Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '15

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Dibek kahve ne biliyor musunuz?

Dibek kahve ne biliyor musunuz?
 

DİBEK


Bu günlerde neden az dibek kahvesi var?
 
Çünkü zahmetli, çünkü eziyeti büyük...
 
Neden çok makbul?
 
Çünkü lezzetli, çünkü emeğin hakkını verecek kadar asude, çünkü emeğe verilen kıymetten dolayı kırk yılın hatırı ortada.
 
Hürrem Sultan kahveyi Osmanlıya getirmiş derler. Hürrem’in ne kadar akıllı olduğu tarihte sabitlenmiştir.
 
O ki yedi cihana hükmeden Kanuni Sultan Süleyman’a hükmetmiş bir kadın. Yemen’deki kahveden haberdar olduğunda ve belli ki ona bir şekilde getirtilip ikram edildiğinde
 
 ‘burada da olacak tez getirile’ demiş.
 
Demiş demesine de sevgili ve kıymetli eşi bakmış ki insanlar, kahvehanelerde bu müthiş içeceğin tadına varmışlar, üstelik çok toplanmaya ve kahveden sıkça içmeye başlamışlar birde üstüne üstlük, ‘kahve bahane, sohbet şahane’ demişler.
 
Vermişler sohbetin gözüne, varmışlar kahvenin tadına. İşte o zaman Sultan Süleyman,
 
“Bre yasak tiz kapatıla kahvehaneler’
 
Kahvenin önemine bakın.
 
Cihana nam salmış bir sultan kahveyi getirtiyor, cihana nam salmış sultan kocada kahvehaneleri kapattırıyor.
 
Eeee kolay değil bu kahve.
 
Aslında kahvehaneler aylaklığa sebep oluyor diye kapattırılmış ama bunun bir başka hali göz önüne mi alınmamış.
 
Yoksa başka niyetler mi olmuş?
 
Orasını bilemeyiz.
 
Bildiğim ilk zamanlarda üst düzey ilmi sohbetlerin yapıldığı yerlermiş bu kahveler ve bu kahvehanelerde içilen mis gibi kahvelerin lezzeti ile coşan zatı muhteremlermiş.
 
Osmanlı’da elbette yasaklar çok.
 
O dönemde olmalı ki bu yasakların gerçeklerini bilebilelim.
 
Yoksa koskoca sultan kahvehaneler için,
 
‘işsiz güçsüz insanlar bir araya geliyor dedikodu üretip kahve içiyor’ düşüncesi içinde ŞeyhülislamıEbussuud Efendiye,
 
‘Kahve, haram fetvası’ verdirir miydi?
 
Bunun üzerine olan kahveye olmuş. İçilmesi de ticareti de yasaklanmış.
 
Bunun birde şöyle açıklayabiliriz, deriz ki;
 
‘Kahve 1554 yılında Osmanlıya geldi.
 
Medreselerde öğrencileri uyanık tuttuğu için makbul görüldü.
 
Sonrasında sufiler ve dervişler çok beğendiler.
 
Dini sohbetlerde kahve içilir oldu.
 
Osmanlı gittiği her yere kahveyi götürdü.
 
Oralarda da tutuldu.
 
Kahve dünyaya Buralarda yetişmediği halde Türk Kahvesi olarak tanındı.
 
Osmanlıda kahve ikramı üzerinde de çalışmalar yapılmış.
 
Kolay mı kahve ikram edilecek.
 
Önceden tatlılar, lokumlar ardından acı bir kahve ve istenildi ki:
 
‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.’
 
Bu hatır unutulmasın.
 
Daha bir akılda kalsın istediler.
 
Bazen içine çiçek suları koydular,
 
Bazen de akamber veya kakule kattılar.
 
Sonra baktılar ki ille de yalnız kahve iyi olanı onda karar kıldılar.
 
Padişah 4. Mehmet zamanında kahve yine saraya girmeyi başarmış. Dedik ya bu kahve, enerjisi farklı, tadı farklı, tuzu farklı, hatırı farklı.
 
Tabi kahvenin ikramında misafirin ev sahibi ilettiği mesajı da farklı!
 
Bizler kahvenin yanında su da veririz.
 
Bunun Osmanlıya ait bir gelenek olduğunu bilir miyiz?
 
Belki bilenlerimiz vardır.
 
Sanıyoruz ki kahveyi içtik ya üstüne de suyumuzu içelim ağzımızda kalan kahve tortularını yutalım.
 
Oysa sebep bu değilmiş.
 
Misafire ikram edilen kahvenin yanında misafir kahve öncesi suyu içiyorsa karnı aç!
 
Kahve sonrası suyu içiyorsa karnı tok anlamına gelirmiş.
 
Ne büyük bir zarafet, nasıl ince bir düşünce ve tabi yine kahve…
 
O zamandan bu zamana yine kahvenin başrol oynadığı bir seremoni daha vardır.
 
Kız isteme ve kahveler.
 
Hadi kızım kahvelerimizi yap,
 
Kahvelerinizi nasıl alırsınız?
 
Ne büyük güzellikler, maşallah.
 
Kahvenin asıl lezzeti büyüklerimizin yaptığındaydı.
 
Her evde bir kahve makinesi olurdu, kahve çekirdekleri mis gibi kavrulmuş olarak kahve makinesinde elle döndürülerek ezilirdi ve özellikle mangalda korda değil de sıcak köz kalıntısının içinde yavaş yavaş pişerdi.
 
Ne lezzet yarabbi?
 
Ne kadar değerli ki kahve bardakla değil fincanla içiliyor.
 
Ne kadar özel ki kahve, bir sürü adetlerde ikram ediliyor.
 
Ne kadar kıymetli ki kahve dost meclislerinin vazgeçilmez içeceği oluyor.
 
Önce Habeşistan’da olan kahve ardından Yemen’e geçmiş ve sonrasında da Ortadoğu’ya. Şimdilerde de dünyaya…
 
Osmanlıya kahveyi ister çok beğendiği için Hürrem Sultan getirtmiş olsun, isterse Yemen Valisi Özdemir Paşa getirmiş olsun,
 
İyi etmişler hoş etmişler.
 
Bizlere makbul bir içeceği ikram etmişler.
 
Ne kadar makbul olduğunu şöylede düşünebiliriz.
 
Kahvenin nasıl pişirileceği haremdekilere ders olarak verilirmiş.
 
Bence de ders olarak okutulmalı.
 
Herkes iyi kahve yapamıyor ki.
 
Kahve öyle kolayda değil.
 
Önce tavalarda kavruluyor, dibeklerde dövülerek öğütülüyor, cezvelerde pişiriliyor, fincanlarla ikram ediliyor.
 
Dibeklerde dövülen kahvenin tadının farkını bilmeyen var mıdır?
 
Ne yazık ki birçok yitirdiğimiz değerlerimizin olduğu gibi dibekteki kahve kültürümüzü de yok etmek üzereyiz.
 
Makine gibi yaşayıp, robotlar gibi parçalanmayı mı bekliyoruz? Bilemiyorum.
 
Oysa dibekte dövülen kahveyi içtikten sonra, duygularımızın yorumunu kendimize vicdanımızla birlikte yapalım.
 
İşte budur diyelim.
 
Hayata gülümseyelim.
 
Zamanımızın kısa ama bir o kadar kıymetli olduğunun farkına varalım.
 
Kendimize önem ve saygı duyalım.
 
Kendimize birer dibek kahve ikram edelim.
 
Kendimize ikram ederken dostlarımızı da
 
‘Dibek Kahve’de
 
Buluşmaya davet edelim.
 
Bir tek benim isteğim ve dileğim değildir ki?
 
Dibek asırlarca kullanılmış kahve kavrulduktan sonra içinde dövülmüş. Onun için yorulunmuş.
 
Onun için ter dökülmüş.
 
Yani zahmetli olmuş.
 
Onun için o kahvenin içine uzun süren bir zaman konulmuş,
 
Kırk yıl hatır denilmiş.
 
Bu öyle dikkate alınmayacak bir şey değil ki.
 
Dibekte döveceksin de döveceksin. Yani öğüteceksin.
 
Makine olmadan!
 
Vay maşallah.
 
Bu günlerde neden az dibek kahvesi var?
 
Çünkü zahmetli, çünkü eziyeti büyük...
 
Neden çok makbul?
 
Çünkü lezzetli, çünkü emeğin hakkını verecek kadar asude, çünkü emeğe verilen kıymetten dolayı kırk yılın hatırı ortada.
 
Kahveyi döverek öğüteceksin,
 
Eleklerden geçireceksin,
 
Ocaklarda değil kızgın kumda yavaş yavaş pişireceksin.
 
İsteyene sakızda katacaksın.
 
Ben bu büyük lezzeti Dibek Kahve’de bulacağımı biliyorum.
 
Sizlerle yakında açılacak olan,
 
Dibek Kahve’de buluşmak istiyorum.
 
Dost meclislerinin vaz geçilmezi Türk Kahvesi ile buluşalım.
 
Hatırı sayılacak uzun dostluklara merhaba diyelim.
 
Nazan Şara Şatana
 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....