Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '08

 
Kategori
Anılar
 

Dev-Genç'i Hacettepe' de gördüm

7 SLOGAN

Hacettepe Hastanesi’nin bulunduğu büyük kampüsün yanında şimdikinden daha büyük eski bir Ankara yerleşkesi bulunurdu. Bizimkiler oraya Hamamönü ya da Hacettepe derlerdi. Orada akrabalarımız oturur biz de sık sık ziyarete giderdik.

Cemal Güresel Caddesi’ndeki evimizden çıkıp demiryolu köprüsünün altından geçer, pazaryeri, yazlık sinema derken 10-15 dakikada oraya varırdık. Yolculuk esnasında duvarlardaki yazılarda gözlerim hep Dev-Genç ağabeyi arardı, bir çoğunda o kazanırdı. En fazla yazıyı o yazar, benim beynimde birinci olurdu. Onun gücünden ve hızından dolayı gurur duyar kazanmanın verdiği tarifsiz bir mutluluğa kapılırdım.

Gerçekten eski Ankara mimarisine sahip olan bu mahalledeki evlerde genelde sokağa bakan bir giriş kapısı vardır. Kapıdan girdiğinizde büyük bir avlu olur. Genelde 3-4 tane olan içevlerin giriş kapısı da avlunun içindendir. Hatta bazı avlular o kadar büyüktü ki içinde ağaçlar bile vardı. Avlunun içinde muhakkak bir çeşme olurdu. Bu çeşme avluya bakan diğer ev sahipleri tarafından ortak kullanılırdı.

Bu mahallede çok çocuk vardı, onlar avluların içinde oynadıkları için güvende olurlar, aileleri de onların uzun süre dışarıda kalmalarına hiç kızmazlardı. O yüzden ben Hacettepe’ye gitmeyi çok severdim. Orada saatlerce oynardım. Hatta oraya gidebilmek için hiçbir zaman özenerek yapmadığım ödevlerimi bile erkenden bitirirdim.

Yine böyle günlerden birinde annemler sokağa bakan kapının yanına oturmuş güneşe karşı sohbet ediyorlar biz içeri dışarı oynuyorduk. Bir kaç büyük abi ellerinde boya kutuları duvarlara yazılar yazıyordu. Ne oturanlar onlara karışıyor ne de yazı yazanlar oturanlara. O sokakta öğrenci yurdu olduğu için bu çok alışıldık bir durumdu.

Ne yazdıklarını merak edip bakmamla şaştım kaldım, gözlerime inanamıyordum. Sakalından bıyığından kocaman kıvırcık saçlarından yüzü belli olmayan bir abi Dev-Genç yazıyordu. Bu muydu Dev-Genç abi! Ne kadar da çirkindi. Bu abi nasıl o kadar hızlı koşabiliyor, herkesi dövebiliyordu ki. Hayal kırıklığına uğradım. Çok üzülmüştüm. Acaba Dev-Genç abi hasta mıydı? Kıvırcık abi onun yerine mi yazıyordu? Yoksa Dev-Genç bilmediğim başka bir şey miydi?

İçim içimi yiyordu ama o ağabeye “siz Dev-Genç abi misiniz?” sorusunu soramadım, gerçekten de çok korkunçtu.

Kafamdaki sorulara yanıt almam için babamı beklemek zorundaydım, akşam gelir gelmez bir fırsatını bulup Dev-Genç’in ne demek olduğunu sordum. Babam bu sefer bana kızmadı. Kızmadığı gibi de açıklama yaptı.

Dev-Genç demek Devrimci Gençlik demekmiş. Bu Devrimci Gençlik de bir örgütmüş. Bir anda çok korkmuştum. Çünkü örgütlerin duvarlara yazı yazmak dışında neler yaptığını biliyordum. Örgütler bomba atar, kahve tarar, banka soyarlardı.

Televizyondan ve gazetelerden öğrenmiştim. Örgüttekilere anarşist diyorlardı. Hatta ablalar bile vardı içlerinde. Bu örgüttekiler o kadar sinirliydi ki işleri olmadığı zaman beraberce bağırarak yürürlerdi. Ama öyle bir bağırma ki maçlardaki gibi. Bir de ellerinde pankart denilen yazılı bezler vardı. Bu bezler hep delik deşikti. Anlayamadığım örgüttekiler o kadar banka soymalarına rağmen neden sağlam bir bez alıp güzel pankart yazamıyorlardı da eski delik bezleri kullanıyorlardı. Diğer bir sorum da hepsi oradayken polis neden onları yakalayamıyordu?

Birkaç gün örgüt anarşist gibi kavramları düşünürken kafamda yeni bir sorun daha belirdi.. Bu insanlar örgüt üyesi yada anarşist ise neden bizim lokantaya da geliyorlardı? Acaba babamın haberi yok muydu? Ben evimizin kapısının önünde yürüyüşleri izlerken tanıdık ağabeylerin bir kaçını görmüştüm. Babama bir kahraman edasıyla İhsan Amca’yı yürüyüşte gördüğümü söyledim. Babam hiç oralı olmayıp günlük işlerine devam ederken “İhsan mı, onların dün yürüyüşü vardı?” dedi.

Ya biz örgüt üyesiydik ya da İhsan Amca’yı kandırmışlardı. Çünkü o hep bizim lokantadaydı. Ben ikinci şıkkı tercih ettim. Bazı anarşistler iyi de olabilirdi.

Yürüyüş esnasında slogan denen bir şey atıyorlarmış. Gazete ve televizyonlardan iyice öğrenmiştim. Çok ilgi çekiciydi, muhakkak değerli bir şey olmalıydı. Hemen kafamda şekillendirdim. Bu slogan kötü bir şey değildi. Silah yada bomba atılırsa insan ölürdü. Slogan ise düğünlerde atılan şeker gibi iyi bir şey olmalıydı. Anarşistler onları bankadan çaldıkları para ile alıyorlardı muhtemelen. Amaçları sloganı atarak kalabalık toplamak, kalabalıktan da kendilerine yeni üyeler kazandırmaktı. Ben de çok merak ettiğim bu sloganı atılır atılmaz kapacaktım ama anarşist olmayacaktım. Köy düğünlerinde şeker kapma konusunda oldukça tecrübeliydim. Bu slogan kapma işi tam bana göreydi. Artık hazırdım…

Hiçbir yürüyüşü kaçırmamaya çalışıyor, her bağrışmada izin dahi almadan kapının önüne fırlıyordum. Hep aynıydı; beraberce bağıran sinirli bir kalabalık, delikli yırtık kocaman pankartlar…

Acaba içlerinden hangisi slogan atıyordu? Çok dikkatli olmama rağmen atılan sloganları bir türlü göremiyor, bazen kendime kızıyor bazen daha hırslanıyor ama bir türlü amacıma kavuşamıyordum. Kaç tane yeşil parkalı abi, kaç tane kalın çerçeveli gözlüklü abla gözledim ha attı ha atacak diye fakat benim beklediğim slogan bizim evin önünde hiçbir zaman atılmadı…

 
Toplam blog
: 20
: 470
Kayıt tarihi
: 18.01.08
 
 

1970 Ankara doğumluyum. Sırasıyla İltekin İlkokulu, Cebeci Orta Okulu, Ulus Teknik Lise' sini bitird..