Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '06

 
Kategori
Sinema
 

Derailed / Raydan çıkanlar

Derailed / Raydan çıkanlar
 

Bazen diyorum kendime bütün gün yurtta boş boş oturmak nasıl bir fayda sağlıyor diye. Yalnız olmamın dışında, dört duvar arasında asosyal takılımlar yapmanın manasızlığını keşfetmekle ve bu dört duvarın beşincisi olmayı sevdiğimi anlamakla geçiriyorum zamanı. Belki de zamanı öldürdüğüm için beni tutuklamalı...Oldukça fazla cinayet işliyorum da diyebiliriz. Bugün de bir sıradan Pazar günü ve bugün de yurtta yalnızları oynuyorum. Önümde Laptop ve ben onun parmaklarımdan kayan tuşlarına basıyorum.

Yurtta olmak o kadar da kötü değil. Zira yalnız olmamın avantajını kullanıp bütün gün film izledim. Yanımda birileri olunca konsantrasyonum bozuluyor, alınmasın kimse ama öyle ne yapayım! Ben asosyal biriyim, bazen sahne kaçırıyorum ve filmi anlamadığımı fark ediyorum. Fight Club ile ilgili yazımı nasıl yazdım sanıyorsunuz? Tabii ki de yalnız izleyip, yalnız tenkitlerle.

Her neyse, gelelim asıl konuya; Bugün 2 film izledim. Birincisini yazmayı isterdim ki ona başka bir yazımda değinirim umarım ama şu an ikinci filmden bahsetmek istiyorum size.

Hepimizin ağır aksak ya da hızlı giden bir hayatı var. Çoğu zaman monotonlaşmaya başladığını hissediyoruz veya daha da yavaşladığını. Peki bir gün ya “Raydan Çıkarsanız”? Charles Cristopher Shine (Clive Owen), normal bir hayata sahipti. Çalışıyor, eşini seviyor, kızına yardım ediyor ve iyi bir baba olmaya uğraşıyordu. JMD March adında onun deyimi ile “Orta Halli” bir reklam şirketindeydi işi. Zeki idi, bir tarzı vardı. Trenle işine giderdi. Her şeyi düzenli idi. Yine bir gün işine gideceği zaman trene bindi. Etrafına bakınırken bir çift siyah çoraplı muhteşem bacak gördü. Bir süre izledi ve başını çevirdi. Biletini sormaya gelen görevliye “Keşke bir önceki istasyondan alsaydım” dedi. Sonra görevli memur “O zaman 9 Dolar vereceksiniz” dedi. Charles cüzdanına baktı; bu sabah eşi Deanne’ ye (Melissa George) vermişti son nakit parasını. Cüzdan boştu yani. Şimdi geriye iki seçenek kalıyordu; ya ilk durakta inecekti ya da 9 dolar bulacaktı. “Bir Çift Siyah Çoraplı Bacak” neyse ki imdada yetişti ve Charles’ın biletinin parasını ödedi. Sonrasında tanıştı bu bayanla adam. Bayan muhasebeci idi ve Avery Price adında oldukça hallice bir şirkette çalışıyordu. Adı da Lucinda Harris (Jeniffer Aniston ) idi. Güzeldi, zekiydi, konuşmayı biliyordu bir de evliydi hatta bir kızı vardı adı Amber olan. Doğrusu Adam’ ımız etkilenmişti ondan. Ekim ayıydı. Sonbahar en güzel halinde; etraf turuncu, yapraklar savruktu rüzgara. Tanıştı Adam ile Kadın. Günler geçti; yemeğe gittiler, buluştular, eşlere güzel yalanlar söylediler ve bir gün bir bara gittiler; eğlendiler; dışarı çıktıklarında sonbahar yağıyordu gökten ve akşamdan; istedikleri belli idi. Bir otel bulmalı ve istekler buluşmalıydı. Kocası Borsacı olan Kadın’ ın lüks otellere gitmekten kaçınması kaçamak hissiyatını arttırıyordu. Sonunda bir motel buldular. Resepsiyonist sıradan biriydi. Motelin yapısı hoştu ama izbe bir yerdi. Bir oda kiraladılar. Kadın, gergindi; Adam da öyle. Önce isteksizlik ve suçluluk duygusu peyda oldu; sonra istekler arzuyu doğurdu. Arzu katsayısı artan Adam ve Kadın, siyah beyaz örtülü çift kişilik haz yataylığına uzandılar. Her şey muhteşem gidiyordu. Katsayı arttıkça sıcak sis çoğaldıkça istekler birbirini kovalıyordu. Kaçamak, heyecanın sıcak kumlarından serin sulara atlamaktı.

İşte mahvoluş! İçeri bir Soyguncu daldı. Elinde silah vardı. Tehlikeliydi. Para istiyordu. Adam’ ın cüzdanını aldı ve paraları da tabii. Sonra Kadın’ ı gördü yarı çıplak ve güzel Kadın’ı. Charles’ ı etkisiz hale getiren Soyguncu Kadın’ a tecavüz etti. İşkence yaptı. Korkutucu ve acımasızdı. “Bir Şampiyon Nasıl Bu İşi Yapar İzle de Gör Charles” dedi Soyguncu ve “12 Round’ta tamam” cümlesi çıktı ağzından.

Charles kendine geldiğinde sabah olmuş, Lucinda yatakta dünün korkutuculuğu ile oturuyordu. Soyguncu, Charles’ın burnunu kırmış ve bayıltmıştı. Sabahın olması da geceyi silememişti. Raydan gerçekten çıkılmıştı. Lucinda da Charles da “dünde kalmıştı.”

Soyguncunun adı LaRoche (Vincet Cassel) idi. Sıradan, para için öldüren biri değildi. “Fransız işi” zekası vardı. Tehlikeli ve organizeydi. Charles’ı tehdit etti. Polise gitmemesi gerektiği konusunda onu “uyardı” ve bu olayın yayılmaması için 20.000 Dolar istedi. Charles’ın bir kızı vardı ki kız birinci dereceden şeker hastası idi. Birikimini bu Soyguncu için mahvedemezdi. Fakat bu para bulunmazsa olacaklar da bütün hayatını karartabilirdi. Gizlemek gerekiyordu; zira ortada yarım da kalsa bir aldatma eylemi vardı. Aspirin Reklamı’na bütçeden çıktı 20.000 Dolar. Ama doymayacak bir Soyguncu, acımasız bir adam vardı ortada ve Charles’ dan hep bir adım ilerdeydi. Dünyalar kararmıştı bir kere. Kadın da Adam da çaresizliğin ve aldatmanın acıklı kurbanları olmuştu ve kaçış yoktu; hiç kimseye itiraf da...

Film, bu çizgide temposu derin ve canlı bir şekilde ilerliyor. Eylemlerin pahalıya patlamasını, arzuların hayat yıkmasını ve paranın değerler üzerindeki yeri gözler önüne seriliyor. Filmde ilginç olan Hip-Hop dünyasının sağlam elemanlarından Xzibit’ in(Dexter) ve RZA’ nın(Winston Boyle) oynamasıydı. Bana kalırsa güzel bir hava katmışlar ve sürpriz sonları sevenler için de kaçırılmaması gerekli bir film. Jeniffer Aniston film boyunca çok güzel giyiniyor, Clive Owen’ın gözleri oldukça güzel ve tabii filmin kurgusu da oldukça sağlamdı. İzleyin derim...

Saygılar Efendim...

Nonenone – 03.12.2006 Pazar – 22.48 günü yazıldı.

 
Toplam blog
: 58
: 883
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

Tuti mucize-i guyem ne desem laf değil, çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil! Ne acayip... ..