Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '16

 
Kategori
Deneme
 

Denizin üzerinde süzülen bir martıyım...

Denizin üzerinde süzülen bir martıyım...
 

Denizin üzerinde süzülen bir martı gibi, ağzımda balık, kendime yemeğimi yiyebileceğim bir yer arıyorum. Gözlerim ile gökyüzünden ağaçlara, oradan düzlük ve ovalara doğru bakıyorum. Rüzgarın hışırtısı kanatlarımda dalgalanıyor. Omuzumdan kanatlarımı açmış bulutlar arası süzülüyorum.
 
Evet, adım var mı benim? Bir martıyım ama farklı bir ismim olabilir mi? Richard amca bana ne isim vermişti; hatırlayanız var mı?
 
Evet, Jonathan Levingston...
 
Hatta ne diyordu o kitapta; en yüksekten uçan martı en uzağı görendir...
 
Hatta Martı değildi ama Ferhan Şensoy sırtında taşıdığı kızı için şöyle söylüyordu: Ben senin kadar yüksekte olsaydım, geleceği görürdüm...
 
Evet, yıllardır, yüksekten uça, uça, geleceği görmeye başladım...
 
Balığımı çiğ, çiğ yerken aslında pişirmeden yemenin daha lezzetli olduğu düşüncesi, gözümde canlanıyor. Ah şu insancık Türkler eti öldürmek yerine az pişmiş yeseler, parmaklarını da yiyecekler haberleri yok. Evet, önyargılar bizi öldürüyor.
 
Yaşamımın kalitesini ancak olgun bir kuş olunca algılayabildim. En çok da en yüksekte uçarken gözümle çektiğim fotoğrafları tek, tek hatırlıyorum. O güneşin sıcacık ışığı anlımı ısıtırken, bazen gözümü açamadığımda duyumsadığım hayatım, beni benden alıyor.  Ve hatta bazen kurulanmak üzere güneşe karşı sırt üstü yattığımı hayal ediyorum. Oysa kanatlarım var ve bunu yapmam imkansız. Yine de hayal ediyorum.
 
Sonra, bazen, kuşlar grup halinde kıyıda duraksadığımızda bir koro gibi ondan buna konuşurken yaşamın kalitesini hissediyorum. Hatta, bazen de yalnız uçarken, bir şarkıyı beynime kaydedip zihnimden söylüyorum. Yalnız bir kuş olarak eşimi araken aşağıdaki şu şarkı beynimde:
 
Sarah Brightman- This Love;  https://www.youtube.com/watch?v=ItfyuQCl7w0
 
Bu aşk...
 
Evet, bu aşk
 
Zannediyorum yeniden aşık olacağım...
 
Aşk deyince kendimi hiç martıymış gibi hissetmiyorum çünkü biz martılarda, insanlardan farklı değiliz.
 
Bunca yıldır havada uçarken bir kartalmışçasına yalnızdım. Belki de kendimi hiçbir zaman martıymış gibi hissetmemin sebebi de budur. Ama bu benim için kaçınılmazdır çünkü aşk ve daha çok öğrenme aşkı, beni öyle yalnızlaştırdı ki kendimi hiçbir komune yakın hissetmeyişim de bu yüzden! Ben ve onlar artık aynı dili konuşmuyoruz.
 
Aşk konuşmadan, paylaşmadan anlaşılır mı?
 
Ses, koku, ten, aşkın hangi parçaları? Yoksa kanatlarımızı birbirimize çarpıp gagalarımızı değdirdiğimizde her şey bitiyor mu? Belki öpüşürken böğrümüzden birbirimizi besleyeceğiz, tıpkı çocuğumuzu besler gibi?!
 
Dün bir kitap okuyan adamın sayfasında şöyle yazıyordu ve galiba Buda’dan yapılan bir alıntıydı:
 
“Sevmek ve beğenmek arasındaki fark nedir? Seversen çiçeği onu sularsın, beğenirsen onu koparırsın!”
 
Ciğerime dokundu bu söz. Çünkü sanki hayatta her şey yapma çiçek gibi geldi. Çünkü sevecek ya da koparacak hiçbir şey kalmamış gibi hissediyorum.
 
“Ey tanrım, bana martımı yolla ve hatta gagasında bir gül olsun!”...
 
Denizin üzerinde süzülen bir martıyım ağzımda balık...
 
 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..