Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '19

 
Kategori
Psikoloji
 

Depremden Geriye Kalanlar

Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da bir deprem meydana geldi. Önce korktuk ne oluyor filan dedik. Sonra kendimizi dışarı attık. İlk gün çıkan asparagas haberler nedeniyle o gece eve girmeye zorlandık. Sabah olmak bilmedi. Sonra kaldığımız yerden hayatımıza devam ettik.

Depremin yaşandığı gün dışarıda insanları gözlemleme fırsatım oldu. Ve o kadar tuhaf şeyler gördüm ki. Ruh halinin error vermesi diyelim yoksa insanların vurdumduymazlığı mı diyelim gerçekten bilemedim. Depremden sonra dışarı çıkan halk binaların altında oturuyordu. Evden çıkmaktaki amaç neydi altından oturacaksan! Avmler tıklım tıklım dolu. Kasiyere sordum deprem anında ne yaptınız diye. İşlem yapmaya devam ediyorduk. “Kimse kaçma girişiminde bulunmadı, Hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ettik” dedi. Canımız bu kadar değerliyse neden bilinçli hareket etmiyoruz.

Geçen hafta toplanma yerlerinin olmayışı 2 gün gündemde kaldı sadece. Bir daha ve daha büyük bir depremin yaşanmayacağının garantisi var mı elimizde. O zaman neyin rahatlığı bu! 20 yıl önce yaşanan depremi yaşamayanlar medyada da mı görmedi nasıl bir şey olduğunu. O depremi yaşayanların ise bu yaşananın şiddetini küçümseyip bununla ölünmez diye gülmesi kulağımda yankılanıyor. Akıllanmak için illa ki ölmemiz mi gerekiyor ya da çok büyük kayıp mı vermemiz gerekiyor.

Bu yazımla amacım depremi anlatmak değil insanların ölmekten deli gibi korkarken neden bu kadar çelişkili davrandıkları.  Deprem olurken çok korktum. İçimden yapmak istediklerim ve yaşamak istediğim pek çok şey o 30 sn içinde geçti. Sonrasında kendimi toparlayıp saçma düşünceleri zihnimden attım. Ölümden korkmadığımı her fırsatta söyleyen ben, ölümden korkuyormuşum. Yaşama fırsatım varken ertelediklerimi düşündüm. Ego ya da gurur hangisi benim için doğru kelime bilmiyorum bu sebepten aramadığım birini aradım. Onun da tepkisi öyle sakin oldu ki. İçimizdeki yanlış düşüncelerle aslında hayatımıza nasıl işkence ettiğimizi gördüm.

İşkolik bir insan olarak söylüyorum ki iş hiçbir zaman bitmeyecek ama hayat bir gün bir şekilde bitecek. Bu deprem, kaza, sağlık sorunu, vs. artık her ne şekilde olursa olsun bir son var hepimiz için. Öyleyse geriye kalan hayatımızı daha değerli yaşamak için engelimiz nerede. Ruhumuzun içinde değil mi sizce de. 20 yıl önce eşinin ailesiyle yaptığın tartışmayı 20 yıl boyunca eşinin önüne her öğün getirmekten ne zaman vazgeçeceksin, 10 yıl önce girdiğin bir sınavdaki başarısızlıktan sonra hayatının farklı yönlerde seyretmesine rağmen o sınava takılı kalarak elde edebileceğin bir şey var mı yok o zaman kendine eziyet etmekten vazgeç.

Olumlu duygulara tutunup hayattaki zorlukların üstesinden gelmek daha kolay. Asla pollyannacılık değil. Elinde olanlarla yetinmek, beklentiye girmemek, anı yaşamaya çalışmak pek çok şeyi dengelemek için yeterli gibi görünüyor. Güneşin yüreğimi ısıttığını, kuşların aslında bana şarkı söylediğini, yüzümü rüzgarın okşadığını fark etmem için illa ki büyük bir olay mı olması lazımdı. Ve hayat öyle ya da böyle her şeye rağmen devam ediyor. İsterseniz ruhunuzdaki depremleri her gün yaşayın isterseniz güneşin güzelliğini görerek her anın tadını bilerek yaşayın. Seçim sizin.

Güneşli günler dilerim.

https://www.youtube.com/watch?v=1mqyepPzdMA

 
Toplam blog
: 23
: 132
Kayıt tarihi
: 03.10.18
 
 

insan ve insana ait her türlü olguyla ilgilenen, psikoloji eğilimi olan, astrolojiyi çok seven, h..