Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '06

 
Kategori
Kahve
 

Didaktik eser

Didaktik eser
 

Bir adamın sevgilisi kahve tutkunuymuş (tutkunuymuş sözcüğü yazıya ayrı bir hava kattı, daha sık kullanmalıyım ). Kahveye bayılırmış. Kahve hakkında araştırma yapar, çeşitlerini inceler, kahveyle ilgili yazılan tüm yazıları okurmuş. Adam gazetede bir ilan görmüş, kahve sergisi açılacakmış. Sevgilisine hoşlanacağı bir hediye almak için sergiye gitmeye karar vermiş.

Sergi alanında ilk önce kahve hakkında yapılan konuşmaları dinlemiş. Çok kalabalıkmış. Anlaşılan tek kahve tutkunu sevgilisi değilmiş. Çok güzel bir fincan takımı almış hediye olarak. Sergi çıkışında bir anı defteri varmış. Adam sadece hediye almak için gelmesine rağmen çok hoşuna gitmiş ve sergi ile ilgili fikirlerini anı defterine yazmak istemiş. İlk önce sayfaları karıştırıp, yazılanların bazılarını okumuş. İçlerinden bir tanesinin el yazısı dikkatini çekmiş, çok güzelmiş, okumaya başlamış. O kadar güzel ifade etmiş ki yazan kişi duygularını, sanki yazılanlar kahve hakkında değil de özel bir kişiye yazılmış bir mektup gibiymiş. Yazılanlardan çok etkilenmiş ve okumaya devam etmiş. Üç sayfanın sonuna gelip yazı bittiğinde imza kısmında sevgilisinin adını görmüş. Yazıyı yazan, adamın sevgilisiymiş. Çok şaşırmış. Böyle güzel bir yazıyı sevgilisinin yazması gururunu okşamış ama adamın içi acımış. Yıllardır birlikte olduğu sevgilisinin el yazısını tanıyamamanın utancı kaplamış içini. Düşündüğünde yıllardır sevgilisinin ona tek satır yazı yazmadığını farketmiş. Kahve üzerine yazılan bu kadar içten, bu kadar samimi üç sayfa yazı bir farkediş anıymış. Bütün geç kalmış farkediş anları gibi acıymış. Çok eskiden duyduğum bir hikaydi bu, hatırladığım kadarıyla yazmaya çalıştım. Ekledim çıkardım. Hafızamla oynadım.

Ve şimdi düşündüğümde;

Kaç kişi beni el yazımdan tanıyabilir diye saymaya başlıyorum, bir, iki, üç,... ama çok fazla uzamıyor sayılar.

Yazılan nota bakıp bunu .... yazmış dediğim kişi sayısı ise daha az.

İlla ki mektup yazmaktan bahsetmiyorum. “Teknoloji çıktı mertlik bozuldu” diyecek kadar da yaşlanmadım henüz. Mail, messenger, cep telefonu mesajlarını en yoğun kullanan kişilerin başında geliyorum. Hatta bazen yazı yazmam gerektiğinde ben bile yazımın değişmiş olduğunu görüyorum. Ama gerçekten hikayedeki adam gibi birgün en yakınınızdaki bir kişinin yazısını görüp de tanıyamadığınızda yaşayacağınız yabancılık duygusunun çok tuhaf bir şey olabileceğini biliyorum.

Bu da benim bir anım; bir arkadaşımın kahve tutkunu bir sevgilisi varmış. Arkadaşım kahve yapıp bu kahveyi küçük bir kovaya dökmüş. Parşömen kağıdını eliyle buruşturup yaptığı kahvenin içine koymuş. Bir müddet bekletmiş. Sonra kağıdı çıkartıp kurutmuş. Kahve kokulu ve kahve rengi bir kağıt olmuş. Kağıt kuruyunca, kağıda çok güzel bir mektup yazıp sevgilisine vermiş. Sizce bundan daha güzel bir hediye olabilir mi? Özellikle de bir kahve tutkununa.

Bu didaktik eserden çıkarılacak ders 1: Kahve güzel bir şeydir.

Bu didaktik eserden çıkarılacak ders 2: Kağıda yazı yazmak çok güzel bir şeydir.

Bu didaktik eserden çıkarılacak ders 3: Kahveye batırılmış kağıda yazı yazmak mükemmel bir şeydir.

Bu didaktik eserden çıkarılacak ders 4: Bu yazıda 5 kere “tutku” kelimesi geçmektedir. İmaj hiçbir şeydir. Bir kelime ile yazının havası değişmemektedir. Tam tersi aynı kelimeyi tekrar tekrar kullanmak yazı içerisinde aksak bir durum yaratmasına rağmen yazar, birinci cümlesinde (bakınız: parantez içi) belirttiği gibi yazıya değişik bir hava katacağı inancı içerisinde olduğu için gereksiz “Tutku” kelimelerini silmeyi reddetmiştir.

Bu didaktik eserden çıkarılacak ders 5: Bazı durumları kategorize etmemek gerekir. Herşeyi tanımlamak zorunda olmak ya da bir sınıfın içine koymak gerçekten güç bir durumdur. Örneğin bu yazıyı “Gündelik Yaşam” başlığı altına mı koymam gerekiyor ya da içinde bol miktarda kahve kelimesi geçiyor ve kahveye bayılıyorum diye bir jest yapıp “Kahve” başlığı altına mı koymam gerekiyor? Bir fikri olan var mı bilmiyorum ama her şeyi kategorize etmemek gerekir. Bir de yazarın bu tür iç çatışmalarını yazıya yansıtmaması gerekir.

Bu didaktik eserden çıkarılacak ders 6: Didaktik eserlerden nefret ederim.

 
Toplam blog
: 73
: 5913
Kayıt tarihi
: 06.09.06
 
 

Yılın en uzun gecesinde doğmuşum. Bu yüzden midir bilinmez ruhlarımızın özgür kaldığı geceleri se..