Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '11

 
Kategori
Güncel
 

Dersimde katliamı yapan o, özrü de o dileyecek.

Dersimde katliamı yapan o, özrü de o dileyecek.
 

Dersimde özür kime düşer?


Herkes bir şeyler yazdı DERSİM üstüne…

Kimi, suçlu Seyit Rıza’dır dedi, katli vacipti..

Kimi Cumhurbaşkanı Atatürk emri verdi…Asıl suçlu o…

Kimi Ordu’nun başındaki Fevzi Çakmak…

Kimi CHP…

Kimi Sabiha Gökçen…

Kimi Bayar, Menderes, sağ siyaset…

Dezenformasyonun dikalasını yapar Tarihçi, öyle güncel medyanın yaptığına falan da benzemez. Senin hayatta olmadığın bir devreyi anlatır sana, adeta empoze eder, damarına şırıngayla nazikçe verir kendi fikrini. Anlamazsın..!

El mahkum, inanacaksın, fikir cahiliysen veya zaten işine öyle geldiği için, inanmaya amade… İnanacaksın.

Bu itibarla Tarih bir bilim değildir bence. Yazana bağlıdır çünkü. Subjektiftir.

Haa söylendiği gibi ‘geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez’  gibi retoriksel savurma veya yargı da pek doğru değil. Öyle olsaydı toplumlar geçmişindeki hatalarını tekrarlamazdı.

Tarih olsa olsa geçmişi merak duygusuna belki bir kapı aralar. Belki diyorum çünkü Tarih yazanına göre değişir. Ne demiş Atatürk;

‘Tarih yazmak yapmak kadar zordur… Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtan bir hal alır’

İşte Dersim…

Daha baştan ‘Dersim isyanı’ adlandırmasıyla başlarsa yazar, belli ki bu meselede devlet güçlerinin yanında yer alacaktır. Yok eğer ‘Dersim katliamı’ adlandırmasını kullanıyorsa belli ki öldürülenlerin yanında.

Bunun için sanırım Tarih’i liberallerden dinlemek en doğru olur. Ya da Tarih’e nötr bakarak değerlendirebilme olgunluğuna haiz bir objektif aydından. Böylesini de ara bulabilirsen..!

Biz şimdi ne sağ ne de sol pencereden bakmamaya çalışarak bir değerlendirme yapalım. 

Dersim’de olaylar hangi tarihte (tarafsız kalmak adına katliam demeyeceğim) yoğun can kaybı haline geldi?

15 Mayıs-15 Eylül 1938. Bunda herkes ittifak halinde mi Evet. Sağcısıyla, solcusuyla.

Bu tarihler ATATÜRK’ün ölümünün birkaç ay öncesi mi, yani büyük önder ölüm döşeğinde mi ? Evet, bu da ittifakla sabit.

İktidarda hangi parti var?

CHP. Tartışmasız.

1938 de CHP’den başka parti var mı?

Yok. Herkesçe malum.

CHP bugünkü anlamda bir parti mi?

Hayır. Çok partili döneme henüz geçmemişiz.

O gün CHP içerisinde sağcısı, solcusu, liberali, dincisi, gizli şeriatçısı vs yani herkes yok mu?

Var.

Yani tüm görüşlerin çatı partisi mi?

Evet.

Yani o günkü CHP demek aslında DEVLET demek değil mi?

Öyle.

Mesela CHP il başkanı aynı zamanda Vali mi?

Evet.

Mesela, daha sonra sağın yani DP’ nin başı olacak olan Adnan Menderes bu partinin içinde mi?

Evet.

Celal Bayar Başbakan mı?

Evet.

Şükrü Kaya ki Adnan Menderes’in akıl hocasıdır bu katliamda aktif rol almamış mıdır?

Almıştır.

O Menderes defalarca katliamın alkışlayıcısı olmamış mıdır?

E öyle. 

Bunlar mutlak gerçekler, yazanına göre değişiklik göstermez.

Şimdi gelelim yazanına göre değişebilecek olan noktalara… 

Katliam emrini Atatürk mü verdi?

Devletin başı yani Cumhurbaşkanı olan Atatürk’ün bundan haberdar olmaması mümkün değil, hatta emri bizzat o verdi diyebilirsiniz, dersiniz de yanında mıydın diye sorarlar adama. Ya da hani belgen… Belge getirsen bile bunun düzmece olmadığı ne malum?

Ya da ölüm döşeğindeki ATA’nın memleket meselelerini takip edecek hali kalmamıştı, canıyla uğraşıyordu, acılar içindeydi, bugünkü gibi tv, radyo iletişim imkanları da olmadığından onun bu işle bir alakası yok diyebilirsiniz. Dersiniz de bu sizin inancınız olmaktan öteye bir anlam taşımaz... Sorarlar adama hasta yatağında bile olsa bir gün Başbakan Celal Bayar Atatürk’e gelip bizzat emri ondan almış olamaz mı. E valla olabilir. Yaaa.

Peki gelelim olayların oluş ve gelişimine…

Üniter bir yapı oluşturmak gayesinde olan Devlet (CHP deği)bir tür özerk yönetime sahip olan Dersim bölgesini sistemle entegre hale getirmek için bizatihi kendi eliyle Seyit Rıza’yı da kullanarak bir ayaklanma tertipleyip sonra onu bastırma adı altıda katliama girişmiş olabilir mi? E olabilir. Öyle mi peki? Belki…

Yeni kurulan ve devrimlerini yeni yeni oturtmaya çalışan genç CUMHURİYET’e karşı bir gerçek isyan olabilir mi bu? Olabilir? Gerçekten  gerici bir ayaklanma mıydı, da devlet bunu bastırdı? Mümkün. Peki öyle mi? Asla bilinemez.

O tarihte yaşayanlar bile el altından nelerin yürütüldüğüne, gizli plan ve tertiplere hakim olamaz. Çünkü böyle işler ince bir siyaset mühendisliğiyle gerçekleştirilir.

Şimdi gelelim sonuca…

Emri bizzat Atatürk mü verdi, veya göz yumdu, bu asla bilinemez.

Bu gerçekten bir isyan mıydı yoksa Devletin veya Devlet adına yetki kullanan birtakım çevrelerin isyan gibi gösterme tertibi miydi, asla bilinemez.

Gelelim özür meselesine…

O gün Devlet haksız bir katliam gerçekleştirmişse, bu gün Devletin başı olan Cumhurbaşkanı ve Başbakanın özür dilemesi gerekmez mi?. Mademki Devlette devamlılık esastır.

Ve Devletin ölenlerin yakınlarına  tazminat ödemesi gerekmez mi? Özür yeter mi?. Bugünkü çok partili sistem içinde CHP’den özür dilemesini talep etmek, CHP’ye olan hasmane tutumun bir örneği değil midir ve onu yıpratmaya dönük bir siyaset.

Bakın aklıma bir başka şey daha geldi.

Pekala o gün icranın başında olan Başbakan Celal Bayar ve CHP de etkin konumdaki Adnan Menderes özür dilemelidir diyebilir birileri. Ve onlar hayatta olmadığına göre, onların partisi DP’nin devamı olan merkez sağda kim varsa onlar. Bu gün merkez sağda kim var, veya merkez sağ oylar nerede?

Gördüğünüz gibi bu gün hem devletin başı hemde merkez sağ siyaseti temsil ettiği için, bu oyları o aldığı için Başbakan sn Recep Tayyip Erdoğan özür dilemelidir önce. Bayar’ın ve Menderes’in bugünkü ardılı O olduğuna göre... Sonra sn Gül, Arınç vs.

Gördüğünüz gibi lafı evirdik çevirdik özür meselesini sn Erdoğan’a ihale ettik. Sizde bir iki zihni münazarayla sn Kılıçdaroğlu’na veya bu gün ordunun başı olan sn Özel’e veya hedef tahtasına koyduğunuz uygun birisine havale edebilisiniz. Arşivler açılsa kaç yazar…! Açılsa da göreceğiniz şey görmek istediğiniz şey olacaktır nasılsa.

Bu arada bombardımanda görev alan Sabiha Gökçen’i topa tutmak yerine, o gün Genel Kurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak, Başbakan olan Celal Bayar ve Cumhurbaşkanı olan Atatürk’ü niye koymuyorsunuz atış tahtasına.

Koyamıyor musunuz?

Henüz vakti mi gelmedi?

Bula bula Sabiha Gökçeni mi buldunuz günah keçisi olarak? Sabiha kendi iradesiyle mi bastı tuşa?

Sabiha Gökçen’in adını silelim incisini pırtlayanlara da diyorum ki...!

Benim daha ilginç bir incim var, o gün devletin başı alan  ATATÜRK’ün anıt mezarını, ANITKABİRİ

Kaldıralım ortadan… Havaalanındaki Sabiha Gökçen adı yerine.

Liberal gibi başlayıp sonradan sola yaslandığım bu zihinsel çalımdan ötürü, özür bekleyenler varsa, haklı olabilirler. Ama ben de haklıyım…

İbrahim Erol

www.gazete54.com

22 Kasım 2011

 
Toplam blog
: 135
: 694
Kayıt tarihi
: 31.08.09
 
 

Gazi Üniversitesi fizik lisans eğitiminin ardından, Marmara Üniversitesi'nde master, İTÜ'de dokto..