Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '11

 
Kategori
İnançlar
 

Dersim'e, tüm Alevilere ve onlara bakanlara bakabilmek

Dersim'e, tüm Alevilere ve onlara bakanlara bakabilmek
 

dünya halkları bir ağaç gibi tek ve hür


Mustafa ÖZCAN  28.11.2011 tarihli Yeni Akit gazetesinde “Aleviler Şah İsmail’le yüzleşmeli “ başlıklı yazısında


“‘La teziru vaziretün vizre uhra’ ayeti kimsenin başkalarının günahıyla tecziye edilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Şiilerin Yezid’in günahından dolayı Sünnileri suçlaması gibi bir takım siyasilerin geçmişin günahıyla bugünün CHP kadrolarını suçlamaları pek tutarlı değildir ve ayrıca birçok gaile varken bir milli güvenlik zaafına daha yol açabilir. Henüz Kürt açılımının yaraları sarılamamışken bir de şimdi Alevi meselesi gündeme gelmiştir. Bu meseleyi sadece kimi Alevi çevreler değil aynı zamanda Kuzey Iraklı Kürtler bile istismar ediyor ve Türklerin bir günahının ve kötü sicilinin daha ortaya çıktığını ileri sürüyorlar. Yani çifte bir istismar söz konusudur. “ diyerek çekilen acıların gündeme gelmesini hele hele başbakanın özür dilemesini Alevi istismarcıların ekmeğine yağ sürmek olarak öne sürüp kızıyor.

“Sadece Kuzey Iraklı Kürtler veya Dersimli Aleviler değil, sinsi sinsi pusuda bekleyen Batılılar da Türklerin yeni bir katliamlarının ortaya çıktığını düşüneceklerdir. Yeni bir malzeme daha keşfettiklerinden dolayı ellerini ovuşturuyor olmalılar. Geçmişte İngiltere, bugün herkes Türklerin Ermenileri ve Hıristiyan azınlıkları kestiğini öne sürmektedir.” Diyerekte tehlike çemberinin ne kadar geniş olduğunu bildiriyor.

“ Ben de CHP’li sanatçı ve vekil Sabahat gibilerine sesleniyorum: Mesele Yavuz’a gelecekse siz de o zaman Şah İsmail’in hesabını verin! Onun peşine düşerek Anadolu’yu kan revana boğan atalarınız namına özür dileyin! Neden Şah İsmail’in yaptıklarının hesabını vermiyorsunuz. O Şah İsmail ki dini alet ederek şeyhlikten şahlığa geçmiş ve mezhep değiştirmeyenleri katletmiştir.”

En özel gözlemi ise; “Anadolu’da Aleviler devlete düşman olarak da olsa varlıklarını sürdürmüşlerdir. Lakin Aleviler Dersim meselesinde olduğu gibi ‘baltanın sapı bizden’ şeklinde düşünerek kendi adamlarına kıyamıyorlar, aksine arka çıkıyor ve vurun abalıya şeklinde öteki belledikleri Yavuz’a sataşıyorlar. Bütün hınçlarını ondan alıyorlar. Tarihle yüzleşemedikleri için! Hâlâ yanlış tarafı tutmanın ve ülke içinde fitne ve fesat kazanı kaynatmanın faturasını Yavuz’a kesiyorlar. El insaf. Bundan dolayı da Başbakan Erdoğan o meseleyi hiç kurcalamayacaktı. Asabiyet gereği onlar kötü taraf kendilerinden de olsa onu tutacaklar ve yere göğe koyamayacaklardır. “

Sapı kendilerinden olduğuna göre alan memnun veren memnun! Sana ne? Onlar Şah İsmail’e kem nazarla bakmadıkları gibi İnönü ve benzerlerine de bakmayacaklardır. Tarihte iki kişiye Mehdilik lakabı vermişlerdir. Şah İsmail ve Mustafa Kemal. Bu husus kendilerini alakadar eder. Başbakan eski defterleri karıştırarak kapanmaya yüz tutmuş yaraları kaşımasın!

Anlaşılan hâlâ  Alevilerin gerçek dostları için temel sorunlar devam ediyor. Tıpkı Dünya halklarının hala samimi dostluk köprüsünü kuramadıkları gibi, devam eden kötü bakış ve nefretli söylemler Alevilerinde köprüleri tam kurmalarını sağlayamıyor.Korkuları ile kendi çemberleri içinde zaman zaman yakılarak, zaman zaman katledilerek ,zaman zaman neye uğradıklarını şaşırarak ve hep dışlanarak yuvarlanıp gidecekler.

Zaman Gazetesinde Mehmet KAMIŞ’ın ,30.11.2011 tarihli “Nefretime dokunma!” başlıklı yazısındaşöyle diyor:

Yine konuşmayı beceremedik. Yine bir konuyu masaya yatırıp eğrisi ve doğrusu ile meseleyi irdeleyemedik. CHP'nin, 'AK Parti bu işten oy devşirecek' telaşına düşmesinden midir, yoksa 'Dersim meselesinin açılması partinin derin güçlerini rahatsız edecek' endişesinden midir bilinmez ama konuyu sağlıklı bir zemine çekmek mümkün olmuyor.

Bu ülkede bazı insanlar da var ki, hayatlarının merkezinde sadece 'nefret' bulunuyor. Nefretini elinden aldığında sudan çıkmış balığa dönüyor. Nefreti yoksa yaşamasının bir anlamı kalmıyor. Ezberini bozmayı da, nefretini elinden almak kadar kötü bir şey olarak algılıyor. Bildik sözleri bildik cümleler haline getirip, bildik cümlelerden bildik konuşmalar

Biz yeni bir anayasa yapma arifesinde bir ülkeyiz. İç düşman konseptiyle yapılandırılmış bir ülke olmaktan kurtulmak istiyoruz. Bu ülkenin yüzde 90'ının iç düşman olduğu bir ülkenin değişmesini ve eline silah almayan hiç kimsenin düşman olarak görülmediği bir ülke haline gelmesini hayal ediyoruz.

Bunun için yıllarca fiilen devletin iç düşmanı olarak algılanmış Alevilerin, Kürtlerin, dindarların ve bu ülkenin büyük çoğunluğunun, geçmişin acılarından ders alıp yeni bir ülkenin var olması için çaba göstermelerini ümit ediyoruz. Dedelerimiz, babalarımız ve biz, yıllarca devlet dayağıyla yaşadık. Bari çocuklarımız dayak yemedikleri bir ülkede yaşasınlar. Bunu hak etmiyorlar mı? “ Bu kadar güzel bir söylem ve dileğin arkasından Dersim tartışmasına vesile olan Hüseyin AYGÜN’ün bildik nefretiyle hareket etmek diye kimliklendirmesi, kime hangi gözle bakabileceksiniz ki. Kim ne kadar samimi? Şaşı bakmadan görebilecek miyiz kendimizi ve karşımızdakileri?

Bir başka Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin 30.11.2011 tarihli yazısında:
  
Aleviler, CHP'den neden vazgeçemiyor?

Dersim tartışmasının en önemli zeminlerinden biri CHP-Alevi ilişkileridir. Ergenekon dostları kalemler soruyorlar: "Madem Dersim'de katliam olmuş, madem bundan da tek parti döneminin CHP'si sorumludur, neden o günden beri Aleviler CHP'ye oy veriyorlar?" Evet, soru esaslı; Aleviler, CHP'den neden vazgeçemiyorlar? Cumhuriyet, Aleviler için tam bir hayal kırıklığıdır. Aleviler, Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri kendilerine ne yapıldığını, işin özünün ne olduğunu aslında başından beri biliyorlar. Dersimli araştırmacı-yazar Cafer Solgun'un, "Alevilerin Kemalizm'le İmtihanı" kitabında konu, bütün açıklığı ile ortaya konuyor. Aleviler, Cumhuriyet elitleri tarafından yok sayılmıştır. Tek ulus üzerine inşası planlanan Cumhuriyet rejiminde, Türk'ten başkasının varlığı tanınmayacaktır. Alevi, Kürt şu bu yok, sadece Türkler ve Sünniler vardır. Sünniler de; devlete bağlı Diyanet Teşkilatı ile kontrolde tutulacaktır. Korku, rejimin en büyük silahıdır. Bölünme korkusu, şeriat korkusu, komünizm korkusu dağları beklemektedir. Korkutarak kutuplaştırma, sonra da "kutuplaşma var, memleket elden gidiyor" gerekçesiyle darbe üzerine darbe...

Aleviler, evet, Cumhuriyet elitleri tarafından yok sayılmıştır. Sadece yok sayılmakla da kalmamışlar, baskılarla, isyan bahanesine dayandırılan sindirmelerle, katliamlarla, asimilasyon politikalarıyla bitirilmek istenmişlerdir. 1925 yılında kabul edilen Tekke ve Zaviyelerin Kaldırılmasına Dair Kanun'un birinci dereceden mağdurları, Alevilerdir. Alevi inancında hayati bir önem ifade eden "dede, baba, pir, seyit, çelebi" gibi dinî unvanlar yasaklanmıştır. "Laik Cumhuriyet geldi, Aleviler rahata kavuştu. Onun için de Aleviler, CHP'yi destekliyorlar" iddiası safsatadan ibarettir.

Aleviler, sadece Cumhuriyet'in ilk yıllarında korkutulmadılar. 2 Temmuz 1993'teki Sivas Madımak Oteli katliamı, Maraş olayları, Gazi Mahallesi olayları hepsi derin devletin provokasyonuydu. Madımak katliamından 6 ay sonra, toplumda "şeriat tehlikesi"ne dair bir korku ve endişe ortamı hazırlanma planı dâhilinde Uğur Mumcu katledilmiştir. Uğur Mumcu'nun cenazesinde, yüz binlere "kahrolsun şeriat" sloganı boşuna attırılmamıştır. Ardından peş peşe laik kesimden, isimleri öne çıkmış aydınlar katledilmiştir. Alevilere şunu dediler: "En büyük tehlike şeriat tehlikesi. Şeriat gelirse çoluk çocuk kesileceksiniz, sizin kökünüzü kazıyacaklar..." Bugün "Ergenekon"la ifade edilen derin yapı, ne zaman kaos ve kargaşa ortamına ihtiyaç duymuşsa, akıllarına ilk gelen Alevi-Sünni çatışması olmuştur. Laik-anti laik kutuplaşmasında Aleviler, rejim muhafızı olarak düşünülmüştür.

Niye o zaman Aleviler; Ergenekon'a sahip çıkan, Silivri'deki tutuklulara selam gönderen, davanın en önemli sanıklarını milletvekili yaparak yargı sürecindeki davayı özünden saptırmaya çalışan CHP'den kopamıyorlar? Vesayet zihniyetinin mazlumları, mağdurları oldukları halde, vesayete payandalık yapan bir siyasi anlayışa neden mahkûm oluyorlar?

Çünkü Aleviler iliklerine kadar korkutuldular. Madımak'ta, askerî birliklerin gözü önünde diri diri yakılmak nedir, bunu Aleviler bilir ancak... 1925'ten beri korkutanlar, onlara tek bir yol bıraktılar: Ordu+CHP+Kemalizm... Sağ partiler onlar için hiçbir zaman tekin olmadılar. Gidecekleri başka kapı yoktu, CHP'ye gittiler. Evet, korkuları onlara sığınacak tek liman bıraktı. Cafer Solgun'un altını çizdiği gibi; yaşamak için, güçlü ve egemen olandan yana imiş gibi görünmeyi seçtiler... Fakat artık yeni bir yol ayrımındalar. Ergenekon davasında ortaya dökülen darbe planlarında Alevi ileri gelenlerine yönelik suikast hazırlıkları ve Dersim konusunda CHP'nin tavrı, onları bugün farklı bir noktaya getirdi.

Başka bir Zaman Gazetesi yazarı Ekrem DUMANLI ise: 'devlet adına bir şehirdeki sivil insanların üzerine bomba yağdırmak' nerede? İnsaf!

Devlet, isyan çıkaran kişiler ya da kitlelerle tabii ki mücadele eder. Ancak hiçbir gerekçeyle devlet, sivil ve masum insanları öldüremez, isyanla ilgisi olmayan kişileri ibret-i alem için sürgün edemez. 90'lı yıllarda PKK ile mücadele ediyorum diye oradaki halka zulmedenlere de bu yüzden karşı çıkmak gerekiyordu. Kaldı ki, Dersim'de psikolojik bir harp metodu uygulanarak şartlar devletin müdahale etmesine müsait hale getirilmiştir. Ajanlar, provokatörler, tahrikçiler, saflar... Bunların hepsi de vardır o meş'um hadisenin içinde. Yabancı parmağı da karışmıştır; eyvallah. Lakin insanların itiraz ettiği nokta bu değil. İtiraz şuraya: Devlet, hukuku askıya almış ve sivil insanların ölümüne ferman kesmiştir!İşin içinde Atatürk, İnönü, Fevzi Çakmak  Celal Bayar vs. var diye yaşananları örtbas etmek dürüst bir tavır sayılamaz. Tarihe mal olmuş şahsiyetleri korumak için efsanelere sığınmak da yanlış, gerçekleri örtbas etmek de. Tarihle hesaplaşmak, öç almak için değil; aynı hataların bir daha yaşanmaması için yapılır... Aleviler, bir gerçeği artık net görmeli: Dersim olayının bütün boyutlarıyla konuşulmasını isteyen 'Sünniler', o gün yaşanan acıları yüreğinde hissediyor. Bu tutum, basit bir siyasi manevra ile açıklanamaz. Öteden beri Aleviler üzerinden ahkam kesenlerin kartondan kaleleri yıkılıyor. Alevilerin de benzer zulümlere aynı duyarlılık içinde yaklaşması, İstiklal Mahkemeleri'nde insanların bir hiç uğruna idam edilmesinden tutun, Bediüzzaman'ın onlarca sene bitmeyen sürgün ve hapis hayatına kadar, yaşanan bütün acı hadiselere karşı tavır alması gerekir. Şayet bir daha devlet adına halk kitlelerine zulüm yapılmasını istemiyorsak, devlet otoritesini kullanan kişilere bu mesajı çok net vermek zorundayız. Alevi'siyle, Sünni'siyle, Kürt'üyle, Türk'üyle, Müslüman'ıyla, gayrimüslimiyle şunu demeliyiz: Devletin insanlar arasında ayırım yapması, onlara psikolojik harp taktikleriyle tuzak kurması, suçluyu suçsuzdan ayırmaksızın onları sindirmesi geçmiş asırda kalmıştır. Bir daha asla! Dersim, bir samimiyet sınavıdır.

Bakın bir olaya bakışta ki 180 derecede bakışların herkesin huzurunda bile seslendiği konu da köşelerde nasıl bakışlarla dile geldiğini hesaplayabilir miyiz acep. Fil ortada ve tutulan yer kadar doğrularımızı anlatır ve üzerinden kavga edecek zemin yaratırsak neyi çözmek istemiş olduğumuz kuşku doğurur. Bu yazı yeni yazılarla devam edecek...

 
Toplam blog
: 47
: 288
Kayıt tarihi
: 15.12.10
 
 

Denize yakın adam... İzmir'de yaşıyorum. ..