Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '09

 
Kategori
Blog
 

Dereler tepeler aştım, sonunda Blog’a çılgın gibi ulaştım!...

Dereler tepeler aştım, sonunda Blog’a çılgın gibi ulaştım!...
 

Resim için:http://www.coruhdogadernegi.org/Tr/pages/galeri/131.html


Blog’da, yazın, “Lütfen, gerçek kimliğiniz!” başlıklı bir yazım yayımlandı.

Yazının sonuna koyduğum “açıklayıcı not”la, yazının ne zaman, hangi ortamda, kimler için yazıldığını açıkladım.

Yazımdan yanlış anlam çıkaranlar oldu.

Açıklamayla ikna olanlar olduğu gibi, “Benim anladığım doğru!” demeye getirenler oldu.

Olağan karşıladım; üzerinde durmadım.

Biraz sonra, okuyacaklar için söylüyorum, okuyacağınız yazı (Dereden Tepeden), iki yıl önce kaleme alınmış bir yazı. Yani bizim “Dereden Tepeden”,
güncelliğine güvenerek, dünden kalktı geldi; 4 bölümüyle Blog’a, ısrarla “konuk olmak” istiyor.

O kadar gidecek yer varken...

Çılgınlık işte!...

Ama benim elimden bir şey gelmez; sayın editörler, bilmem, “konuk” kabul ederler mi?

*****

Kavramlara kafamıza göre anlamlar yükleriz.

Bizde ne yoksa, onu bizim en belirgin özelliğimiz olarak “etiket” gibi yakamıza iliştiririz. Bakın bu “etiket”lere, sanki bizden başkasında yok. Bunlar sadece bize özgü.

Bulunmaz “Hint kumaşı” gibi ortalarda, “orta malı” gibi dolaşırız. Bizden “onur”lusu yok, “şeref”lisi yok. Oysa, o “onur”, aslında “on ur”; “şeref”, kadeh
kaldırırken söylenen “şeref”e bile eşdeğerde değil.

Bakın şöyle bir çevrenize, bir “görev”e talip olanlara...Kendileri bu “görev” için tam “biçilmiş kaftan”dır; zaten Ankara’dakiler, kulağına üflemiştir.

En büyük, en değerli, en “kaliteli”, “o”dur.

Oysa “o”, bir zamirdir.

Zamir, sözcük olarak, “tasarruflu sözcük” olmaktan başka bir değer taşımaz.

Ama gel de “bizimki”ne anlat.

Anlatamazsın.

Çünkü o, bir kez, bulunmaz “Hint kumaşı” olduğuna inanmıştır. Çevresindeki kimi kişiler de ayıp olmasın diye alkış tutmuştur “o”na. Oysa o, “o” sözcüğü kadar küçük bir yer kaplar bulunduğu yerde.

“Ben” dediği zaman da sadece bir “halkalı simit”tir. Düşerse elden, yuvarlanır gider.

Nereye mi?

Burnu iyi koku aldığı için bulur kendine yeni bir kapı.

*****

Lafı dolaştırmayı pek severiz.

Derdimizi az sözle anlatmayı bir “bereciksizlik”, “bir şey bilmeme” diye düşünürüz. Bunun için de konuşur da konuşuruz.

Sonunda bizim konuşma, “Kendin pişir kendin ye!”ye dönüşür.

Oysa Yunus Emre ne demiş?

“Az söz erin yüküdür
Çok söz hayvan yüküdür”

Diline sağlık Yunus Emre!

“Söz”ün bir yoğunluk taşımasını ne güzel anlatmışsın!

Ama “bizimki”ler yine aynı telden çalıyorlar. Çünkü onlar “böyyük” adamlar.

“Böyyük” adamların sokaktaki uzantıları da bir başka havada. Adam, elindekilerini görüyor. Yine de “Ne aldın?” diyor.

Ya da “Nereye böyle?” diyorsun.

O da başlıyor “nereden geldiğini” anlatmaya.

Hoppala!

Tam “biz”e göre...

*****

Düdük.

Türkçe Sözlük’te başka anlam taşır, Büyük Argo Sözlüğü’nde başka...

Anlamı ne olursa olsun en güzel “düdük”, körpe söğüt dalından yapılır.

Çocukluğumuzda ne güzel “düdük”ler yapardık!

Üfleyince...

Evet, üfleyince, öyle güzel öterdi ki...

Bu “düdük sesi”ni hiç unutamam.

Bizim, körpe söğüt dalından yapılan “düdük”ler; günümüzde, “uzman”, “gazeteci”, “bilimadamı” olarak karşımıza çıkıyorlar.

Üflemeden ötüyorlar.

Karanlık gecelerimizi, sokaklarımızı inleten “bekçi düdük”ü, bunların yanında halt etmiş!

Ne de olsa “Parayı alan düdüğü çalar.”.

Eh, sözcükler değişir de, atalardan kalan sözler değişmez mi?

Üstelik “değişim” moda.

*****

Meyveleri, sebzeleri mevsiminde yiyince tadı bir başka, yemeyince bir başka.

Yıllardır, kış ortasında domates, çilek, hıyar, ... yedik durduk. Yemeye de devam ediyoruz.

Bunlara ‘hormonlu” dedik.

Sonra “hormonlu” yiyeceklerin zararlarını sayıp durduk.

Pazarcılar, manavlar, “zarar”a uğramamak için etiketlere “hormonsuz” sözcüğünü büyük harflerle yazdılar.

Şaşırdık biz de...

Hangisi “hormonlu”, “hangisi “hormonsuz”...

*****

Şimdi, “açılım” moda!

“Açılım” bir açıldı bir açıldı ki, sormayın gitsin!

Modaya dönüştü, önüne çıkan, yaptığı işin adına bir “açılım” ekledi/ ekleyecek.

“Açılım”, “çılgınlık”a kadar vardı. Oysa kulağı, dışarıdan gelecek “ses”e ayarlı olanlar, sevmezler “çılgınlık”ı...

Haydi, sayın editörler, bu yazıyı da, “Blog’a konuk olma açılımı” , “Blog’a girme çılgınlığı” sayın gitsin!
 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..