Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '16

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Didim Amatör Oltacılar Turnuvası ve güzel bir insan...

Didim Amatör Oltacılar Turnuvası ve güzel bir insan...
 

     Didim’de 2. Amatör Oltacılar Turnuvası 1. Uluslar arası Jıggıns ödül töreni için Didim Özgürse Gazetesi adına ve Milliyet Bloggeri olarak Didim- Altınkum sahilindeydim…

Ödül törenine daha epey zaman olduğu için Oltacıların kaldığı otelin balkonundaydım ve Didim’in eşsiz deniz manzarasını bu balkondan seyre dalmıştım…

Balkonda yetmişli yaşlarda birinin oturduğu yerin yanındaki boş sandalyede birden kendimi oturuyor buldum…  Yanınızda biriniz oturuyorsa, ya da birinin yanına oturmuşsanız sohbet faslınız da başlamış demektir… Merhaba diyerek, biraz bilmiş yanımla, “Didim’de balık festivalleri yapılıyor ama bizim pek balık bulduğumuz ve yediğimiz söylenemez” Diyorum… Haklısınız diyor yanımda oturan sohbet arkadaşım… Konuyla pek ilgisinin olmadığını düşünerek bilgiçliğimi-ukalalılığımı- ve çevreciliğimi ortaya koyarak balık çiftliklerine verip veriştiriyorum… Haklısınız ama balık da yememiz gerekiyor diyor arkadaşım… Sohbete, tartışmaya katıldığı için seviniyorum ve onu desteklemek için “haklısınız, üç tarafımız denizlerle çevrili ama balık tüketiminde Dünya ortalamasının aşağısındayız, yılda kişi başına ortalama 9 kilogram balık tüketiyoruz” diyorum…”Hayır”8” diyor… Benim verilerime karşı geliyor. Kafam allak bullak oluyor… En iyisi lafı değiştirmek galiba… O hep alıştığımız ve laf kıtlığında sorduğumuz klasik sorulardan birini soruyorum:  “Nerelisiniz” diyorum. “Aydın Karacasuluyum” diyor… Karacasu olunca sohbet faslı koyulaşıyor. Karacasu Afrodisyas’ası bildiğimi ve gezdiğimi göstermek için övgüler içinde o dönemler nasıl yüz bin kişilik arenanın –stadyumun- yapılabildiğinden bahsediyorum. “60 bin” diyor… Hay Allah yine mi çuvalladım, Afrodisyas’ı gezdiğimizde rehber sanki yüz bin demişti. (İçimden rehberin yalancısıyım diyorum)

Her neyse bu da tutmadı en iyisi lafı değiştirmek… Yaş grubuna uygun bir soruyu yöneltiyorum: “Nereden, hangi kurumdan emeklisiniz” diyorum… Ege Üniversite Su Ürünleri Fakültesi kurucusu Dekanıydım ve o üniversiteden emekli oldum” diyor…

Biraz şaşırmış halimle, “tereciye tere satmaya çalıştım galiba” diyorum…

“Hayır, söyledikleriniz doğru… Sizi can kulağıyla dinledim. Çevrecilerin tepkisi ve karşı duruşları olmasaydı, Balık çiftlikleri kendilerine çeki düzen vermezlerdi… Bugün tarım ürünleri satışı olarak yurt dışına en çok deniz ürünleri olarak çiftlik balıklarını satıyoruz. Rusya birçok ürünümüze ambargo koyarken bizim -çiftlik balığı- çupralarımızdan vazgeçemiyorlar…

Sohbet koyulaşmıştı, bilimselliğin ışığında olumlu olumsuz yanlarıyla balıkçılığın sorunlarını sıralıyordu. Ben de uzmanını bulmuşken sorularımı sıralıyordum…

Didim ve çevresindeki “deniz patlıcanı talanından” ve bu uğurda Didimli çevrecilerin verdiği mücadeleyi kısaca anlattım… Tarih itibariyle iki gün öncesine kadar bu avın devam ettiğini ve bunu da belgelediğimi sözlerime ekledim…

“Ben de bu gelişmeleri basından takip ediyorum. Diğer birçok ülkede olduğu gibi bizde de deniz patlıcanı avı yasaklanmalıdır ya da önemli bir sınırlama getirilmelidir. Denizlerin temizleyici – çöpçüsü olan bu balıklar ayrıca balık çiftliklerinin oluşturduğu bir takım olumsuz etkileri de-çevre sorunlarını- yok etmektedir. Biz, deniz patlıcanlarını kültür balıkçılığı kapsamında yetiştirmemiz için bir proje geliştirdik ama bu iş için çok geniş alana ihtiyaç olduğu için uygulamasında sıkıntılar ortaya çıktı. Bu konuda çevrecilerin tepkilerini çok olumlu ve gerekli buluyorum…

Göz ucuyla profesörümüzün benden sıkılıp sıkılmadığı anlamaya çalışıyorum. Profesörümüz ne düşündüğümü anlamış gibi… Cebinden telefonunu çıkarıyor ithal çiftlik somon balıklarının sağlığımız açısından olumlu ve özellikle olumsuz yanları ile ilgili yazısını bana gösteriyor. Kartvizitini de bana uzatarak, web sayfasından bu tür bilgilere ulaşabileceğimi mütevazı bir tavırla bana söylüyor…

Kartviziti alınca, şimdiye dek adını sormadığım profesörümüzün adının Prof. Dr. G.Atilla Alpbaz olduğunu öğreniyorum.

Törenin başlayacağı ilgililerce bildirilince, “sizinle birlikte inelim tören meydanına” demesi aramızda bir dostluğun ve samimiyetin göstergesi oluyordu. Tören boyunca yan yana oturduk… Türk balıkçılığına yaptığı katkıdan dolayı ödülünü alırken de; o babacan, insancıl, sevgi dolu hali yüzüne oturmuştu…

Balıkçılık konusunda önemli kitapları ve makaleleri olan Prof. Dr. G. Atilla Alpbaz'ın kültür balığı olarak ithal edilen “Somon” üzerine yazdığı yazıyı diğer yazılarını internetten okumak için sabırsızlanıyordum…

Amatör oltacılar turnuvası nedeniyle güzel bir insanla tanışmış, sohbet etmiş olmak ve etkilenmiş olmaktan mutlu oldum…

Görüşmek üzere…

 

 

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..