Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '09

 
Kategori
Deneme
 

Derviş baştadır, taçta değil

Derviş baştadır, taçta değil
 

DEMİŞ Kİ "DERVİŞ BAŞTADIR. TAÇTA DEĞİL.


Beni benden daha iyi kim tanıyabilir ki? Seni senden daha kim iyi tanıyabilir ki? Tanımak için paylaşmak gerekir. Tanınmak için anlatmak gerekir. Yine de sen ne kadar kendini anlatırsan anlat. Neticede anlattığın karşıdakinin anladığı kadardır. Hayatım boyunca gerçek dosttan yana şanslı olmuşumdur. Hepsi de yüreğimde ayrı, ayrı taht kurmuştur. Dost, arkadaş, arka taşı kuvvet, güven demektir. Ne yazık ki dostlarımı uzun yıllardır kilometrelerce geride bırakarak ayrı bir kentte yeni bir yaşama adım atmak zorunda kaldım. Ve maalesef ki bulunduğum kentin insanlarıyla tanışıklıktan öte geçmek mümkün olmadı. Bununla da kalmayıp, sonu hüsranla biten tanışıklıklardan geriye bende kalan sükuti hayal oldu. Çalan çırpan, örseleyen, saldırgan, sınır bilmeyen…

Kendime hemen bir zırh edinerek korumaya alsam da, hiç umulmadık yerlerden, hiçbir bağlantınızın olmamasına rağmen yine de sıkıntılara maruz kalınabiliyor.

Günlük, güneşlik bir havada her ihtimali düşünerek, yanınıza yağmurluk, şemsiye almanıza karşın bir ihtimal diye beklediğiniz yağmur değil de, şu yazda, şu güzel havada başınıza elma büyüklüğünde yağmaya başlayan doluya tutulmak. Doludan kurtulmak adına son kurtuluşunuz olan saçakların altına sığınıp ta korunmaya çalışırken saçağın birden bire tepenize düşmesi neticesine benzetiyorum bu yaşanılanları. Sizi ne yağmurluğunuz ne de şemsiyeniz koruyamıyorsa sığındığınız saçağın korumasını beklemek aptalca belki de. En iyisi bir gece uykuya yatmak...

Lise yıllarım da ki arkadaşlarımda dâhil olmak üzere otuz yıllık dostlarımla arkadaşlarımla ilişkilerimin hala aynı güzellikte aynı sevgide devam etmesini aynı karakterlerde, aynı sosyal kültürde olmamıza bağlasam, peki bu koca şehirde hiç mi karşıma benim kültürümde, benim karakterimde bir kişi çıkmaz yani şu koca kentte kendine münhasır mıyım, tek miyim ben? Çok şey mi istiyorum? Aslında hayır. Sevgi, saygı, güven, dürüstlük, paylaşım, ben değil biz olmak. Sanırım karşılıklı olarak kendini iyi ifade edebilmek, nezaket kuralları içinde açık olmak. Dengeli olmak.

Dost deyince, geçenlerde nerede okuduğumu hatırlayamadığım fakat okuduğumun her bir harfinin beynimde yer ettiği, kısacık bununla birlikte çok şey anlatan yazıyı anımsadım. Yazıyı aynen aktarıyorum. “Karıncaya nereye gidiyorsun diye sormuşlar karınca dostuma diye cevap vermiş. Karıncaya bakarak bu cüsse ve bu bacaklarla zor demişler. Karıncanın cevabı da gidemezsem en azından yolunda ölürüm” demiş. Yolunda ölünecek dostlara yapılan yatırımın kıymetine paha biçilir mi hiç.

İnsan önce karşısındakiyle tanışır. Sonra hayatı paylaşmaya başlar. Hayatı paylaşmak birlikte yaşamak değildir sadece. Birlik de zaman geçirmek, muhabbet etmek. Aynı iş yerinde çalışmak. Aynı apartmanda yaşamak en önemlisi de iyi dinlemek, iyi gözlemleyebilmek, iyi değerlendirebilmektir. Hatta ayrı şehirler de, ülkeler de olunsa bile yürek de yeri varsa kişilerin, hayat paylaşılabilir diye düşünürüm. Bu paylaşımların neticesinde tanırız, tanınırız. Bazı zamanda tanıdığımızı düşünürüz. Elbette bir insanın sürekli aynı çizgide olması beklenemez. Neticede insanız yanlışlar yapabiliriz. Önemli olan farkına varıp düzeltmektir sonuçta.

Bazı insanlar duyguyu mantığın üstünde, bazıları da mantık takıntısıyla duyguyu tamamen yok ederek mantığı duygunun üstünde tutarak yaşamlarını sürdürürler. Oysaki insanoğlu duygusal bir varlıktır. Mantık elbette olmalıdır. Mantık kişinin zekâsıdır. Zekâ insanla özdeşleşmiştir. Ve Zekâ geliştirilebilirdir. Gelişimi hem sosyal, hem genetik hem de ekonomik etkenlere bağlı olarak varoluştan bu güne değişkenlik gösterdiği gibi kişi den kişiye de farklılık gösterir. Mantık ise zekâ ile başa baş kendini gösterir. Netice itibariyle Duyguyla mantığı harmanlanıp birlikte hareketi dengelenebilirse en mükemmel sonuç olacağını düşünüyorum. Bu olması beklenilendir tabii. Bazen de duygularımızın bize kurdukları tuzaklar vardır. Ne kadar mantığınızla hareket ederseniz edin duygular kurulan tuzaktan bir türlü çıkamaz. Gelgitler ile boğuşur durur. Sonuçta insan duygusal fakat düşünebilen bir varlık olması nedeniyle. Düşünebilen insan insandır. İnsanlık düşünebilme gücüne göre öğrenilir ve geliştirilir bir kavramdır.

Dost dedim, Duygu dedim, mantık dedim, düşünce dedim birde edinilmiş kötü huylar, karakterler vardır, ben duygusu vardır. Alınmış yanlış eğitim vardır, edinilmiş kötü alışkanlıklar vardır. Çevre faktörleri vardır. Ülke faktörleri, vardır, dünyasal faktörleri vardır, ekonomik ve sosyal kültürel faktörler vardır. Ruhsal faktörler vardır. Çıkar çatışmaları vardır. Çıkarlar uğruna söylenen yalanlar vardır. Kurulan tuzaklar vardır. Güvensizlik vardır. Ben duygusu vardır, vardır, vardır…

Tanımak zaman gerektiriyor elbette. Tanımak ya da kendini iyi ifade ederek tanınmak gerekir. Olaylara mantıkla ve düşünerek, karşımızdakini yargılamadan anlamaya çalışarak yaklaşırsak kırmadan, kırılmadan tanıma imkânı bulmuş oluruz diye düşünüyorum.

Olaylara yaklaşımımızın, İki yutkunup bir düşünerek, mantık süzgecimizden geçirecek zamanı kazanma adına sabırlı davranarak, olayların üzerine sanırım bir gece uyumak gerektiğine inanıyorum.

Yunus Emre ne demiş. “Derviş baştadır, taçta değil."

FERAH ÇETİN

 
Toplam blog
: 66
: 452
Kayıt tarihi
: 21.01.09
 
 

Udi, bestekar ve şairim. TRT'de bestelerim bulunmakta olup, bazı eserlerim de TRT ses sanatçıla..