Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '17

 
Kategori
Öykü
 

Denizin Kıyısında...

Denizin Kıyısında...
 

 

 Selami ile dalgakıranın en ucunda taşların üzerine oturmuş konuşuyorlardı. Issızdı ortalık. Yüzleri denize dönük, yüzlerinde denizden yansıyan ışık, ikisinin de uzak bakışlı gözlerinde mavi bir hüzün. Mavi bir sessizlikti deniz. Sessizliği Selami bozdu.

-Hiç yalnız kaldığın oldu mu?

-Çok...

-En çok ne zaman?

-Etrafım insanlarla dolu iken...

-Anlamadım, nasıl yani?

-Kalk gidelim. Hiç işte...

 Deniz mavi bir tül gibi kırışıksız göz alabildiğine uzanıyordu uzaklara. Kalktılar. Yürürken konuşuyorlardı.

-Bak; hayat deniz gibidir. Böyle mavi ve kıpırtısız uzanırken ne kadar güzel değil mi? Ya fırtınada, işte o zaman benzer asıl hayata. Ve işte asıl o zaman görmek istersin yanında adamları.

-Nasıl yani?

-Hiç işte...

 Güneş bulutların arasından sıyrılmış, ufukta deniz ve göğün ayrılmaz gibi durduğu yerde mavi kızıl, eflatun bir renk cümbüşü başlatmıştı. Yürüyorlardı. Kumda ayak izleri ıslak, gölgeleri sağ yanlarında uzamış...

-Bak Selami; sağlıklıysan bir yerde iyidir uzun yaşamak, iyidir de...

-Yani...

-Yanisi, sevdiğin her şey er ya da geç birer birer yok olur gider gözlerinin önünde, sevdiklerin, her şey...Sevdiğin her şeyi yitirirsin gün gelir. Kalırsa bir tek sevgileri kalır seninle, bir de içini yakan anıları. Sen çaresizlik nedir bilir misin Selami?

- Amma yaptı be usta. Bizim hayatımız çaresizlikle boğuşmakla geçiyor.

-Onu demedim. Hani deniz hayat gibidir dedim ya, işte o. Bir zamanlar içindesindir hayatın, yani denizin, gün gelir karaya çekilmiş bir sandal gibi kıyısından izlersin. Kumlardaki ayak izleri de silinip gider gün gelir, yitirirsin her şeyi. Buna dayanabilir misin? Neyse boş ver. Yitirsende her şeyi sevgi varsa eğer, o başka bir şekilde mutlaka sana geri döner.

-Usta var ya, sen benim kafamı karıştırmak için varsın sanki. Zaten hasarlı başlamışız bu boktan hayata, bu kırık yaşama...

-İyi ya işte, yaşama yaralı başlamak daha sonraları karşılaşılması kaçınılmaz olan yaralanmalara dayanma gücü verir adama..

-Yani...

-Hiç işte Selami...

 Kumda uzadı gitti ayak izleri. Martı çığlıkları kapladı ortalığı, açıktan geçen bir motorun pata pataları bir de. Sular, iyiden iyi maviden, laciverte ve giderek eflatuna döndü, bulutlarda... Selami önündeki boş bira kutusuna bir tekme savurdu. Kedinin biri koşturdu ardından gürültünün. Sağa döndüler. Gölgeleri önlerine düştü, uzadı. Kimseler görünmüyordu ortalıkta. Yaz uzamış bitiyordu. Sesleri uzaklaştı...

-Hadi gel iki tek atalım Topal'ın orda. Yarım aklımı karıştırdın iyiden be usta.

 Ahmet beyin uzayan kahkahası sönüklendi. Usta diye bilirlerdi onu. Emeklinin biriydi, sonradan gelip yerleşme. Ama ne yapar, ne eder bilmezlerdi. Bir de bu ayyaş Selami'de ne bulduğunu...

 Pencere aralık kalmıştı. Martı çığlıkları ve ışık doldu odaya. Bir de denizin kokusu. Hafif sabah esintisi tığ işi örme perdeyi yavaştan dalgalandırıyor, küçük dalgacıkların oynaşmasında kırılan güneş ışıkları perdenin üzerindeki kuş motiflerini karşı duvara düşürüyordu. Kuşlar sanki bir mavi ışık denizinde dalgalanır gibi yüzüyorlardı karşı duvarda.

 Uzaklarda bir yerde telefon acı acı çalıyordu. Fırladı kalktı yataktan adam.

-Babanız, şeker komasında. Bir merkeze nakletmek lazım, gelseniz iyi olur.

 Selami kumsala çökmüş, başı ellerinin arasında hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. İleride tığ işi örme perdeli evin önündeki ambulans hareket etti. Siren sesi martı çığlıklarını bastırdı,,,

-Noldu lan ayyaş, ne ağlıyon?

-Hiç işte...

 

Akın Yazıcı

19 Eylül 2017/İzmit

 

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..