Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '16

 
Kategori
Dostluk
 

Dertleşerek değil dermanlaşarak dost olunur

Dertleşerek değil dermanlaşarak dost olunur
 

Tigris / Nimetullah Yıldız


Tüm diğer insanlar gibi daha çocuk iken kandırıldım.

"Dostluk" diye bir şey olduğuna çocuk iken inandırıldım.

Dostluğu çocuk oyuncağı sandılar ve de çocukların büyüyünce oyuncaklarını bir kenara atacaklarını bile bile, tutuşturdular elime.

Elime tutuşturacaklarına, kalbimi tutuştursaydılar ya!

“Konfüçyüs derki” diye başladılar, cümlelerine.

"Dostluk iki ruhun bir bedende toplanmasıdır" dediler.

Etkileyici bir cümleydi. Bir yalan ancak bu kadar güzel söylenebilirdi.

Her çocuk gibi bende inandım. İki ruhu bir bedene sığdıracaktım.

Çocuklar hayallerinin peşinden giderdi.

Çocuk olmanın gereğini yaptım ve düştüm hayallerimin peşine.

Aradım! Durmadan aradım. Kapıları araladım. Kapanlara kıstırıldım! Ama yine de vazgeçmedim. Kandırıldım! Yaralandım! Kandım! Kanadım! Ama yine de vazgeçmedim.

Yanıldım. Hep yanıldım. Ama yine de aradım. Hep aradım, hiç vazgeçmedim.

Peşinden gittim hayallerimin. Çok sonradan anladım ki "içimdeki bir şeyin peşinden gidemezdim."

Nereden bilebilirdim?

Ayı, güneşi rabbi sanan, İbrahim kadar mahsum biriydim.

Kelimelerin Kıyameti adlı yarım kalmış romanın gizemli karakteri Robin'in Henry'e söylediği bir söz geldi aklıma:

Neyine güveniyorsun da güveniyorsun Henry.

Sırtı olan bir şeysin sen.

Kendine sırt yaslıyabilir mi?

Gözleri sırtına sırt dönmüş biri.

Robin'in Henry'ye söylediği söz hakikatin ta kendisi idi. Bedenimiz bize daima gerçeği söylerdi.

Mesela;  Robin bir keresinde de Henry'e şunları söylemişti:

İnsandık biz Henry, arı değildik yani.

İçimize aldığımızı dönüştüremezdik ki bala.

Robin haklıydı. Yalanı biz icat etmiştik. Yalan söyleyen başka bir hayvan yoktu bu civarda.

Elimize gözümüze bulaştırmıştık. Bir damlası bile sıçramamıştı kalbimize.

Elimizden geleni yapmıştık, kalbimizden geleni değil.

Yerle bir olmuştuk; aşkla bir değil.

Bu gerçek ile göz göze geldiğim anda anlamıştım körlüğümü.

Gözle görülmez bir işti aşk ve de tanıdığım en iyi "Aşık Veysel" idi.

"Dost dost diye nicesine sarıldım" derdi.

"Benim sadık yarim kara topraktır " derdi.

Sezar’ın sitemi yüreğimde yankılanırdı birden. Ve de Veysel'in türküsü yarım kalırdı.

"Sende mi Brütüs!" diye bir ses duyulurdu.

Sonra Sezar ölürdü ve kara toprak türkünün geriye kalanını söylerdi.

Toprak tohumu dost bilirdi ama tohumlar Fidan'a, Fidanlar ağaca, ağaçlar ormana hep aynı yalanı söylerdi.

Biz insanların dostluğunun da sevmelerinin de kadarı vardı.

İşi bitene kadardı. İşini bitirene kadardı.

Mum sönene kadardı. Yatsıya kadardı.

Maskesi düşene kadardı. Bir yere kadardı yani.

En fazlası bile eksikti o da ölene kadardı.

Aşk öyle bir şey değildi ama. Aşk kadarsız sevmekti.

Aşk ölümsüz bir hissedişti; bir ölümlü ölümsüz bir sevgiyle sevemezdi.

Aşk sonsuz bir hissedişti ve de sonsuz bir hissediş sonu olan bir yaşama sığmazdı.

Robin’in hikayesi hepimizin hikayesi gibiydi. Bir keresinde Henry'e şunları söylemişti:

Çok yoruldum Henry.

Tam dinleneyim diyorum.

Sırtımı bir ağaca yaslıyorum, sonbahara denk geliyor.

Üstüm başım yaprak cesetleri.

Yapraklara dost olup, kendimi onlara benzettiğim anda; acımasız bir fırtına kopuyor.

Ağlamaklı oluyorum.

Sonra gözümün yaşına bakmayan bir yağmur yağıyor.

İşte böyle Henry, çok yorgunum.

Sırtımı sana yaslayayım diyorum ama aynı şeyin olmasından korkuyorum.

 --- Tigris / Nimetullah Yıldız ---

 
Toplam blog
: 24
: 180
Kayıt tarihi
: 01.09.15
 
 

09..09.1979'da Diyarbakır'da doğdum. İlk ve orta eğitimimi yine Diyarbakır'da tamamladım. 1997 Yı..