Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '14

 
Kategori
Deneme
 

Derdin neydi küçüğüm senin?

Derdin neydi küçüğüm senin?
 

Kadıköy sahilinde yürüyordum, kulağımda dans ederken en sevdiğim şarkıcı. Dünün aksine gökyüzünün sütlü grisinden eser kalmamış, güneşin sarısı yeni doğmuş bebek saflığında gülücükler saçıyordu ‘‘yaşamak güzel’’ dercesine. Belki de benim gülücüklerimdi yansıyan gökyüzüne…
Sol tarafım alabildiğine yeşil… Çimenlere uzanmış öpüşüp koklaşan çiftler, pamuk şekerlerini satmak için yapmadığı şaklabanlık kalmayan sokak esnafı, toplarını biraz ötedeki parka kaçıran çocuklar ve küçük çocuklu annelerin bu toplara olan isyanları…

Yalnız yürüyordum ama yalnız değildim. Birçok yan yana yürüyenden daha kalabalıktı kalbim ve bu kalabalığın sıcaklığını seviyordum. Nefes almak herkes için güzel olmalıydı diye düşündüm ve somurtanlara küfrettim yine içimden. Zor olmamalıydı bu kadar dişlerini gösterebilmek…

   Tam da böyle düşünürken sekiz-on yaşlarındaki bir erkek çocuğa ilişti gözüm. O da yalnızdı benim gibi ama benim gördüğüm güneşi görmüyor gibiydi sanki. Dünkü havanın o sütlü grisindeki buğu vardı gözlerinde. Saçının karasına inat bembeyaz hırkası üzerinde… Güzel giyimli, akça pakça suratlı bir ufaklıktı ve benden farklı olarak bir banka oturmuş öylece seyrediyordu insanları. Ufacık yüreğini zorlayıp bu denli gözlerine ulaştıran neydi diye düşündüm, hala da düşünüyorum.

   Aynı çıplaklıkta doğduğumuz bu gezegende hepimiz farklı elbiseler biçiyoruz üzerimize uyup uymadığını düşünmeden. Kimimiz vefanın, sadakatin asil kuşağını takıyoruz belimize; kimimiz kinin, nefretin kirli paspasını seriyoruz önümüze. Kimimiz yardımsever, güvenilir; kimimiz bencil, en alçak hain… Her birimiz bambaşka bir elbiseyle örtüyoruz o çıplaklığı, sanki onunla toprağa karışacakmışız gibi.
Evet seçimlerimiz var. O seçimlerle besliyoruz karakterimizi ve eğilimlerimizi kendimiz belirliyoruz. Yalnız bir nokta var ki, kalbimde kör bir bıçağı çeviriyormuşçasına canımı acıtıyor. ‘‘Neden, ama neden?’’ diye isyan ettiriyor.
Bazen öpülesi çoğu zaman tükürülesi bu dünyada seçemediklerimiz de var. Ailemiz mesela ya da doğduğumuz yer… O hayat ki; kimisini 1-0 yenik başlatır, galibiyeti ümit dahi ettirmez; kimisine kıyak geçer, ilk sayın benden der… Yani adaletsizlik doğuştan başlar. Zaten kötü olan her ne varsa bundan bana kalırsa. Herkes aynı şartta doğabilse, aynı düzeyde okula gidebilse ya da aynı bütünün denk birer parçası olabilse… Aynı hastanede giyime kuşama bakmadan aynı muamele gösterilse mesela! Ufacık günahsız çocukları anne babasız ya da sevgilerinden mahrum bırakmasa bu hayat mesela… Kimisine en tutkulu aşkı yaşattırıp kimisine kibrit çöpü o kadar tutkuyu çok görmese... Kimisine süt banyosu yaptırırken, kimisini sütsüz bırakmasa mesela... Aynı kökün sırf farklı dallarındayız diye susuz bırakılmak neden ki zaten? Ya işte hayat; o zaman kıskançlık, hırsızlık, yalan, iftira hatta tüm kötü algımız kapanırdı belki. Hiç değilse büyük bir kısmı.

Vazgeçtim düşüncemden, gülümsemek zor olabilir sahiden. Sevsem mi sevmesem mi kararsız kalıyorum bazen. Seviyorum ama… İşte ‘‘ama’’ dediğin an olmuyor. Biraz adalet dilesem ya hayat senden?

   Evet hala düşünüyorum o ufak çocuğu, gözlerinin buğusunu… Sahi, derdin neydi küçüğüm senin? 

 
Toplam blog
: 4
: 176
Kayıt tarihi
: 08.04.14
 
 

Yeditepe Üniversitesi'nde öğrenci. Okuma, izleme, gözlemleme, yazma, insanı sevme ve en çok da dü..