Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '14

 
Kategori
Sosyoloji
 

Devlet anlayışımız

Devlet anlayışımız
 

Devlet anlayışımızın halksız demokrasi denemesinde önemli etkenlerden birisi olduğunu düşünüyorum.

*Tarihi süreç.

Osmanlı Devleti'nde, çağdaşlarında olduğu gibi, devlet halktan ayrı kutsal bir varlık olarak görülürdü. Çağın anlayışına göre krallar ve padişahlar ülkeleri yönetmek için Tanrı tarafından gönderilmişlerdi. Ülkeler onların mülkü, tebaa da kullarıydı.

Osmanlı Devleti'nin duraklama döneminden itibaren devlet- tebaa ilişkisi bozulmaya başlamıştır. Fetihlerin durması paylaşılacak zenginliklerin azalmasına yol açmıştır. Devlet halktan daha fazla istemeye başlamış, ancak halka pek bir şey veremez olmuştur.

Devlet artık "halk içinde" Sultan Süleyman'ın dediği gibi, "muteber bir nesne" olmaktan çıkmış, halkın anlayışı "ferman padişahın, dağlar bizimdir" şekline dönüşmüştür.

*Cumhuriyet dönemi.

Devlet- halk ilişkisi Cumhuriyet döneminde de Osmanlıdakine benzer biçimde sürmüştür. Temel konularda bile kendisine danışılmayan, görüşü sorulmayan halk, eski devlet anlayışını ve devlet-tebaa ilişkisini sürdürmüştür. Bu anlayış günümüzde de sürmektedir.

Toplumsal yaşam alanında kural tanımazlığın arkasında bu anlayış vardır. Vatandaş kendisini devletle özdeşleştirmemektedir. Devletin kurallarını kendi kuralları olarak algılamamaktadır. Vatandaşın temel uğraşısı devletin kurallarını yakalanmadan ihlal edebilmektir. Yakalanmadıkça vergi vermemek, polis korkusu olmadıkça trafik kurallarına uymamak, sınavlarda kopya çekmek, rüşvet almak-vermek, askerlikten olabildiğince kaçmak vb. pek çok davranış şekli bu anlayışın dışa yansımasıdır.

Yönetenler de Osmanlıdan aldığımız anlayışa uygun olarak kendilerini "devlet" olarak görmüşler ve görmeye devam etmektedirler. Çankaya köşkünün bahçesinde halk günleri tertipleyen Cumhurbaşkanları olmuştur. Bu düzenlemeyi överken, "Vatandaş devletiyle kucaklaşıyor" diyerek kendilerini devlet olarak gördüklerini beyan etmişlerdir. Bu uygulama padişahın "cülus" töreni yapması anlayışından farksızdır. Vatandaş aynı vatandaştır. Padişahın ismi değişmiş, Cumhurbaşkanı olmuştur. Anlayış aynıdır.

Demokrasilerde vatandaş devletiyle kucaklaşmaz, çünkü kendisi devlettir. Devlet vatandaştır, vatandaş devlettir.

Devlet anlayışımızı Osmanlıdan miras almamızın eleştirilecek bir yönü yoktur. Türkiye Cumhuriyeti yoktan var olmamıştır. Osmanlının elde kalan son toprağı üzerinde Osmanlının tebaası tarafından kurulmuştur. Doğrularını ve yanlışlarını Osmanlıdan alması kadar doğal bir şey olamaz.

Cumhuriyetin Osmanlıyı tümüyle reddetmeye çalışması geçekçi bir yaklaşım olmamıştır. Kurtuluş Savaşını planlayan ve yönetenler Osmanlının sivil ve asker bürokratları, savaşanlar Osmanlının tebaasıydılar. Osmanlının, cumhuriyet dönemi üzerindeki, önemli bir bölümü hala süren, kaçınılmaz etkilerini tarihsel süreçteki yerine ön yargısız olarak oturtmak zamanı gelmiş, geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet ne kadar bizimse, Deli İbrahim de o kadar bizimdir veya değildir.

*Değişim ihtiyacı.

Devlet anlayışımızla ilgili olarak Osmanlıdan aldığımız anlayışı çağın ihtiyaçlarına göre geliştiremedik. Osmanlıdan aldığımız anlayış ve sadece adını değiştirdiğimiz kurumlarla cumhuriyet rejimi yürütmeye çalışıyoruz. Miras aldığımız anlayış ve kurumlar daha o zaman çağın ihtiyaçlarına cevap veremediği için Osmanlı Devlet'i çökmüştür. Yönetim sistemimizi, şeklen de olsa bir ölçüde demokratikleştirdik fakat devlet anlayışımızı pek fazla değiştiremedik.

*Kim sorumlu.

Halka göre; çağdaş eğitim vermeyen okullardan, akmayan sulardan, trafik kazalarından, yoksulluktan, adaletsiz gelir dağılımından, üretimin yetersizliğinden, çarpık ve sağlıksız yapılaşmadan, çevrenin katledilmesinden, kentlerde yeşile hasret kalmamızdan, bataklığa çevirdiğimiz deniz ve körfezlerden, bakkal-kasap ve manavın kalitesiz malı pahalı satmasından, sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden, hasta insan sayısının çokluğundan, vergilerin toplanamamasından, kalitesiz üretimden, rüşvetin yaygınlaşıp günlük yaşamın bir parçası haline gelmesinden, kurallar içindeki işlerimiz için bile bizden rüşvet istenmesinden, köy ve kasabalarında barınamayan insanların şehirlerin etrafını gecekondularla örümcek ağı gibi sarmasından, gelenek ve göreneklerimizin yok olmasından, herkesin başkasının hakkına hiç saygı duymaksızın sadece kendi çıkarını düşünmesinden ve bunu elde etmek için hemen kaba kuvvete ve şiddete başvurmasından, hiç kimsenin en temel konularda bile hakkını arayamamasından, hakkını arayanın ezilip sindirilmesinden ve ekmek fiyatının yüksekliğinden devlet sorumludur.

*Biz sorumluyuz.

Halka, demokrasilerde, ülkede doğru veya yanlış giden her şeyden kendisinin, sadece kendisinin, sorumlu olduğunun açıkça söylenmesinin zamanı gelmiş de çoktan geçmiştir bile.

1923 yılından beri başarabildiğimiz ve başaramadığımız her şeyden biz, yani halk, ülkede yaşayan insanlar müştereken sorumluyuz. Bu sorumluluğu bizim dışımızda var olduğunu düşündüğümüz soyut bir kavrama, devlete yükleyemeyiz. Tıpkı trafikteki kural tanımazlığımız sonucu her gün yaptığımız trafik katliamlarını, "Trafik Canavarına" yükleyemeyeceğimiz gibi. Trafik canavarı bizleriz. Sen, ben, o, biz, siz ve onlar. Kurallara uymayan herkes.

*Hizmet birimi devlet.

Devlet, ortak yaşam alanımızda bize hizmet etmesi için kurduğumuz kurumların tümünün, teşkilatın genel adıdır. Nasıl bir düzen içinde yaşayacağımıza biz, vatandaşlar, ortak irademizle karar veririz. Devlet ortak irademizle oluşturduğumuz düzenin uygulayıcısıdır. Uygulama devlet görevlileri eliyle yürütülür. Devlet görevlilerine memur denir. Memurların görevi halkın istediği hizmetleri yapmaktır. Hizmetlerinin karşılığı kendilerine maaş adı altında halktan toplanan vergilerle ödenir.

Devletin gücü vatandaşların gücünün toplamıdır. Fakir vatandaşlardan oluşan toplumun güçlü devleti olmaz. Varlıklı toplumların güçlü devleti olabilir. Vatandaşların yoksul olması devleti güçsüz yapar, ancak vatandaşların zengin olması devleti otomatik olarak güçlü kılmaz. Millet olarak bir arada yaşama azim ve irademizin de güçlü olması gerekir. Bunun için ortak duygular, ortak idealler gerekir.

*Devlet kaynaklarının ve yetkisinin kural dışı kullanılması.

Ülkemizde, devlet görevlileri, tasarrufları altındaki devlet kaynaklarını ve yetkilerini kural dışı olarak kullanırlar. Bunun yanlış olduğunu çoğu zaman bilmezler bile. Çünkü hep böyle olagelmiştir. Bu bize Osmanlıdan miras kalan bir imparatorluk devlet görevlisi refleksidir. İmparatorluğun uzak eyaletlerini  yöneten merkeze bağlı memurların, kendilerini, bulundukları bölgede devletle özdeşleştirmeleri o çağın gereğiydi. Devlet halkın nezdinde onların varlığında somutlaşırdı. Halkın gözünde onlar devletti.

Devletin kaynaklarının kişisel amaçlı kullanımı konusunda kültürümüzde; "Devlet malı deniz, yemeyen domuz" şeklinde bir söylem vardır. Yerleşik, yaygın bir uygulamayı yansıtır.

İnsanımızın dini inancı gereği domuza atfettiği olumsuzluklar dikkate alındığında; devlet malını yememek sadece bir eksiklik veya yanlışlık değil, aynı zamanda kötülük ve pisliktir. Devlet malını yiyen eleştirileceğine, yemeyen kötü ve pis insan olarak tanımlanarak, herkes adeta devlet malını yemeye zorlanmaktadır.

Dini esintili bu deyişi, "Devlet malı yemek, kul hakkı yemektir. Kul hakkı yemenin ALLAH nezdinde affı yoktur" şekline dönüştürmeliyiz. Bu değişim en az iki nesli kapsayan doğru bir din ve demokrasi eğitimi süreci sonunda gerçekleşebilir.

Devlet memurunun yetkisini kendini ve/veya kendi siyasi düşüncesini desteklemek için kullanması da yaygın bir uygulamadır.

Devlet memurları halkın kendilerine verdiği görevleri, halkın verdiği yetki çerçevesinde yerine getirmelidirler. Yetkileri kanunlarla belirlenir. Aksine davranış suç teşkil eder. İktidarlar ise devlet memurlarını kendi memurlarıymış gibi görme eğilimindedirler.

Devlet memurlarına hakim olan zihniyet "astığım astık, kestiğim kestik" şeklinde özetlenebilecek imparatorluk zihniyetidir. İktidarlar kendi siyasi görüşlerine hizmet eden memurları korurlar. Türkiye'de memurların yargılanması siyasi iktidarların iznine bağlanarak neredeyse imkansızlaştırılmış, kendilerine bir tür dokunulmazlık sağlanmıştır. 

Bu dokunulmazlık bürokrata devleti derinleştirmesi için uygun ortam sağlamaktadır. Derin devlet hukuk devletinin güçsüzleştirildiği bulanık sularda barınır. Derin devlet konusuna tekrar dönülecektir.

Halkın, Osmanlıdan bu güne değişmeyen devlet anlayışı demokrasinin önündeki önemli engellerden biridir. Demokratik bireyler bu anlayışın değişmesi için çaba göstermelidir.

*Emredici ve bağlayıcı değerler sistemi.

Daha önce de işaret ettiğim gibi; Cumhuriyet Devleti, Osmanlı Devleti'nin emredici ve bağlayıcı İSLAMİ değerler sistemini, milliyetçi değerler sistemiyle değiştirmek istemiştir.

"Yeni sistem, din gibi kapsamlı ve emredici bir sosyal kurumdan arta kalan boşluğu doldurmak zorunda olduğundan, değiştirmeye çalıştığı sistemin niteliklerine büründü; onun kadar kapsamlı olmasa bile benzer bir biçimde emredici oldu." ( Metin Heper, Bürokratik Yönetim Geleneği.)

Emredici ve bağlayıcı değerler sistemleri kapsamlıdır. Esneklikten yoksundur. Toplumsal hayatın her alanı için kendi kurallarını dikte ettirdiği için kişiye özgürlük alanı bırakmaz. Bu nedenle kişisel girişimi köstekler.

Kişisel girişimin ve rekabet ortamının olmaması tebaa özellikli bireyler yaratır. Kendine güvenmeyen kişi, yaşamın her alanında rekabetten ve karar verme sorumluluğundan mümkün olduğunca kaçınmak ister. Kolay yolu seçer. Anonimiteye sığınır.

Tebaa özelliğine sahip Osmanlı Devleti'nin insanları, yeni devletlerinde de bu özelliği teşvik eden bir sistemin içinde kendilerini bulmuşlardır. Doğal sonuç bireylerdeki tebaa anlayışının sürmesi olmuştur. Emredici ve bağlayıcı değerler sistemi değişmediği sürece bireylerin demokratikleşmesi mümkün değildir.

Türkiye dini veya laik, ama her durumda emredici ve bağlayıcı değer sistemleri arasında bir uçtan bir uca sürüklenmektedir.

Toplumsal değişim, ilkesi ne olursa olsun, kişisel yaşam alanında bağlayıcı ve emredici olmayan, kişiye kendini geliştirmesi için yeterli özgürlük alanı bırakan bir sistemin kabul edilmesiyle başlayabilecektir.

Siyasi literatürde bunun adı demokrasidir.

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..