Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '13

 
Kategori
Müzik
 

Depeche Mode Tel Aviv'deydi

Depeche Mode Tel Aviv'deydi
 

Akıllı telefonlar karanlıkta ateş böcekleri gibi parlıyorlar. Ve fakat doğru dürüst resim çekmiyorlar...


Sivilceli ve huysuz bir ergen olduğum zamanlar da dahil olmak üzere, hayatımın hiç bir döneminde Depeche Mode hayranı olmadım.

Yıllar hafızamın dibine yoğun bir Depeche Mode tortusu bırakmış, cidden farkında değildim. Ne çok şarkılarını biliyormuşum da, bildiğimi bilmiyormuşum meğer.

Yolun yarısını geçeli birkaç sene olduğundan kelli sanırım.

Dün akşam, “Delta Machine” turnesinin Tel Aviv ayağı için Hayarkon Parkı’nı dolduran kalabalık da bir “Seksenli Yıllar Nostalji Partisi” ne gelmiş gibiydi zaten. Çocuklarıyla gelenler de olmasa, yaş ortalaması kırkın altına düşmezdi herhalde.

Şerbet gibi bir yaz akşamında, yemyeşil bir parkın çimlerine yayılarak, adeta bir piknik havasında bekledik konserin başlamasını. Organizasyon kusursuzdu. Çitlerle çevrilerek parkın kalanından ayrılmış olan konser alanına girişte, güvenlik ve bilet kontrolünden çabucak geçtik. Sahne, bir tepeciğin hemen altına kurulduğu için, tıpkı bir amfiteatrdaymışız gibi her yerden görülüyordu. Kalabalığa rağmen herkes rahatlıkla hareket edebiliyor, hem yiyecek-içecek standlarına, hem de sayıca yeterli ve tertemiz olan portatif tuvaletlere ulaşabiliyordu. Şimdi diyeceksiniz ki “Puhu, bunları bize niye anlatıyorsun?” Depeche Mode, 17 Mayıs’ta İstanbul’da olacak da ondan. Seyirci sana söylüyorum, organizatör sen anla.  

Biz konser alanına girdiğimizde, ön grup Booka Shade seyirciye veda ediyordu. 45 dakika kadar sonra ışıklar karardı, alkışlar arasında Depeche Mode sahneye geldi ve yeni albümden “Welcome To My World” ile konser başladı.

O andan itibaren, yaklaşık iki buçuk saat boyunca esnemekle zıplamak arasında gidip gidip geldim. Nedenini anlatacağım.

Konser teknik anlamda muhteşemdi. Özellikle ses kalitesine hayran kaldım. Açık havada neredeyse CD netliğinde müzik dinledik diyebilirim. Sahnenin arkasına, sağına ve soluna yerleştirilen dev ekranlardan, hem sahnenin canlı görüntülerini, hem de bazı şarkılar için hazırlanan animasyon ve videoları izledik. Teknik yapımda emeği geçen herkesi buradan saygıyla selâmlıyorum.

Gelelim gruba...

Dave Gahan’ın sesi ve şarkıcılığı hakkında daha önce söylenmemiş birşey yoktur herhalde. Dün akşam da tam formundaydı. Öte yandan, Martin Gore’un “Only When I Lose Myself” gibi bazı şarkılarda mikrofonu Gahan’dan devralması ve kendine has yorumu da gerçekten güzeldi. Enstrüman cephesinde de herkes görevini layıkıyla yerine getirdi.   

Eh, neden esnedim peki?

Depeche Mode ile ilgisi grubun hitleriyle sınırlı bir müziksever olarak, grubun birazdan kızdıracağım gerçek hayranlarından peşinen özür dilerim: Yeni şarkıların çoğu orta-yavaş tempolu ve gayet sıradandı. “Soothe My Soul”, “Secret To The End” ve “Goodbye” haricindekiler cidden uçup gitti. Bunlardan “Soothe My Soul”un radyolarda çalınabileceğine ihtimal veriyorum. “Goodbye” da, hem bluesvari havası, hem de bisten önce çalınan son parça olması nedeniyle aklımda kaldı. Ve fakat “Secret ToThe End”, nakaratındaki akıllara zarar “...should’ve been, could’ve been...” tekrarlarıyla sinirlerimi bozdu ve Murphy Kanunları gereği dilime dolandı. İyi olduğundan değil yani.

Bu uyuşuk hava, seyirciye de yansıdığından olacak, en bilinen şarkılara katılım bile yeterince coşkulu olmadı. Konserin sonuna doğru arka arkaya gelen ve normal şartlar altında ortalığı yıkması gereken “Enjoy The Silence” ve “Personal Jesus” bile durumu kurtarmadı. Dave Gahan’ın “Sizi duyamıyorum Tel Aviv...”leriyle “coşan” binlerce kişilik koro arasından, insanın kendi sesini duyabilmesi ilginç bir tecrübe gerçekten.

Neyse, kendi hesabıma ben yukarıdaki iki şarkıya ek olarak “A Question Of Time”, “I Feel You” ve hatta bir çocuk şarkısından hallice olan “Just Can’t Get Enough” gibi eski şarkılarda coştum, eğlendim. Şarkılarıyla bana bile fark ettirmeden tüm yaşamıma eşlik etmiş olan bir grubu ilk defa canlı seyrettim. Şaka gibi vallahi. Gönül isterdi ki bir “Master and Servant” ya da “People Are People” da çalsınlar, kısmet değilmiş.

17 Mayıs’ta İstanbul konserine gideceklere şimdiden iyi eğlenceler.

 
Toplam blog
: 81
: 1521
Kayıt tarihi
: 04.07.06
 
 

Kişinin kendini anlatması zor. Her şeyden birazım, her şeyim yarım.   ..