyordu… Gözleri ile etrafına son kez baktı göremiyordu hareket edemiyordu. Annesinin –canavara güvenme canavar canını acıtır dediğini hatırladı hatırladığı son şey bu oldu o gece…

İşte onun tam iki yıl sürecek ikinci serüveni böyle başladı. Sevgili dostum Lale ile onun tanışmaları bu olaydan sonra oldu. Ona hep yemek taşıyan canavar yani semtin hayvan! dostu teyzesi onun gecenin içindeki miyavlamanın ötesindeki adeta böğüren sesini duyup Lale ye yetiştirmiş ve Lale ise asla bir hayvan! nın ölmesine izin vermeyecek veteriner olduğu için ona gereken ilk operasyonları uygulamış. Ancak çok fazla kan kaybettiği ve yarasının oldukça derin olması nedeni ile o oldukça fazla sayıda operasyon yaşamak zorunda kalmış ve her operasyon sonrasında insanlara! Güvenini iyice yitirmişti.. İki yıl bir veteriner kliniğinin en kuytu yerlerinde yaşadı.
Bir gün karşısına küçük bir insan yavrusu çıkageldi. O kadar güvensiz yaşamıştı ki ve o o kadar güvenmek istiyordu ki…
İnsan yavrusuna doğru ilerledi, yavru durdu ona baktı. Aslında korktu, babasına baktı çaresizlikle. Fakat babası hiç de onun korkusunu görmüyordu. Bir kez daha ona doğru yaklaşan kediye baktı. Ne var ki sadece bir kedi ne yapabilir ki…
Ona doğru yaklaştı, korktuğunu hissediyordu. Öğrenmişti korkunun bir kokusu olduğunu ve bu insan yavrusu korkuyordu. Korkma benden demek istedi ama insanlar duymazlar ki denileni dedi kendine. Ama bu insan yavrusu korkuyla sevgi de kokuyordu ve o sevginin kokusunu da öğrenmişti.
Belki öne çıkarak, belki acı ile geri durarak öğrenmişti kokuları ama aldatmıyordu artık kokular onu. Ben öldüm, sevgiyi var sanırken diye düşündü.
İnsan yavrusuna yaklaştı, yavru hiç hareket etmedi. O yavruya iyice sokuldu, dokunduğunda yavruda korkunun kokusu değil sevginin kokusunun egemen olduğunu hissetti.
- Baba…
- Baaak
- İnanmıyorum Sarı…
- Ne oluyor Lale
- Sarı ilk kez biriyle temas kuruyor o artık kendine bir insan edindi…
- Baba, ne olur bizim evimize gelsin…
O günden beri sarı bizle, yeni adını o insan yavrusu koydu. “Deniz”. Seçtiği insanlarla ve dokunmanın sevmenin ne olduğunu bize her gün değişik sürprizlerle öğretiyor.


 
Toplam blog
: 97
: 635
Kayıt tarihi
: 04.01.07
 
 

öylecene yazmak istiyorum... Hepsi bu. ..