Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '10

 
Kategori
Tarih
 

Devrim maskesi takmış bir darbe; 27 Mayıs 1960

Devrim maskesi takmış bir darbe; 27 Mayıs 1960
 

27 Mayıs darbesi anısına bastırılan pul; ergenekondan çıkış


“Maliye Bakan Yardımcısına hazinede kaç para olduğunu sordum. 'Maaşlar ve diğer ödemeler için 180 milyon lira gerekiyor ama 23 milyon var' dedi. İlk maaşları ödemenin ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek yok. ABD, Türkiye'ye yaptığı olağan ödemesini, 1 Haziran'dan önce yapıp destek olabilir mi?"

27 Mayıs darbesinin lideri Cemal Gürsel’in, darbenin ertesi günü, 28 Mayıs 1960’da makamına davet ettiği ABD Büyükelçisi Fletcher Warren’le yaptığı görüşmeden kısa bir pasaj.

İnsanın aklına, henüz darbenin etkisi altında olunan ve CHP’ye iktidarın altın tepsi ile sunulduğu dönemde, 1962 yılının 28 Temmuzunda yazılmış bir Nazım Hikmet şiiri geliyor nedense;

Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

50. yıldönümünde, demokrasi algımızın fakirliğini simgeleyen bir övgüye mazhar olan 27 Mayıs darbesine, darbenin içinden bakmakta, bazı detayları hatırlatmakta fayda var. Devam edelim;

Günahını almayalım. Cemal Gürsel aslında, hiç istemediği bir şekilde, hiç istemediği bir noktada görev yapmak zorunda kalan bir paşaydı ve oldukça olagan birşey yapıyordu. O tarihte ABD'den yardım almayan bir avrupa devleti de yok gibiydi. Bu nedenle Nazım Hikmet'in aslında haklı bir nedenle, kinayeli bir şekilde yaptığı eleştirisine katıldığımı söyleyemem. Gürsel Paşa, istemediği görevi üstlenmek zorunda kalmıştı, çünkü 27 Mayıs darbesi, yukarıdan aşağıya, askeri hiyerarşi içinde veya çok sevilen tabirle emir komuta zinciri altında gerçekleşmemişti.

1960 darbesine farklı atıflarda bulunanların haklı olduğu bir nokta var ise, o da darbenin yapılışı itibari ile diğerlerinden fazlasıyla ayrılmasıydı. Çünkü darbe, önderleri arasında general seviyesinde kimse olmadan gerçekleştirildi. Ancak darbeyi daha etkili kılmak isteyen ve arıza çıkmasının önüne geçmek isteyen subaylar grubu, cuntanın başına Cemal Gürsel’i geçirmek zorunda kalmışlardı.

Cemal Gürsel, darbeden önce, 3 Mayıs 1960’da Savunma Bakanı Ethem Menderes’i ziyaret edip ona bir mektup sunmuştu. Gürsel mektupta, Bayar’ın Cumhurbaşkanlığından istifa etmesini, yerine Menderes’in geçmesini istemiş ve şu cümlelere yer vermişti; “Cumhurbaşkanlığına Adnan Menderes getirilmelidir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniim, bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmelidir.”

Bu mektup üzerine Cemal Gürsel emekliliğe sevk edildi ve İzmir’e gitti. Görevini bırakırken de, Silahlı Kuvvetlerin tüm kademelerine iletilen ve ordunun mutlaka siyasetten uzak kalmasını tavsiye eden veda mektubu yazdı.

Bu olaydan kısa bir süre sonra albay ve daha alt kademedeki subaylarca gerçekleştirilen darbenin ilk anlarında, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala'nın Milli Birlik Komitesi'ne (MBK), liderlerinin kim olduğunu sorması ve eğer başlarında kendisinden daha kıdemli bir asker olmadığı takdirde 3. Ordu ile birlikte Erzurum'dan Ankara'ya yürüyüp isyana son vereceğini bildirmesi üzerine, ihtilalciler zorunlu izindeki Orgeneral Cemal Gürsel'i askeri uçakla İzmir'den Ankara'ya getirdiler. Ve Cemal Paşa aslında hiç de olmak istemediği bir işin içinde yer almak zorunda kaldı. Yönetimi en kısa zamanda sivillere devretmeyi darbeci albaylara şart koşmuştu.

Darbenin siyasi ve sivil hükümete karşı yapıldığı kuşku götürmez. Ama bir o kadar da, ordunun kendi içinde de gerçekleştirdiği bir darbeydi. Çünkü darbeden kısa bir süre sonra 5000’den fazla subay ve 235 general ve amiral ordudan tasfiye edildi. Geriye kalan general sayısı 15 oldu.

Bu adımı atan genç ve radikal subaylar da, bu kez Milli Birlik Komitesi içindeki paşalar tarafından tasfiye edildi. 14’ler hareketi olarak anılan tasfiye ile, darbeyi gerçekleştiren albaylar kadrosunun lideri pozisyonundaki 14 kişi yurdışına sürgüne gönderildi. Bunlardan birisi de Alparslan Türkeş’ti. Darbenin sonunda Milli Birlik Komitesine hâkim olanlar, CHP ile dirsek temasında olan isimler oldu. Oysa daha öncesinde, ne darbeyi gerçekleştiren albaylar grubu, ne de onlar tarafından tasfiye edilen geniş kadro CHP’ye yakın değildi. Ama top döndü dolaştı ve sırf görüntüde bulunması için sürece müdahil edilen paşaların önünde durdu. Onlar da golü atmak durumunda kaldılar. Bu bir yanıyla da iyi oldu, çünkü radikal albaylar grubunun darbeyle ilgili hayalleri son derece ürperti vericiydi. Başta Alparslan Türkeş, oldukça uzun yıllar askerin ülke yönetiminde kalmasını arzulayan projelere sahiptiler.

27 Mayıs hareketi, her biri aşaması ile tam bir darbeydi. 27 Mayıs’ı devrim olarak tanımlayanların elindeki en güçlü kanıt olan 1961 anayasası ise, ülkede iktidarını sağlamlaştırmak isteyen sivil-askeri bürokrasi için kaçınılmaz bir zorunluluktu.

Çünkü tek parti sistemine göre dizayn edilmiş 1924 anayasasının, iktidara gelen partiyi diktatörleştirebildiğini ancak Demokrat Parti iktidarı ile fark edebilmişlerdi. CHP’nin geri kalan 27 yıllık iktidarında, bu anayasayı istediği şekli ile kullanması hiç garipsenmemişti. Ancak CHP muhalifi bir partinin seçim kazanması ile anayasanın ne kadar büyük tehditler barındırdığını görülmüş ve bir yanıyla demokratik ama diğer yanıyla da toplum iradesini devletten soyutlayan çözümler barındıran bir anayasa geliştirmek zorunda kalmışlardı.

Yani basitçe, ortaya çıkan anayasanın iyi niyetinden şüphe etmek için elde oldukça veri var. Anayasayı hazırlayan grubun içinde olan Bahri Savcı, Tarık Zafer Tunaya, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu gibi hukukçu isimlerin, “65 yaşından sonra idam hükmü infaz edilemez” diyen kanun maddesi nedeniyle cezası infaz edilmeyen Celal Bayar’ın idam edilmesi için darbeci Milli Birlik Komitesi’ni göreve çağırdıklarını düşündükçe, insanda iyi niyet adına pek bir kırıntı kalmıyor açıkçası.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..