Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '15

 
Kategori
Köpek Psikolojisi
 

Denizde sahibini arayan köpek

Denizde sahibini arayan köpek
 

GOLDEN


Güneş tenimi iyice ısıtınca okumakta olduğum kitabı çantama koyup, serin sulara kendimi bıraktım. Her sabah erken geldiğim sahil dolmaya başlamıştı. Deniz düne nazaran çarşaf gibiydi. Su berraktı, dipte balıklar yüzüyordu. Balıklarla yüzmek, akvaryumun dibinde kulaç atmak gibiydi.
Bu kez içimden "Dün 120 kulaç attım, bugün beş kulaç ekleyeceğim, " diye kara verdim. Başladım içimden -her soluk alıp vermede-  saymaya; "bir... İki... Üç... Dört... Beş... Altı..." 80'inci kulaç atmıştım ki arkamdan çığlıklar yükseldi! Başımı çevirip ne olduğunu anlamaya çalıştım. Acaba biri mi boğulmuştu? Uğultu şeklinde havaya yayılan  insan seslerinden seçebildiğim konuşmalar kulağıma çalınmıştı:
- Eyvah köpek kadını takip ediyor...
- Galiba sahibi...
- Her ikisi de çok açıldılar...
Duyduğum seslere kulak verince kulaç atmayı bırakıp, "neler oluyor yahu!" diye arkama bir baktım ki ne göreyim!??
Kafamın iki katı büyüklüğünde bir köpek tam arkamda bana yetişti yetişecek. Hızla yüzüyor. 
Sağıma soluma baktım, bana en yakın kişi en az 50 metre ötemde yüzmekteydi... Önce ne yapacağımı, nasıl davranacağımı hızla düşündüm:
"Köpek golden cinsiydi ve omuzlarıma dinlenmek için abansa beni batıracak, nefes alamazdım. Boğulma riskim vardı."
"En iyisi ön iki ayaklarını tutup suyun üzerinde dinlenmesini sağlamaktı."
Bu arada sahildeki herkes ayağa kalkmış bizi izliyordu. Sağımda solumda yüzen insanlar korkuyla yüzerek kaçışıyorlardı. 
Köpeğinse soluklarını duyuyordum, çok yorulmuş, ağzından beyaz köpükler saçmaktaydı.

*

Tüyleri kızıldı. Bana öyle yaklaşmıştı ki -kaygılı bakışlarım- onun her hareketini takip ediyordu. Bir yandan da aklımı kuşatan düşüncelerim yürek atışlarımı hızlandırıyordu:

 “Ya beni ısırırsa,”

“Ya kuduz mikrobu taşıyan bir hayvansa,”

“Yok, canım, kuduz virüsü almış hayvanlar sudan korkarlar; bu hayvan sahibini denizde kaybetmiş, onu aradığı belli…”

Hani insanın yüreği üç buçuk atar ya, işte ben aynı o durumdaydım. İçimden geçenler korku, şaşkınlık, telaş, panik, vb gibi karışık duygulardı. Ve hopp omzuma ilk patisi değdi, henüz yeni kızarmış cildim hayvanın tırnağı ile çizilmişti. Canım yandı. Tuzlu su kısa sürede acıyı aldı.

- Dur oğlum, yavaş ol! Ver elini bakayım bana. Hah şöyle…

Hayvanın soluğu yüzüme değmişti. Pis kokuyordu. Sürekli yüzme modunda olduğundan ön patileri omuzlarıma değdi değecek gibiydi. Korka korka bir patisini yakalamıştım. Ama o da ne! Hayvan korkumu hissetmişti sanki. Patisini ellerimden kurtardığı gibi benden hızla uzaklaştı. Açık denize doğru yüzmeye başladı. Bendeki kısa soluklanması ona kâfi gelmiş olmalıydı. Dayanamadım; iniltiyle ona doğru seslendim:

- Hayırr, hayırrr!... Sakın gitme orayaaa… Boğulacaksın...!

Beni tınmıyordu bile. Telaşlı telaşlı açığa doğru yüzüyordu. İçim kıyılarak söylendim:

- Hay yarabbim, bu zavallım kimi arıyor böyle?

Hemen arkamdan bir ses, sesli düşünceme yanıt vermişti.  Konuşan orta yaşlı bir beydi.

- Herhalde köpek tekneden düştü; sahibi de bunu fark etmedi. Hayvan bu nedenle açık denize doğru gidiyor…

- Ah kıyamam ya! Baksanıza çok açıldı… Onun için bir şey yapamaz mıyız? Boğulacak zavallı…

Kızıl renkli golden cinsi köpek bizden epey uzaklaşmıştı. Dikkatimden kaçmayansa bakımlı, iri yarı köpeğin boynunda hakiki deriden yapılmış, nazar boncuklu bir tasması vardı. O açık denize yüzerken -sıklıkla- başını sağa sola çeviriyordu, o anda onun sahibini aradığını anladım. Ne yapacağımı bilemedim.

- Birisi belediyeye bildirmeli, bu böyle olmaz, hayvan ölecek, dedim ve hızla kıyıya doğru kulaç atmaya başladım.

Kıyıya soluk soluğa vardığımda meraklı kalabalıktan uğultulu sesler yükseliyordu.

- Bak kadının köpeği imiş, onu takip ediyor…

Hemen arkama baktığımda köpeğin kıyıya yaklaştığını gördüm. O an nasıl sevindiğimi hangi sözcük resmedebilirdi ki?

- Gel bakalım sen, beni epey korkuttun, der demez hayvan kıyıya soluk soluğa çıktı.

Yorgun düşmüştü. Kızıl tüylerindeki deniz suyunu silkeleyip kendisini kumlara bıraktı. Sırtüstü yuvarlandı kumlarda. Sevinçli halini kuyruğunu hızlı sallayışından anlıyordum. Lakin sevincimiz kursağımızda kaldı. Neredeyse benim boyumda olan iri yarı köpek, bir anda sulara tekrar daldı ve açık denize doğru yüzmeye başlamaz mı?

Çantamdaki telefona uzandım.

- Bu böyle olmaz, bir şeyler yapmalıyız, dedim ve güneşten ekrandaki numaraları seçemiyordum. Meğerse zabıta yerine jandarmayı aramışım. Telefondaki nöbetçi jandarma; “153’ü arayın zabıta hemen gelir” dedi.

Bu arada golden hala açığa doğru yüzmekteydi. Kıyıdaki meraklı kalabalıksa sadece izleyiciydi. Hepsi aynı düşünceyi sesli olarak birbirine iletiyorlardı:

- Yazık, köpeğin sahibi boğulmuş olmalı bu yüzden açığa doğru yüzüyor, belli ki sahibini arıyor…

*

153’ü çevirdiğimde bant ses çıkmıştı. Tam kapayacaktım ki, “153 zabıta, buyurun size nasıl yardımcı olabilirim?” diye memurun sesini duyduğumda yaşadığımız olayı kısaca özetledim, adresi verdim. Yanımda güneşlenen bir kadın;

-          Boşuna aradınız, gelmezler.

-          A a, neden ki?

-          Doğuda askerlerimiz ölüyor, kimse bir şey yapmıyor da denizde boğulacak bir köpeğe mi gelecekler?

-          Haklısınız, dedim ister istemez.

Bu arada köpeğin peşine kıyıdaki centilmenlerden bir kaçı cesaretlenmiş suya atlamışlardı. İki genç hızlı kulaç atarak köpeğe doğru yüzmeye başladı. Biraz rahatlamıştım.

Farlı bir kareyi izliyorduk şimdi de. Kendisine doğru yüzdüklerini anlayan köpek, geriye doğru döndü; o gençlere doğru yüzmeye başladı. Gençler bu kez de gerisin geriye, yani kıyıya doğru yüzmeye başlayınca golden onları izledi. Kıyıya birlikte çıkınca kıyıdaki insanlar “çok şükür” dediler.

Golden’a doğru koşup tasmasından yakaladım. Öyle ya, zabıta benim telimi kaydetmişti, adımı almışlardı. Gelirlerse “hani nerede denizde boğulacak köpek?” diye sorduklarında ne yanıt verebilirdim ki?

Köpek tasmasından tutmama izin verdi. Uysal uysal beni takip etti. Sergimin olduğu yere geldiğimde hiç beklemediğim bir şey yaptı.

*

Kumları üzerime arka ön ayaklarıyla iteklemeye başladı. Saçlarım, yüzüm gözüm, vücudumun her tarafı kum fırtınasına kapılmış gibiydim. Islak tenime yapışan kumları elinin ayasıyla tenimden uzaklaştırmaya çalıştım. Nafileydi bu çabam. Zamkla yapışmış gibiydi kum tanecikleri. Elimden tekrar tenime yapışıyordu. Nasıl olsa az sonra yeniden denize girer arınırım, düşüncesiyle -kumlardan kurtulma çabamdan- silkelemekten vazgeçtim sonunda.  Ama aklım sır almıyordu bu akıllı köpek –neden böyle davranmıştı?- onun bu hamlesini çözmeye, anlamaya çalışıyordum.

Ayağa kalkıp tasmasından sıkıca çekiştirdim:

- Yapmaaa, Hayıırrr..!

Bir yandan da onu sesime yerleştirdiğim kızgınlık rengiyle paylıyordum. Aniden durdu. İki patisi üzerine başını yasladı. Ağzının her iki kenarından beyaz beyaz köpükler akıyordu kumlara. Endişeyle onu izliyordum. Gözleri hüzünlüydü, suçlu bir ifade yerleşmişti o gözlere. İstese bir hav havla veya –hıırrr- diye üzerime bir gelse en az on adım yerimden sıçratırdı beni.

Onun masum, alıngan bakışlarına dayanamadım;  yanına çömeldim. Başını okşamaya, gıdığını kaşımaya başladım. Parmaklarım iri başında, kalın boynunda dolaşırken onun mayıştığını gözlemliyordum. Başımız meraklı kalabalıkla gölgelenmişti. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Arada biri yaklaşıp,

- Çok güzel bir köpekmiş, sizin mi? Diye soruyordu. Bende onlara gülümseyerek;

- Hayır, benim değil, sahibini denizde arayan evcil bir köpek, diye yanıt veriyordum.

Köpeğin ihalesi bana mı kalmıştı?

Gözüm hep plaj yolundaydı.

Hani nerede kalmıştı zabıtalar?

Yaşasaydı Develi’den babam gelirdi yahu!

Bu ne aymazlık, umursamazlıktı!

Ben böylesi sinir kat-sayımı yükseltirken olan oldu yine! Köpek ağzını bileğime doğru yaklaştırdı, hafiften “hırr” diye ses çıkartıp sırt üstü kumlara yatıp debelenmez mi?

Allah’ım bu nasıl bir köpekti böyle? Kumlar güneş gözlüğüme yapıştı, ağzım burnum kum içinde oldu. Ben “öf, püf” diyerek havaya uçuşan tüy ve kumları üflerken elim tasmadan kurtuldu. Ve golden yeniden denize doğru dörtnala koşturdu. Haydaa, yine açığa doğru hızla yüzmez mi?

Yanımda güneşlenen kadın bu kez;

- Boş verin, siz zaten yapacağınızı yaptınız. Bundan sonrası Allah’a kalmış. Yalnız bacağınız kanıyor,  mikrop kapmasın! Bence denize girin, tuzlu su iyi gelir.

- Hay Allah, farkında değilim! Ne zaman oldu bu?

- Köpeğin tırnakları…

Kadının uyarısıyla sol bacağımdaki sızıyı aynı anda duyumsadım. Demek golden tepinirken tırnaklarıyla bacağımı da çizmişti. Denize daldım.  Biraz yüzüp, kıyıya çıktım. Artık köpekle ilgilenmeyecektim. Zabıtalar da gelmemişti. Ben mi sorumluydum bir tek? Herkes sorumluydu. Böylesi düşüncelerle aklıma /yüreğime fren yapıyordum. Ama bir yandan da açığa doğru yüzen köpekteydi gözlerim…İlginç olan neydi biliyor musunuz?

153, hiç mi hiç umursamadı…

156, kediyle köpek bizim işimiz değil zabıtanın, dedi…

İnsanlar, bir filmi izleyen seyircilerdi…

Ve bir kadın koşup yanımıza geldi: Güneşten korunmak için ellerini alnına doğru siper yaptı: Halen açığa doğru yüzmekte oaln köpeğe bakarak konuştu:

- “O köpeği de sahibini de tanıyorum,  adam kör kütük sarhoştu.. Sabah erkenden denize açılmıştı, “ dedi…

 

Emine PİŞİREN

04.08.2015-ALTINOLUK

 
Toplam blog
: 141
: 1282
Kayıt tarihi
: 02.11.08
 
 

Kayseri- Develi doğumluyum. İlk- orta- lise ve üniversiteyi istanbul'da bitirdim. Kültür Bakanlığ..