- Kategori
- İlişkiler
Denize mektup..
Hayat akıp giderken bir yerlerinden tutup yakalamak gerekiyor..
Kırıklıklara aldırmadan belki de. Sessisleşen çığlıkları duymaya çalışmalı insan .
Yalnızlık duvarının ardındaki kalabalığa, ulaşmaya çalışmanın verdiği çaba. Yoruyor belki de insanı gizliden.
Hep " yarın daha güzel olacak " diyebilmek. Hatalarda doğruluk payı aramak.
"Dün de bir yarın değilmiy di " ? diye düşünmek .
Sevgileri yarınlara bırakmadan yaşamayyı kural sayan yüreklerin isyanını duyabilmek.
"Ben kimim, neredeyim ,nerede yanlış yaptım" içsel hesaplaşmalarını yaşarken, kimsesiz kendinsiz kalabilmek.
Umudun tükenmediği, ama umutsuzluğun hep kucak açtığı zamanlar. Kısacık ama upuzun öyküler.
Bir öykü düşlüyorum usumda.
Kadın öyle mutlu ki. Sevdiği adam hep onu düşünüyor. Hep onu seviyor. Güzelliğini dile getiriyor her seferinde.
Cümlecikleri hep aşk üzerine. " seni seviyorum. sensiz yapamam " diyor. Deniz kıyısındaki midye kabuklarını topluyorlar beraberce.
Ceplerine dolduruyorlar. İçine sinmiş yosun kokusunu içlerine çekiyorlar beraber.
Güneşin batışında, ayışığında şarkılar dinliyorlar. Nazlı nazlı esen rüzgar eşlik ediyor bu mutluluklarına.
Kadın güven içerisinde. Sevdiği adam onu önemsiyor. "beni hiç bırakmayacak" derken omuzunda.
Yıllar geçiyor. Bebekleri oluyor. Adam yine çok şevkatli. Mutlular. Hüzün ve keder uğramıyor evlerine hiç.
Sonra bir gün adam eve geç kalıyor. Kadın telaşlanıyor. Küçük bebeği kucağında "kesin başına bir şey geldi " diye ağlamaya başlıyor.
Telefonuna ulaşamıyor. Yorgun düşüyor pencere kenarında beklemekten.
Sessizliklere bürünüyor.
Gün ağarıyor. Adam yok. Haber yok.
Kapı çalıyor acı şekilde. Acıyı hissediyor kapıya ilerlerken.
Bir polis memuru "... eşinizmi " diyor. Kadın o anda "hayır " demek istiyor garip bir şekilde.
Bir yanlışlık olmasını diliyor içinden.
Kuçağında küçük bebeği ile morgun kapısında beklerken içi ürperiyor kadının .
"yanındaki bayanla birlikte geçirdikleri trafik kazasında ikiside öldü" diye yazılan polis raporuna bakıyor sessizce.
Yanlışlıkları sıralıyor beyninde. Yüzü tanınmayacak halde olan kocasını tanıyamıyor.
Günler geçiyor. Yanındaki kadınla yıllardır beraber olduğunu öğreniyor.
Sevgisi kine dönüşüyor belli belirsiz.
Kucağındaki küçük bebeği büyüyor. Kadının da kini.
Yalanları geliyor kocasının aklına. "seni seviyorum.senden başka hiç kimseyi sevmedim" !
Dirilmesini istiyor kadın. Öfkesini haykırabilmek istiyor yüzüne.
Büyüyorlar küçük bebeği,kini,öfkesi..
Mezarına ziyarete gitmiyor yıllarca.
Sonra bir gün bir mektup geliyor uzak diyarlardan.
"Seni çok sevdim. Ama onuda sevdim. Senden ayrılmak istemedim. Ve ondanda. Lütfen beni affet ! "
Kocasının el yazısı !..Anlayamıyor kadın. "Kim bu ? O ölmedimi ? " Soruları büyüyor kafasında.
Tarihe bakıyor . Geçen hafta atılmış .
Peki kimdi o yüzü tanınmayan ceset !
Mektubun geldiği yeri araştırıyor. Mektup yazıyor kadında o meçhul adrese.
Cevap geliyor. "Beni , bizi unut ! Artık dönemem. Ben ölmedim. Benden nefret etmeni istediğim için kaçtım" yazıyor mektupta.
Kadın nefret edemiyor. Daha farklı bir tutkuyla çabalıyor sevdiği adamı bulabilmek için.
Kucağındaki bebeği kocaman artık.
Babasını soran çocuğa " çok uzaklara gitti " derken kendiside inanıyor buna.
Deniz kıyısına gidiyor. Midye kabukları topluyor. Bir şişe buluyor . Sevdiği adama söyleyemediği herşeyi yazıp
şişenin içine yerleştiriyor. Salıveriyor denize.
Bir aşk ve öfke mektubu oluyor bu !