Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '07

 
Kategori
Anılar
 

Dermansız dert mi var?

Dermansız dert mi var?
 

Hayat hep ezdi beni derdi. Rakı dolu bardağı işaret ve başparmağı arasında havaya kaldırırken... Yavaş ve bir ibadet yerine getiren derviş edası, ibadet birden son bulur. Ağır ağır havalanan inçe ve uzun rakı bardağını birden ağzına boşaltır, suratını ekşitir, kaş, göz ağız burun, dudaklar ani bir yer değiştirme hareketine girişir. Yutkunduktan sonra hepsi yerine dönerdi.

Bardağı aynı ibadet mertebesindeki derviş gibi masaya yavaşça bırakır, kül tabağındaki yarısı bitmiş sigaradan derin bir nefes çeker. Hayat hep beni ezdi derdi. İki bardaktan sonra terbiye görmemiş sesi ile başlardı türkü söylemeye.” Mevla’m dert vermiş, beraber derman vermiş”... İşte böyle bir insan, dağ gibi bir adam, üçüncü bardakta başlardı ağlamaya. Dördüncü bardakta ise çoktan sızardı. Onu orada masa başında bırakır, hemen onun evinin yanındaki kendi evime geçerdim. Köylü onu ve beni çok iyi tanımıştı. Hem ona, hemde bana anlayışla yaklaşırlar, bizi olduğumuz gibi görürlerdi. Bu olay genelde hafta sonları yaşanır, mesai günü tekrarlanmazdı hiç. Komşularımız akşam oldu mu bize, yoğurt ve köy ekmeği verirlerdi. Bu ikram Ramazan ayında iyice artar, ellerinde ne varsa bizimle paylaşırlardı. Bir gün komşulardan biri bir tavşan kesmiş. Kendim yetiştirdim dedi bize sunarken. Elinde ne varsa onu verecek elbette. Bu gün tavşan, yârin bir tas yoğurt. İkram etti ama bizi kırmaktan da çekindiği belliydi. Sakın yanlış anlamayın boğazımdan geçmedi. Hem sizde bir rakı açarsınız. Beraber zıkkımlanırız. Her rakı içişte böyle derdi zıkkımlanmak. Bizle zıkkımlanmak onunda hoşuna giderdi. Lafımı olur dedi arkadaş benden atik davranıp. Bu köylüyü çok severdik. İlkokulu bitirememiş ama değme fakülte mezunlarına taş çıkartırdı. Söyledikleri dinlenir, söylediğinizi anlardı. Hiç çekinmeden bizle oturur kalkardı. Gençliğinde ayrılmış köyden, kocayınca dönmüş geri. Köylü o yüzden pek sevmezdi, ama biz onun sohbetine bayılırdık. En güzel elmalar onun bahçesinde, erikler desen aynı. İki bardak içince başlardı oda “Mevla’m dert vermiş, beraber derman vermiş”...

“Madem dermansız dert yok, neden bu türküler hala söylenir, be Eyyüp hocam” derdi. Ne cevap vereyim bilemezdim. Susar türküyü dinlerdim.

 
Toplam blog
: 405
: 914
Kayıt tarihi
: 19.04.07
 
 

Okumayı ve kendimce yazmayı severim. Samimi eleştirilere açık biriyimdir. ..