Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '06

 
Kategori
Eğitim
 

Ders çalışmak mı duvar silmek mi? İşte bütün mesele burada...

Ders çalışmak mı duvar silmek mi? İşte bütün mesele burada...
 

Ders çalışmanız gereken bir zamanda, ders çalışmamak için bulabildiğiniz tüm bahaneleri bitirip, masanın başına geçtiğiniz anda “Acaba şu duvarları da bir silsem mi?” yi düşündüğünüzü fark etmenizle birlikte acı gerçeği kabullenirsiniz. Siz “zamanında ders çalışabilenler familyasından” değilsiniz. Zaten hiç olmamıştınız, olamamıştınız.

İşin şaka kısmı bir yana yeni öğretim yılının başladığı dönemde “ders çalışma alışkanlığını kazanma”nın önemine değinmek istiyorum. Bu konuyu zamanında ders çalışma alışkanlığı kazanamamış ve bunun zorluklarını yaşamış eski bir öğrenci ve bu durumun sorunlarını yaşamaya devam eden bir öğretmen olarak yorumlamak istiyorum.

Öğrencilik dönemini geride bırakalı yıllar oldu. Her ne kadar arada çeşitli kurs ve eğitimlere katılsam da hiç biri kendimi “öğrenci” hissettirecek düzeyde değildi. Hoş öyle olsa da aslında durumun değişmeyeceğini biliyordum. Çünkü ben bütün öğrencilik yaşantım boyunca zamanında ders çalışabilen öğrencilerden olmadım daha doğrusu olamadım. Hiç ders çalışmıyor değildim, ödevlerimi de yapardım ama en son dakikaya gelince. Son anda yetiştirdiğim ödevlerle, son gün ya da birkaç gün içinde hazırlandığım sınavlardan geçtim. Bu kadarı yeterli sanıyordum, oysa çok önemli bir şeyi atlamışım. Eğitimle potansiyelinizi en verimli şekilde değerlendirmeyi öğreniyorsunuz, bir anlamda sınırlarınızı keşfediyorsunuz. Son ana bıraktınız ödev ve sınava hazırlanmalarla kendi potansiyelinizi ne kadar doğru ve verimli şekilde değerlendirmiş oluyorsunuz?

Zannedilenin aksine ders çalışma alışkanlığını geliştiremeyen öğrencilerin çoğunluğunu zeki öğrenciler oluşturuyor. Dersi dinlemekle, ya da bir iki günlük çalışmayla sınavı geçen öğrenci bu konu üzerinde daha fazla zaman harcamıyor. Kısa vadede istenilen sonuca ulaşılmış oluyor. İşin “öğretim” boyutu tamamlanmış oluyor, ancak “eğitim” boyutu eksik kalıyor. Çünkü öğrenci sorumluluğunu “usulen” yerine getirerek “başarı”lı oluyor. Ancak eğitim hayatının ileriki dönemlerinde daha sistemli çalışmaya ihtiyaç duyulduğu anda öğrenci bocalıyor. O zaman da ortaya bir çok öğretmenin söylediği, velilerimizin de bir çeşit özür gibi kabullendikleri duruma geliniyor “Çok zeki ama çalışmıyor…”. Bu söz bana varlığı hep söylenen ama bir türlü çıkarılamayan madenleri hatırlatıyor. O madenler çıkarılmadığı sürece toplum faydalanamıyor. Kapasitesi olduğu halde bunu kullanmayan, sorumluluğunu yerine getirecek iç görüye sahip olmayan öğrenci de ne kendine ne de topluma yeterince faydalı oluyor. Çünkü zeki ama ders çalışmayan çocuklarımız kendi kapasitelerini tam ve etkin kullanmayı öğrenemiyorlar ve uzun vadede hem kendileri hem de toplum için verimli bireyler olamıyorlar.

Bu nedenle ders çalışma alışkanlığının kazandırılması, çocuklarımıza zamanı kullanmayı ve sorumluluklarını yerine getirmeyi öğretmenin bir parçasını oluşturuyor. Bu alışkanlık sadece okul hayatlarını değil, yaşamlarının ileriki dönemlerini de etkileyecek önemli bir kazanım. Burada kast edilenin okuldan kalan zamanı ders çalışarak geçirmek değil, okul hayatının gerektirdiği sorumluluğu alarak, zamanını derse, eğlenceye ve diğer aktivitelere paylaştırmayı bilen bireyler yetiştirmek olduğuna dikkat çekmek istiyorum.

Peki “ders çalışma alışkanlığını” kazandırmak için neler yapılabilir? Sanırım bu da bir başka yazının konusunu oluşturacak nitelikte bir soru. Kişisel tecrübe ve kazanımlarınızı paylaşmanızın içeriğini zenginleştireceği bir konu…

 
Toplam blog
: 4
: 940
Kayıt tarihi
: 26.07.06
 
 

İnsanlar gençken yapacakları, yaşlıyken yaptıkları ile tanımlıyorlar kendilerini. Ben şu anda ortada..