Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '09

 
Kategori
Siyaset
 

Devrimlerin sahibiyiz…

Türk Dil Kurumu sözlüğünde <ı>“Devrim” şöyle açıklanıyor: <ı>Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik.

Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkarak başlattığı <ı>“Kurtuluş Savaşı” sonrası <ı>“Ümmet” olmaktan <ı>“Millet” olmaya geçerken <ı>“Köklü ve nitelikli” değişiklikler gerekiyordu.

Elbette ki bu değişim kolay olmayacaktı, ama yapılması da bir o kadar zorunlu idi.

Atatürk, bu zorluğu yenmenin ve devrimleri gerçekleştirmenin tek yolunun <ı>“Milleti” yanına alması gerektiğini çok iyi biliyordu, öyle de yaptı, <ı>“Millet”i yanına aldı…

Özellikle <ı>“Yanına” kelimesini kullanıyorum…

Osmanlı İmparatorluğunun içinde yeni bir <ı>Türkiye Cumhuriyeti kurmak ve onu yaşatmak o kadar kolay değildi elbette. Devrimlere karşı çıkanlar olacaktı, oldu da…

Ancak <ı>“Millet” içinden çıktığı kurtuluş savaşından sonra kendi elleriyle sağladığı <ı>Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sahip çıkmayı bildi ve bugüne kadar da bunu başardı.

Ne var ki, her devrimin bir karşı devrim hareketi olacağı gibi, Atatürk devrimlerine karşı çıkanlar bugüne kadar de karşı durmaya devam ettiler ve ediyorlar da…

Bazı devrimler vardı ki <ı>“Millet” olarak benimsenmiş ve özümlenmiş ise, artık o devrimler yerleşmiş, yıkılmaz olmuştur. İşte <ı>Atatürk Devrimleri dediğimiz devrimler de bunlardan birisidir.

Devrimlerin yerleşmesi ve kökleşmesinin temel iki etkeni var, bunlardan birisi Türk Silahlı Kuvvetleri, diğeri de <ı>Türk Kadını…

Atatürk her ne kadar <ı>“Türkiye Cumhuriyeti”ni gençliğe emanet etmişse de, emanet ettiği gençlik bazen şaşırdı…

Ancak şaşırmayanlar da vardı…

Türkiye’nin coğrafi yapısı, her zaman birilerinin ilgisini çekmiştir. Bu coğrafya, ilginin de ötesinde sahiplenilmek istenen bir coğrafya olmuş, olmaya da devam etmektedir.

Milletleri zayıflatan iki unsur vardır, biri <ı>“Din” diğeri ise <ı>“Etnik” yapıdır.

Türkiye’de bu mozaik, yıllardan beri yıpranmadan, yıpratılmamaya dikkat edilirken yerli yerinde dururken, birden bire taşlar yerinden oynamaya başlamış, araları açılmış, görüntü değişir olmuştur.

Daha doğrusu, birileri mozaiğin arasını deşelemeye başlamıştır.

Bir de buna <ı>“İktidarı” gücünün anayasanın 5. Maddesini uygulamada yetersiz kalınca, ne yazık ki bugünlere geldik.

Bakın o maddeyi hatırlayalım.

<ı>“V. Devletin temel amaç ve görevleri

<ı>MADDE 5. – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

<ı>

Oysa…

Kalkınmayı artırmak, işsizliği gidermek, özellikle toprağa dayalı tarımsal üretimi artırmak, ekonomiyi çıkmazdan kurtarmak, <ı>“…<ı>Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya…” hedeflemek olmalıyken, bakın bugün nerelere geldik.

Millet işsiz, aç… Üretim durmuş, kalkınma geriye doğru gidiyor. Toprak işlenmiyor. Huzursuzluk giderek artıyor.

Millet ve hükümet olarak ilgilendiğimiz tek şey bugün Ergenekon davasından kaç kişi gözaltına alındı, kaç kişi tutuklandı konusu…

Bu, yıllardan beri süregelen <ı>“Karşı devrim” hareketinin ayak sesleri, hem de çok yakından geliyor, duyuyor musunuz?

Bütün bu zorluklara rağmen, devrimlerin sahibiyiz…

<ı>17 NİSAN 2009

 
Toplam blog
: 146
: 576
Kayıt tarihi
: 17.01.09
 
 

Yazacak belki bir çok şey vardır, ancak sadece "Yazmak en büyük tutkum" desem!... Sonrasında da zate..