Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '14

 
Kategori
Güncel
 

Devletin otoriter yapısı çatlıyor

Devletin otoriter yapısı çatlıyor
 

Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye’de otoriter rejim anlayışı hâkim ve bugüne kadar iktidara karşı her büyük çaplı gösteri ayaklanma olarak algılanırdı ve müdahalesi sert olurdu, medya açısından baktığımızda da muhalif gazeteciler hep hakaret davalarına maruz kalmış ve içinde boğulmuşlardır, bir kısmı da faili meçhul cinayetlere kurban giderdi.

Dünyada çoğunluğun oyunu alıp seçimle gelen iktidarlar, güçlerini meşruiyetten alırlar ve öngördükleri her şeyin hakları olduğu görüşündeler. Ancak durum ülkemizde biraz daha farklıdır, geçmiş iktidarlar her ne kadar meşru görünse de arka planda “Derin devlet” veya “Cunta” diye tabir ettiğimiz farklı bir otorite her zaman vardı. Rahmetli Atatürk döneminin ardından ülke yönetimini de içeriden kontrol etmek ve o dönem cumhuriyetin dağılmasını engellemek adına bu yapı oluşturuldu. Sanırım daha sonra algılar değişti ve bu yapı arka planda çok güçlendi, öyle ki iktidarlar sadece dünyaya karşı bir perde olarak kullanıldı.

Bu yapının farkında olan ve onu aşmanın yollarını arayan Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucuları ve üst yöneticilerinin geçmişten süre gelen hazırlıklarını ele aldığımızda, kendi otoriter yapılarını biçimlendirmek ve güçlü kılmak için yakın durdukları cemaatle ile birlikte çok derin bir plan hazırlamışlardır.

Bu planın ana temelinde ülkenin yargı teşkilatı ve kolluk kuvvetleri vardı. Bunun için yıllarca eğitime önem vererek cemaate yürekten bağlı bir gençlik yetiştirildi ve bu hedef doğrultusunda devletin mümkün olabilecek her birimine yerleştirildi.

Takdir edersiniz ki, daha önce Türkiye’de oluşmuş "Derin devlet" adı altında ki yapılanmayı bir anda alaşağı etmek de mümkün değildi ancak 2002 yılında ilk kez seçilen bu iktidar gerçek amacına ulaşmak, halktan tekrar güvenoyu alabilmek ve yerini sağlamlaştırmak için vesile olarak ülkeye her bakımdan ciddi hizmetler kattı.

2007 yılında yapılan seçimden 2. Kez zaferle çıkan AKP iktidarı ta baştan belirlediği yol haritasında bulunan hedefler için düğmeye bastı. Nitekim cunta tabiri ile ordu içerisindeki gayri meşru yapılanmayı ve buna destek veren birçok dernek, örgüt, kurum ve birey hakkında art arda gelen büyük çaplı soruşturmalar başlatılmıştı. Soruşturmalar derinleştikçe altından farklı sonuçlar, adresler ve kişiler çıkıyordu.

Bu soruşturmaları yürütmek için belirlenen ve neredeyse sınırsız yetkiyle donatılan AKP’ye yakın savcılar, bahsettiğim yapının en üst sorumlularına ulaşabilmek adına ilgili ilgisiz ve sırf adı geçti ya da dinlemeye takıldı diye birçok kişiyi bu soruşturmalara dâhil etmişlerdir.

AKP iktidarı o dönem olaylara çok tepki vermedi çünkü ülkemizin sağlıklı gelişmesi açısından bu neşterin vurulması gerektiği düşüncesi hâkimdi, daha da ötesi Rahmetli Sn. Erbakan döneminde 28 Şubat 1997’de yapılan darbe veya muhtıranın karşılıksız kalmaması gerçeğidir.

Devlet üzerindeki ordu vesayetinin kaldırılması için yürütülen bu soruşturmaların ülkemizin kalkınması açısından büyük faydalar taşıdığı da barizdir, ancak “Kurunun yanında yaş da yanar” misali masum insanların da yaftalanması ve çoğunun haksız yere hüküm giymesi kamu vicdanını rahatsız etmiştir.

Hele ki o soruşturmaları yapan savcı veya savcıların üzerinde bir şaibe oluştuğu ise ve eğer geçmiş süreçte olduğu gibi derin devletin tetikçiliğin yapanlardan hiçbir farkları kalmamış ise o zaman ne olacak?

Şu anda cereyan eden hadiselere baktığımızda ve yapılan operasyonlara tarafsız, sadece ülkemizin kirli oyunlara alet edilmesini istemeyen bireyler olarak değerlendirdiğimizde, ülkemizde illegal bir oluşumu bertaraf etmek için daha farklı ancak karmakarışık bir yapının oluştuğundan bahsedebiliriz.

AKP’yi AKP yapan oluşum çatlamaya başlayınca aynı savcılar bu kez hizmet ediyor göründükleri iktidara karşı hareketlendiler, başka bir deyimle tutundukları dala bastılar. Bunun emrini verenler kimler, bu operasyonların haberini aylar önce kimler verdi, kimler tarafından düğmeye basıldı?

Bahse konu savcılardan biri de öyle rahat ki, böyle ciddi bir operasyondan önce yurt dışına, Dubai gibi en lüks ve pahalı yerlere tatil amacıyla gidebiliyor. Nasıl olsa dosya elimde istediğim an işleme koyarım hesabı. Ya da (B) şıkkı; Bu dosyalar bir tehdit unsuruydu ve işleme konulması söz konusu değildi, ancak o beddua olayının ardından jet hızıyla işleme kondu.

Nasıl olur da 1 yıldır araştırmalar, dinlemeler, takipler sürüyor ve devlet kademesinde haberi olması gerekenler bu süreci fark edemiyor!

Başbakanın odasında nasıl böcek bulunur?

Yoksa bunları yapanlar devletten daha mı organize, daha mı üstünde!

Kim bunlar?

Dış mihraklar mı, Baronlar mı, yoksa cemaatin arkasında bilmediğimiz gizli bir güç ya da farklı bir ittihat mı var?.. Her neyse! 

Sezar da Brütüs’ten böyle bir darbe beklemiyordu!

Sezar bunları öğrenemeden ölmüştü ama Sn. Başbakan hayatta ve bu olaylardan ders alıp, çözüm üretme şansı var tabi ama bunu tek başına başaramaz, ona oy verenlerin ve tüm halkın sağduyusuna başvurmadan, onları arkasına almadan bu gücün karşısında fazla direnemez ve bu süreçten zaferle çıkamaz.

Öncelikle Türkiye’de iktidar AKP’dir. Ne Cemaat, ne Amerika, ne İsrail, ne de başkasıdır.

Türkiye bugüne kadar hiçbir dış güce ya da bireye boyun eğmedi ve eğmemelidir.

Sn. Başbakanın bugüne kadar yaptıklarının bir kısmını tasvip etmiyorum ama bundan sonraki süreçte doğru şeyler yapmak istediğine gönülden inanmak istiyorum.

Sn. Başbakan öncelikle kamu vicdanını rahatlatmak için yargıya yeşil ışık yakması lazım ve siyasal nitelikli yargılamalara atanacak tarafsız yargıçlar, adaleti yerine getirme görevlerini insani ilişkilerinden soyutlamamalı. Özellikle Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda gerçek adalet, o günkü siyasal koşullarla çevrili olduğu reel bir ortam içerisinde değerlendirilmesine bağlı olarak yerine getirebilmelidir.

Devletin altını oyan taraflı savcılar ve emniyet mensupları da yargılanacaksa aynı düzende yargılanmalıdır.

Bu kargaşa atlatıldığında ise dönüp iktidar içerisinde “Saman altından su yürütenleri” tespit etmeli ve adaletin önüne çıkarmalıdır ki bunun hâlihazırdaki şartlar altında olabileceğine pek ihtimal vermiyorum çünkü ülke olarak henüz buna hazır değiliz.

Hiç olmadık!

Son olarak da gücünü halktan alan bir iktidar, halkın temel haklarını gözetmelidir, ayırım yapmadan herkese olabildiğince eşit davranmalıdır ve ekonomik açıdan aradaki dengeyi sağlamalıdır. Örneğin; Asgari ücret Tuik’in belirlediği açlık sınırının ALTINDA olmamalıdır.

Bunlar, kısmen de olsa yapılır mı?

Allahtan umut kesilmez.

 
Toplam blog
: 27
: 4680
Kayıt tarihi
: 21.10.06
 
 

Sosyal adaletin varlığından şüphe eden, dünyanın birçok yerini gezmiş, varolmanın bizim seçimimiz..