Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '14

 
Kategori
Öykü
 

Devrim aşkı ve hayatını gerçeğe adayan Kadın; Rümeysa (1. Bölüm)

Devrim aşkı ve hayatını gerçeğe adayan Kadın; Rümeysa (1. Bölüm)
 

Başarı, yetim çocukların gözlerinde parlayan sevinç ışıltısının adıydı ki bu Allah'ın Kuran'da belirttiği Cadde'nin (SIRAT-STREET) ışıklarıydı.


Rümeysa'nın gözleri daldı. Kocasının onu terk edişine hala inanamıyordu. Oğlu Enes'in çamaşırlarını yıkıyor diğer yandanda Kocasına üzülüyordu. Kolay değildi onca sene aynı yastığa baş koymuşlardı ancak Rümeysa'nın en büyük üzüntüsü kocasının kendisini terk etme nedeniydi. Sözleri ve kapıyı öfkeyle çarpıp gidişi gözlerinin önünde canlandı.

"Kendin saptığın gibi çocuğumuz Enes'i de sapık yetiştiriyorsun. " dedi Kocası Malik.

"Doğru yol üzerinde değildikki zaten" dedi Rümeysa

"Binlerce yıllık Evs ve Harzeç gelenekleri atalarımız onca insan haksızmıydı yani? Yo savunduğun Muhammed'in zırvalarına karnım tok benim. Bu böyle olmaz" Dedi öfkeyle

"Bak Malik, şu an öfkelisin, otur ve öyle konuşalım senle" Dedi Rümeysa

"Hayır, ben senin gibi inatçı ve laftan anlamayan kadın görmedim. Ne anlatsam boş sana, sende bana anlatsan boş. Dinlemeyeceğim. Ben gidiyorum belki bir daha asla dönmeyeceğim. Hoşça kal" dedi ve kapıyı sertçe çarptı. Kalın hurma ağacı kerestesinden yapılan kapı tahtasının arkasındaki demir kilitin halkasının sesi de tahtanın arkasından sertçe tahtaya çarptı.

Bu ses artık hayata eşi olmadan yürüyeceğinin sesiydi. O kapı çarpması ve metalin tahtaya vurduğu ses Rümeysa'nın yüreğinde hep yankılanacaktı.

Evet inatçıydı Rümeysa, inandığı ve doğru kabul ettiği doğruluğundan şüphe etmediği her konuda inat ederdi ama hatasını anladığında ise özür dileyen bir mizacı vardı.

İnat kötü bir duygu değildi aslında inat kötüye ve kötülüğe karşı sabretmede azmetmede yakıt görevi görmekteydi. Bu olumlu inattı. Bu inat adaletin, ahlakın, vicdanın güneşiyle büyüyen kırmızı güldü.

Şeytan inadı bnun tam tersiydi, doğruyu ve gerçeği gördüğü halde kendi yanlışının üzerini örtme inadı, bencilliğin, kibrin, ayrımcılığın ateşiyle yanan ve şeytanın insana karşı duyguğu kini canlı tutan bir yakıttı şeytan inadı. Bu insanın içini yakan cehennemdeki zakkum ağacının kaynar suyuydu.

İnat aslında tek başına kötü değildi, diğer bir çok duygu gibi. Sadece yanlış yerde kullanıldığında çarşı karışmaktaydı.

Rümeysa'da hırslıydı mesela, ondaki hırs Medine'de ki yetimlere yardım etme hırsıydı. Ne kadar çok çocuğa fakir aileye ulaşırsam o kadar çok Rabbın sevgisini kazanırım hırsıydı Rümeysanın ki.

Şeytanda da hırs vardı, o "ne kadar çok insanı saptırırsam o kadar çok haklılığımı ıspatlamış olurum" diye düşünüyordu.

İşte Medine'ye yeni gelen Rümeysa'nın aşık olduğu bu devrimci din İslam hayata 360 derecelik bir perspektifle bakmaktaydı ve hayatın içindeki tüm fenomenleri ADİL, ETİK, VİCDANİ ve SORUMLU parametlere tabi tutarak kendi kriterlerini (FURKAN) oluşturmaktaydı. Oysa gelenekçi putperestler atalarının yanıldığına inanmıyor, hayata sabit tek bir noktadan bakıyordu, bu duruşları kendilerinin ve toplumun ileri gitmesine engel teşkil ediyor ne kendilerini, ne inandıklarını nede sosyal yapıyı asla sorgulamıyor değişim ve düzeltme yoluna asla gitmyorlardı.

Nasıl aşık olunmazdı ki bu inanca, eski olan iyiye dokunmuyor ama kötü olan herşeye savaş açıyordu.

Rümeysa kalktı ve yıkadığı çamaşırları serdi kurusun diye.

Enes üzgündü anlamıştı babasının gittiğini

"Anne"

"Efendim oğlum?"

"Babam bizi terk mi etti, gelmeyecek mi geri?"

".........." sessizdi Rümeysa.

"Gelmeyecek değil mi?"

"Hayır oğlum gelmeyecek. Bizi terk etti."

"Neden ama?"

"Biz onun taptığı atalarına tapmıyoruz, geçmişe ve putlara boyun eğmiyoruz ve Allaha kuluz diye bıraktı bizi"

"....." Enes yutkundu, içinde üzüntü ve acıma duygusu belirdi. Babasını bir daha göremeyeceğine dair üzüntü ve babasının özlemle ayrı yaşayacağına dair ailesi için acıma duygusu  dalgalandı ve köpürdü yüreğinde.

Bir kaç gün sonra Malik'in çölde düşmanı Amir tarafından öldürüldüğü haberi geldi Medine'ye. Rümeysa diğer sahabe kadınlarla beraber söz vermişti peygambere asla üzerini başını yırtarcasına cahiliye kadınları gibi ağlamayacağına dair. O hiç ağlamadı. Üzüldü ama kendi için değildi bu üzüntü bir hiç uğruna evini terk eden kocasının hazin sonuna üzüldü o.

Rümeysa ÖLÜMÜ ÖLDÜRMÜŞTÜ, ölüm Rümeysa için sadece bir odadan başka bir odaya geçmek gibiyidi. Bunu öyle bir kanıtlayacaktı ki dünya tarihi asla böyle bir anne daha göremeyecekti. O bir destan yazacaktı.

Eve gitti, kumaş parçalarına is mürekkebiyle yazılmış Kuran'ı kerimin inen surelerini okudu oğluyla.

Baş sağlığına geldi Medineli Müslümanlar. Enes babasının ölümüne çok üzüldü. O artık öksüzdü. Tıpkı inandığı peygamber gibi.

İçi bir tuhaf oldu Enes'in çocuk yüreğinde baba boşluğu derindi ama Annesinin telkinleri ve varlığı bu boşluğu çabucak dolduruyordu. Annesine hayrandı Enes. "Ne kadın benim annem, cesur, mert" diye düşündü.

Medine'de Hz Muhammed'in yeni kurduğu pazar yerine Ebu Talha geldi. Aslında Ebu Talha Eski Pazar'a giderdi orada daha çok kendisi gibi Müşrik yada Medineli Yahudi pazarcılardan alış veriş yapardı ancak Müslüman pazarcıların tartıyı eksizksiz tutmalarına ve dürüst oluşlarına da hayrandı ve artık Müslümanların sayısının daha fazla olduğu pazara gelmeye başladı. Pazar yerinde Rümeysa erkenden gelmiş ve topladığı Hurmalardan satıyordu. Bu pazara en erken gelen en güzel konumda tezgaha sahip oluyordu. Rümeysa Sabah namazından önce tezgahın başına geçmişti çoktan. Vakit kuşluk vaktiydi.

Pazarda dolaşan Ebu Talha Rümeysa'yı gördü. Tezgaha hurma almak için yaklaştı. Aslında derdi hurma değildi, Rümeysa'dan hoşlanmıştı. Ebu Talha Medine'nin en zengin sakinlerindendi. Hurma bahçeleri de çoktu.

"Merhaba" dedi Ebu Talha

"Merhaba" iye cevap verdi.

"Hurma alabilirmiyim?"

"Ne kadar ?"

"Çok değil 50 dirhem"

"Medine Hurmalıkları senin, neden benden Hurma alıyorsun?" diye sordu Rümeysa.

"Beni tanıyorsun demek?"

"Elbette, Medinedeki en büyük hurmalıklara sahip Ebu Talhayi herkes tanır"

Ebu Talha gülümsedi ve eve gitti evde Rümeysa'yı düşündü, ilk defa evlenmek ve ailesi olsun istedi. Ertesi gün pazar yerine gitti yine. Rümeysa hakkında bilgi de almıştı.

"Rümeysa, buydu değilmi adın?"

"Adımı öğrenmişsin"

"Evet" dedi gülümseyerek ve devam etti

"Dul olduğunu öğrendim. Benimle evlenirmisin?"

"Hayır evlenemem?" dedi kararlıca Rümeysa.

"Ama neden?" dedi şaşkın ve üzüntüyle oysa o hemen evet cevabını alacağını düşünmüştü. Rümeysa ne kadar güzelse Ebu Talha da o kadar yakışıklıydı ve çok zengindi.

"Bak Ebu Talha. Ben Müslümanım senle evlenemem." Dedi kararlıca.

Ebu Talha gece uyuyamadı tüm gece Rümeysa'nın sözlerini düşündü 'Senle evlenemem ben Müslümanım". İçinde ilk defa İslam hakkında bilgi almak düşüncesi belirdi bu ret edişin arkasında ne vardı? Aslında bişeyler biliyordu ama bildikleri yüzysel bilgilerdi ve hoşuna gitmeyen bilgilerdi.

İki hafta boyunca emrinde çalışan bir Müslüman işçiden İslam hakkında bilgiler aldı. Müslüman işçi Ebu Talha'ya "İslamda aile çok önemli bir kurumdur, ilk ve en küçük toplumdur, bu çekirdek yapı sağlam olmak zorundadır, üstelik Rümeysa ilk kocasından acı bir tecrübeside var" sözleri Ebu Talha'yı düşündürdü.

 Sonunda Müslüman olmuştu ancak içinde rahatsız edici bir duygu vardı. "Hayır ben Rümeysa ile evlenmek için değil inandığım için Müslüman oldum" dedi kendi kendine. Oysa şeytan ona tuzak kurmuştu "Sen Rümeysa ile evlenmek için Atalarının dinini satan bir şerefsizsin" diye fısıldadı. Ebu Talha Şeytan ve Nefsinin tuzağını anlamasada aklıyla  ve kalbiyle bundan kurtuldu.

Ertesi gün pazar yerine gitti ve Rümeysa'ya şunu söyledi.

"Rümeysa ben islamı sevdim ve Müslüman oldum. Ancak bilki asla seninle evlenmek için değil bu tamamen kişisel tercihim. Sen benle ister evlen ister evlenme bu senin tercihindir sana aşığım ama ben eski inancımı sırf sana aşığım diye terk eden bir şerefsiz değilim."

Rümeysa durumu anladı. Gülümsedi...

"Tamam Ebu Talip biliyorum. Medineli erkekler şerefleri için ölürler. Senin dinini benim için satacağına da inanmıyorum. Çünkü zengin ve yakışıklısın daha güzel genç kızlarla evlenmek varken benim gibi çocuklu ve dul bir kadını ne yapacaksın ki? Sen Kurana aşık olduğun için iman ettin" dedi

"Kesinlikle. Ayrıca teşekkür ederim bu senin vesilenle de oldu"

"Öyleyse evlenebiliriz artık"

Ebu Talha ve Rümeysa sade bir düğünle evlendiler. Tıpkı Fatma ve Ali'nin düğünü gibi. Rümeysa şatafatlı düğün istemedi. "Ben Peygamberin kızı Fatıma'dan daha mı üstünüm ki şatafatlı evliliğim olsun" dedi ve şaşalı düğün istemediğini söyledi Ebu Talha'ya. Çünkü bu yeni kurulan dine göre haramdı, zira onca yoksul yetim varken gereksiz şatafata para harcamak elbette haramdı. Rümeysa'nın bu tavırları Ebu Talha'yı daha da çok aşık ediyordu...

Evlilikleri çok huzur doluydu. Çünkü iyi ve doğru başlayan herşey iyi ve doğru giderdi. Rümeysa infaka(Yetim ve yoksula yardım) düşkündü ve Ebu Talha'nın tüm mallarını Medine'de yeni kurulan İslam Devleti'nin Yetimler hizmetine bağışlatmıştı. Artık zengin değildiler. Bir çok yetim bu sayede huzuru bulmuştu, ancak Ebu Talha ve Rümeysa çok yoksullaşmışlardı.

Bir gün, bundan habersiz Hz Muhammed(SAS) arkadaşlarından bazılarıyla yemeğe onlara geleceklerdi.

Rümeysa heyecanlandı. Pişirecek hiç bişey yoktu evde. Komşularından bir koyun ödünç aldılar ve ziyafet hazırladılar. Kalabalık gelen müsümanlar bahçede yemeklerini yediler. Sohbetten sonra kalkan Hz Muhammed tam gitmek üzereyken aniden Cebrail geldi ve;

"Onlar kendi canları çektiği halde kendileri muhtaçken yiyeceği yoksula, yetime, misafire ve esirlere yedirirler." dedi.

Hz Muhammed ayet bitince geriye döndü ve şaşırarak

"Siz ne yaptınız böyle Ey Rümeysa ey Ebu Talha, az önce sizle ilgili vahiy geldi" dedikten sonra aslında Ebu Talha'nın ailesinin yoksullaştığını anladı. Ancak onlar yoksul olsalarda vermenin infak etmenin yetim ve öksüz çocukların gözlerindeki sevinç ışıltısına vurgundu ve tutkundular. Vaz geçmeleri mümkünmüydü yoksula yetime garibana ve misafire ikramda bulunmaktan?  Başarı dünya hedeflerini yüksek tutarak mal ve para yığmak değildi, bunlar hepimiz gibi ölümlüydü. Asıl başarı yetim çocukların gözlerinde parlayan sevinç ışıltısının adıydı ki bu Allah'ın Kuran'da belirttiği Cadde'nin (SIRAT-STREET) ışıklarıydı.

Allah Müşrikten ve Kibirliden sonra en çok CİMRİlerden nefret etmekte çünkü cimriler asla Allaha ve onun SAMET oluşuna ER REZZAK oluşuna GÜVENMEyen nankör kişiliklerdir.

 Tıpkı şeytan gibi.

(Devam edecek)

 
Toplam blog
: 722
: 3755
Kayıt tarihi
: 23.01.09
 
 

A.Ü İktisat Fakültesi mezunuyum, daha önce Kazakistan ve Hollanda'da eğitmenlik ve tercümanlık iş..