Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Derinlerde bir yerde

Derinlerde bir yerde
 

İnsanoğlu yeryüzüne düştüğü ilk andan itibaren hiç vazgeçmedi birbiriyle savaşıp kan dökmekten. Henüz mağaralarda yaşadığı Paleolitik dönemde ve ilk kez köyler kurup yerleşik yaşama geçtiği Neolitik dönemde hayatta kalmak için öldüren insanoğlu, teknik olarak ilerleyip zenginliğe kavuştuktan sonra ise yeryüzünün nimetlerinden daha fazla yararlanabilmek ve diğer kavimleri sömürebilmek için savaştı ve kan döktü.

Tabi ki koskoca insanlık tarihini sadece büyük bir vahşet hikayesi olarak özetlemek mağaradan gökdelenlere ve bilgisayar teknolojisine ulaşmış insanoğluna ve onun yeteneklerine haksızlık yapmak olur ama şu an geldiğimiz aşamada ve zihin düzeyinde hala vahşetin ve kan dökmenin insanoğlunun hayatının ayrılmaz bir parçası olması türümüzün içinde taşıdığı yıkıcı potansiyeli anlamamıza yardımcı oluyor. En güzel aşk şiirlerini, romanları, ölümsüz senfonileri yaratanlar da insan, en acımasız savaşları başlatan ve gözünü kırpmadan insanları öldürebilenler de insan. Peki nedir insanlar arasındaki bu farklılığın nedeni? Buna kısa yollu bir cevap verebilmek oldukça zor: Zira insanı iyiye ya da kötüye yönelten ve yaşamını biçimlendiren birçok faktör var: Çocukluğu, yetiştiği çevre, hayatta yaşadıkları zorluklar ve inançları gibi. Yaşamlarında sevgi ve bağışlamanın önemini kavramış bireyler ileriki hayatlarında kendilerini şiddet ve acımasızlık duygularından uzak tutmayı başarabiliyorlar. Ancak tam tersi şiddetin, öldürmenin, sömürmenin ve çıkarların her şeyden önemli olduğuna dair fikirlerle donanmış kişiler ise şiddet ve ölüm üreten düzenler kurup dünyayı büyük bir savaş alanına çevirme konusunda büyük bir beceri kazanıyorlar. Bunun sonucu da her gün daha fazla kan, her gün daha fazla ölüm ve dünyanın dört bir yanından yükselen feryatlar oluyor. Gün geçmiyor ki acımasız bir terör saldırısının ya da savaşın ortasında kalmış çocukların feryatları yankılanmasın televizyon ekranlarında.

İnsanoğlu milyonlarca yıldır yeryüzünde varlığını sürdürmeyi başarmış bir canlı türü. Birçok evrimlerden, devrimlerden, acılardan geçmiş ve doğanın en üstün varlığı olmayı zekası ve becerileri sonucu kazanmış. Doğaya hükmetmiş, güçlü İmparatorluklar kurmuş ancak içindeki vahşet duygusunu törpülemeyi bir türlü becerememiş. Uygarlaşmanın, eğitimin bile ortadan kaldıramadığı şiddet dürtüsü insanın içinde, derinlerde bir yerlerde varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Ancak içindeki şiddet dürtüsünü asla yüzeye çıkamayacağı kadar derine gömmeyi başarabilen gerçek insanlarda var dünyada. Bu tür insanlar tarih boyunca var olmuşlar ve her şeye rağmen dünyanın yaşanabilir bir yer olmasını sağlamışlar. Savaş karşıtları, insan hakları savunucuları, komşusu açken tok uyumayan güzel yürekli insanlar bunlar. Her yerinde ölümün kol gezdiği dünyada hala umut, sevgi ve aşk varsa içindeki iyiliği ve sevgiyi ortaya çıkarmayı başarabilen bu insanlar sayesinde var. İşte o yüzden her şeye rağmen çocuklarımızın geleceği için umutlanabiliyor ve daha güzel günlerin geleceği inancıyla yaşamaya devam edebiliyoruz. Çünkü gecenin en karanlık noktasında bile sevgi ve umut nefes alıp vermeye devam ediyor. Bazen içli bir şarkının nağmelerinde, bazen güzel bir şiirin mısralarında bazen de yaralı bir serçenin kanatlarına değen sıcak bir dokunuşta yeniden görünür oluyor.

Bir yerlerde sevginin ve umudun yaşamaya devam ettiğini bilmesek ve hissetmesek hepten yaşanılmaz olurdu dünya öyle değil mi?

 
Toplam blog
: 130
: 5076
Kayıt tarihi
: 08.08.06
 
 

Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümü mezunuyum. Şu anda Marmara Üniversitesi ..