Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '11

 
Kategori
Siyaset
 

Dersim Kürt isyanı değil mi?

Dersim Kürt isyanı değil mi?
 

İlk önce isyancının kimliğini doğru tespit etmek gerekir. Dersim isyanının başı Şeyh Said o zamanlar coğrafi olarak Dersim bölgesi olarak nitelendirilen Tunceli, Elazığ ile Erzincan ve Sivas'ın  da bir bölümünü kapsayan bölgenin adıdır. Burada konuşulan Zaza dili “Kürtçe’nin lehçesi ve şivesi de değildir.. Bu sakat anlayışa halen de devam edilmektedir. (Kürtçe, yani Kırmança konuşmayan bir halk) bir halkın adı. Yani isyancı Kürt değil. Bu isyan da Kürt  isyanı değil.

Zazalar, Kürtlerden ayrı bir halktır. Zaza dili, Kürtçü unsurların iddialarının aksine Kürtçe’nin bir şivesi değildir. Zazaca, gramer ve sözcük haznesi itibariyle Kürtçe ile dilbilimsel yönden bir yakınlık göstermemektedir. Alevi Zazalar, Dersim (Tunceli), Erzincan, Sivas Sünni Zazalar ise Elazığ, Diyarbakır, Bingöl, Siverek (Şanlıurfa) kentleri kapsamında yoğunlaşmışlardır. Kürtler ise bu  anılan kentlerde azınlık durumundadırlar. Türkiye sınırları dışında bulunmayan Zazalar, ülkemize özgü bir etnik grup olup, Anadolu’nun yerli halkı sayılırlar. Dersim’de, tarihsel süreç içinde Zazalaşmış olan bazı Türkmen oymaklarının (Balaban, Sarı Saltık, Koç Uşağı vs.) varlığı da söz konusu. Zaza diline de “Kürtçe’nin lehçesi” denilmiştir. Bu sakat anlayışa halen de devam edilmektedir. Zazaların Saka Türklerinin kalıntısı  olduğu yönde de iddialar vardır. 

Öte yandan, son tartışmalarda tekrar gündeme gelen yakın tarihimizdeki Şeyh Said (1925) ve Dersim (1937) ayaklanmalarının Kürtlük/Kürtçülükle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Zazalara ait olan bu isyanların, çok hatalı bir şekilde resmi ve askeri literatüre de “Kürt isyanları” şeklinde yansıtılması sonucu, Kürtçü unsurların “silahlı mücadele” tarihine haksız bir “kazanç” olarak yazılmasına yol açmıştır.

Palu’daki Nakşibendi tarikatı postnişini Şeyh Said’in, cumhuriyetin kuruluşunun akabinde başlatılan devrimlere tepki göstererek isyan ettiği mevcut belgelerle sabittir. Seyid  Rıza’nın da bir Alevi/Kızılbaş dedesi olarak, Dersim’in geleneksel yapısının değiştirilmesine ve yörede yoğun bir şekilde yapımına başlanan askeri karakolların inşasına yönelik tepkisi söz konusu. Ancak, bilinen bu gerçekler ve unutulmaya terk edilmiş arşiv belgeleri göz ardı edilerek, her iki olaya da çok yanlış bir şekilde “Kürtlük” damgası vurulmuştur.

Halbuki Doğu ve Güneydoğu’da bir çok Türk kökenli  Azerbaycan Türkleri ve Türkmenlerin yanı sıra “Zazaların”,  “Arapların”, “Süryanilerin”, “Keldanilerin”, “Ermenilerin”, “Yezidilerin”, ayrıca sayıları az da olsa “Çerkez”, “Çeçen ve Abaza” kökenli toplulukların da yaşadıkları unutulmamalı. Bingöl ve Dersim’de halkın yüzde 90’ı, Elazığ’da halkın yüzde 70’i, Diyarbakır’da halkın yüzde 50’si Zazaca konuşmaktadır.

Gelelim isyanın başlama nedenine: Osmanlıyı tesviye eden Atatürk’ün emperyalistlere karşın ölüm kalım savaşını kazanarak kurmuş olduğu cumhuriyeti tanımayan, eski derebeyliğin sürmesini isteyen bazı aşiretlerin katıldığı, bazı aşiretlerin ise isyancılara karşı devletin yanında yer aldığı bir bölgesel  baş kaldırırının adına Dersim İsyanları diyoruz.

Asilerin isteği neydi?    

Onlar TC. kurmak istediği okul, köprü, yol  ve sağlık ocağını istemiyorlardı. Devlete vergi vermek ve askere gitmek istemiyorlardı. Onlar Osmanlı Devletinde onlara tanınmış olan bölgesel hükümranlık haklarını eskiden olduğu gibi kullanmak istiyorlardı. Üniter yapı ulusalcılık üzerine kurulmuş olan yeni TC.  Devleti  nasıl Osmanlıyı İlga etmişse, Osmanlı yönetim biçiminin kalıntılarını da yok etmek zorundaydı.

İsyancılar Ne Yaptı?

Şeyh Said önderliğinde 1925’de Atatürk Devrimlerine tepkinin önde olduğu dini niteliği ağır basan bir isyandı.  Bu  İsyan 1930 yazında bastırılmıştır.  İsyanın adı Şeyh Said İsyanı olarak tarihe geçti. 

Bu isyandan sonra 25 Aralık 1935 tarihli 2884 sayılı  Tunceli Vilayeti İdaresi  Hakkında bir kanun çıkarıldı. Bu kanununa göre Tunceli iline askeri, yönetsel ve yargısal yetkileri bulunan General Abdullah Alpdoğan atandı. Vali, gerekli gördüğü takdirde düzeni sağlamak için ahaliyi başka bölgelere sürme yetkisini de sahipti.  Dersim ayaklanmasında Valinin sert tutumunun da payı olduğu söylenmektedir.

Birinci Dersim İsyan: İsyancılar devletin hükümranlığını istemedikleri için, hükümranlığı temsil eden Jandarma karakolları ile kaymakamlık binasına saldırdılar. Devletin bölgeye ulaşmasını engellemek için köprüleri yıktılar. Kendi yanlarında olmayan aşiretlere saldırdılar        ..  Aşireti reisi Seyit Rıza önderliğinde 20-21 Mart 1937 ‘de Harçik Köprüsü‘nün yıkılması ve telgraf hatlarının kesilmesi ve  Kahnut  Bucağındaki  askeri birliğindeki askerlerin öldürülmesi ile başladı. Ayaklanmaya Kureyşin Aşireti’nin önderliğinde Demanan,Haydaran  ve Yusufan aşiretleri katıldı. Ayaklanma 6 binden fazla silahlı isyancıya ulaştı. Genaral Abdullah Alpdoğan  arazinin sarp olmasından  ötürü 20 Bin askeri ile isyanı bastırmakta başarılı olamadı. Bunun üzerine içinde Sabiha Gökçen’in de bulunduğu  3 uçak filosu ile isyancıların saklandığı Laş mevkii imha edildi. Hava Hareketi sonucu direnişi kırılan isyancılara karşı kara harekatı başarılı oldu. İsyan 13 Eylül  1937  ‘de Seyit Rıza(Alevi) ve Haydaran, Kureyşin, Demenan,Yusufan,Kırgan  aşiretlerinin reislerinin teslim olmasıyla sona erdi.  Yapılan yargılama sonucu başta Seyid Rıza ve oğlu olmak üzere 6 kişi idama , çok sayıda isyancı da çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar.

İdamlara ve hapis cezalarına tepki gösteren başata Kureyşan aşireti olmak üzere diğer aşiretleri de  yanına  alarak ikinci dersim isyanını başlatmış oldular. İsyana karşı başlatılan askeri  hareket Eylül 1938 ‘de  başarıya ulaşsa da  kırsal alanda isyan  1948’e kadar sürdü. Bölge halkından bazıları zorunlu olarak başka bölgelere  göç ettirilmiştir.

İsyanın bastırılmasına karşı görüşte olanların görüşü:

İsyan olmadığı bölge halkını asimile etmek için bir düzmece olduğu ve isyanda devletin aşırı güç ve zehirli gaz kullandığı bunun sonucunda da 13 bine yakın isyancı ve sivilin öldüğü iddia edilmektedir. Bu nedenle devletin bu katliamın kurbanlarından özür dilemesi ve göç edenlerin topraklarının geri verilmesini istemektedirler.

Devlete karşı isyan olduğu ve bu  isyanın bastırıldığını savunanlar:

Devletin hükümranlık haklarını tanımayarak  ve buna karşı silahlı isyan başlatanların  mutlaka bertaraf  edilmesi  gerektiğinden yola çıkarak,her meşru devletin isyancılara ne tür muamele de bulunmuşsa, aynı  şekilde karşılık verildiğini ileri sürmektedirler. Devletin isyanı bastırmak için zehirli gaz kullanıldığı iddiaları kabul edilmemektedir. Çatışmalarda ölen asker ve isyancıların yanı sıra  o bölgede isyancılara karşı olan aşiretlerin, isyancı aşiretler arasındaki çatışmalarda da çok sayıda ahalinin yaralandığı ve hayatını kaybettiği de iddia edilmektedir.

 
Toplam blog
: 68
: 2793
Kayıt tarihi
: 31.01.09
 
 

Emekli uzman öğretmenim. Ege Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü ve A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi..